Marmara Denizi’nde salya-sümük-çamurdan bir deniz örtüsü

Gezegenimiz Öne Çıkanlar
Marmara Denizi’nde salya-sümük-çamurdan bir deniz örtüsü

Balıkçıların nez, salya, bilim insanlarının Müsilaj, vatandaşın sarı çamur dediği sarı, beyaz, renkli çamurumsu bir madde son iki yıldır, Karadeniz, Marmara ve Ege Denizi’nde suyun üstünde ve altında sıkça görülmeye ve yayılmaya başladı. Gazetelerde haber oldu, sınırlı da olsa denize girenler şikayet etmeye başladılar. Başta Marmara Denizi’nde olmak üzere bu durum kabul edilebilir olmaktan çıkarak ekolojik bir yıkıma doğru gidiyor.

Mesleğe başladığım 1985 yılında pırıl pırıl olan Marmara Denizi’nde suyun üstünden bakınca görünürlük 15 metreyken şimdi suyun altını artık maskeyle bile göremiyoruz. O yıllarda Marmara Denizi’nde kalkan balıkları, orkinoslar boldu, kılıç balıkları her yerde oynak yapardı. Ama bu günkü Marmara neredeyse büyük bir tükeniş yaşıyor ve çoğu kimsenin umurunda değil. Üstelik bu denizin etrafındaki iller, bu ülkenin en zengin illeri başta da İstanbul, denizine, havasına, ormanına özetle ülkenin doğasına karşı bu kadar duyarsız olmak anlaşılır değil. Bizde doğa koruma bilinci daha oturmadı. Ayrıca, mevcut uygulamalar içinde de iyi örnekler ne yazık ki çok az.

Marmara Denizi’nin kirlenmesi konusunda bir dönem en çok yazı yazanların başında Rahmetli İlham Artüz gelirdi ve 1987’deki Cumhuriyet Bilim ve Teknik ekinde İngilizce olan Red -Tide sözcüğünü pigmentleri nedeniyle kırmızı domates renkli fitoplanktonu tanımlamak için kullanırdı. O dönemde de Marmara Denizi’nde yılda bir kez ve en fazla üç gün bu günkü gibi ilkbahar aylarında aşırı fitoplankton çoğalmaları olurdu.


 

Bu fitoplankton Noctiluca scintillans diye bilinen türdü ve zaman zaman suyun üstünde kilometrelerce kırmızı renkleri ve oluşturduğu mukoz tabakayla bu denizin kirlenmesinin belirtisi olarak bilinirdi.

Yıllar geçti 2007 ve 2008 yılında Marmara tekrar renklendi ama bu sefer Gonyaulax fragilis türü dinoflagellat grubunun etkin olduğu sarı renkli bir oluşum görülmeye başlandı (Resim 2).

 

Dışarıdan bakıldığında tıpkı bir Ebru çalışmasını andıran bu durum ne yazık ki bu fitoplankton türünün aşırı artışı sonucu deniz suyu üzerinde çamurumsu bir kümeleşmeyi göstermektedir (Resim 3). Bu kümeleşmede suda yüzey gerilimi oluşturan petrol ve diğer yabancı maddeler kolaylaştırıcı rol oynamaktadır. Daha kötüsü belli süre sonra dağılan bu küme cisimler dibe çökerek parçalanmak için deniz suyundaki oksijeni tüketecek bu sırada oksijensiz kalan canlılarda toplu veya kısmi ölümler görülecektir.

Bu sarımsı, beyaz, jelatinimsi- köpüklü cisimlerden oluşan Müsilaj son iki yıldır çok yoğun olarak Marmara ve Ege Denizi’nin birçok bölgesini kaplamıştır. Çok geniş bir alana yayılan ve uzun hatlar oluşturan bu Müsilaj rüzgarın etkisiyle belli alanlarda daha fazla toplanmaktadır (Resim 3, 4). Bu toplanmadan sonra ise su yüzeyinde parçalanarak kümeler halinde çöküp bentik bölgede “Deniz Karı” olarak bilinen oluşumları yapacaklardır. Bu tür oluşumlar görece sığ olan Adriyatik Denizi’nde de sıkça görülmektedir. Şimdilik salgın (Pandemi) nedeniyle denize girmek pek mümkün değil ama böyle bir suda kimse denize girmek istemez. Görsel bir kinlenme olduğu ise açıktır.

Marmara Denizi’nde balıkçılık zaten zor durumda, ağların gözleri Müsilaj nedeniyle kapanmış ama sezon kapalı diyebilirsiniz. Gırgır tekneleri için öyle olsa bile küçük balıkçılık var. Ağların temizlenmesi gerekiyor bu da bir masraf. Su ürünleri yetiştiriciliği de öyle.

Aşırı Müsilaj oluşumu sadece su kolonundaki pelajik ve bentik ekosistemi olumsuz etkilemez. Başta suda çözünmüş oksijen azalması görülecek daha sonra bentik bölgede yaşayan birçok tür ortadan kalkacaktır. Bunlara örnek olarak Gorgonlar, süngerler, kabuklular gibi hareketsiz türler verilebilir. Bunun örnekleri Çanakkale Boğazı’nda görülür. Biyolojik çeşitlilikteki bu azalma Marmara yanında Kuzey Ege’yi de olumsuz etkileyecektir. Çanakkale Boğazı’nda görülen Müsilaj’ın ise başta sünger ve mercan türlerinin üzerini kapattığı görülmektedir (Resim 5).

Müsilaj sadece Marmara denizinde kalmayıp, yüzey akıntılarıyla birlikte sürüklenerek Kuzey Ege’yi de olumsuz etkilemektedir (Resim 6).

Bu tür ani gelişen ve iki yıldır devam eden uzun süren Müsilaj olayının oluşması için gereken özel koşullar su sıcaklığının yüksek olması ki bu mevsim normallerinin 2°C üzerinde seyretmektedir. Diğeriyse azot ve fosfor oranlarının değişimidir. Bu besin tuzlarındaki değişim belli şartlarda (oran 16:1) fitoplanktonların gelişimine neden olmaktadır. Aşırı fitoplankton artışlarının denizel ekosistemde ikinci basamakta olan zooplanktonları baskılayarak türlerin azalmasına neden olmaktadır.

SUÇLU KİM? NE YAPILMALI?

Özetlersek son iki yıldır görülen ve Müsilaj olarak bilinen olgu tek hücreli bitkisel canlılardan bir tür fitoplankton olan Gonyalux fragilis’in yoğun çoğalması ve oluşturduğu renk sarmalıdır. Bu türün dışında diatome ve bakterilerin oluşturduğu bir komunite yapısı bulunmaktadır. Ana sebebi bu denizin başta evsel atıklarla kirlenmesidir. Üst akıntı yoluyla da Ege Denizi’ne taşınması ve ilkbahar dönemindeki süregelen sıcaklık artışlarıyla üremenin üstel olarak artışıdır. Marmara Denizi’nde 20 yıl önce hiçbir binanın, tesisin olmadığı kıyılar yerleşimle doldu. Ama arıtma için yeterli yatırımlar yapılmadı.

Diğer yandan, bu denizde artan habitat kaybı, aşırı avcılık, kirlenme, yabancı türler ve iklim krizine karşı kendisini koruyacak tedbirleri alamadık. Mesela hiçbir ciddi koruma alanı oluşturamadık, kirlenme için ciddi tedbirler alamadık. Koruma için ciddi, gerekli yasal ve teknik altyapıyı kuramadık. En önemlisi uzun erimli bir izleme çalışması başlatamadık. Uydu görüntülerinden Müsilaj’ın her tarafa yayıldığını görebiliriz (Resim 7).

Hani Marmara her tarafı bize ait olan mahrem bir yatak odamızdı. Kuzeyi, Güneyi, Doğusu ve Batısı bize ait. Bu kirlenmeden, vurdumduymazlıktan kimi suçlayacağız. Şimdi yapılması gerekenlerden biri deniz üstünde biriken bu Müsilaj’ı fiziksel yöntemlerle mesela petrol yayılmasına engel olan teknelerine sistemleriyle toplamaktır. Böylece batınca daha fazla oksijen tüketmesine engel olmak, dolayısıyla toplu canlı ölümlerini azaltmak mümkün olabilir. Böylece görsel kirlenme de azaltılır. Bunu da belediyeler yapabilir. Tabi bu salgın koşullarında nasıl organize edilir masraflarını kim karşılar bilinmez. Ayrıca bu kesin ve kalıcı bir önlem değildir.

Bu deniz için acil koruma önlemlerine ve korum eylem planlarına ihtiyacımız var diye çok yazdık. Marmara elden çıkıyor. Marmara elden gitmeden bir şeyler yapmalı. Bu kadar kirlenme yükünden sonra bu minik denize bir de Kanal bağlayıp tam bir kanalizasyon haline getirmek tarihi bir hata olur, benden söylemesi.

Prof. Dr. Bayram Öztürk / İ. Ü. TÜDAV / [email protected]