Sağlığımız ve çevremiz için “daha iyi olduğu” iddiasıyla “yeşil” temizleyiciler giderek daha popüler hale geliyor. Ancak York Üniversitesi araştırması durumun pek de böyle olmadığını ortaya koyuyor.
Temizlik ürünleri, bazıları doğrudan tehlikeli olan veya zararlı ikincil kirleticiler oluşturmak üzere kimyasal dönüşümlere uğrayabilenler de dahil olmak üzere çok çeşitli uçucu organik bileşikler (VOC’ler) yayıyor. Bununla birlikte sağlığımız ve çevremiz için “daha iyi olduğu” iddiasıyla “yeşil” temizleyiciler giderek daha popüler hale geliyor. Ancak York Üniversitesi araştırması durumun pek de böyle olmadığını ortaya koyuyor.
Environmental Science: Processes & Impact dergisinde yayınlanan çalışma, “yeşil” olarak pazarlanan birçok temizlik ürününün, geleneksel temizlik ürünleriyle aynı miktarda tehlikeli kimyasal açığa çıkardığını gösteriyor. Çalışma kapsamında 10 sıradan ve 13 yeşil temizleyicinin VOC bileşimleri incelenirken, üzerinde çalışılan yeşil temizleyiciler genel olarak normal temizleyicilere göre daha fazla monoterpen yaydı. Bu da kullanım sonrasında formaldehit ve peroksiasil nitratlar gibi zararlı ikincil kirletici konsantrasyonlarının artmasına neden oldu.
Çalışma, bu ürünlerin koku bileşenlerinin uçucu monoterpenlerin kaynağı olduğunu buldu. Evde bu tür kirleticilerin seviyeleri arttıkça, hassas kişilerde solunum sorunları veya göz, burun, boğaz veya ciltte tahriş gelişebiliyor. Yüksek konsantrasyonlarda formaldehite tekrar tekrar maruz kalmak ise bazı durumlarda kansere yol açabiliyor. Çevre kimyası araştırmacısı Ellen Harding-Smith, “Yeşil diye pazarlanan bazı ürünlerin iç mekân hava kalitesi açısından normal ürünlere kıyasla daha iyi olduğunu gösteren güçlü bir kanıt yok. Süpermarket raflarında bu şekilde pazarlanan pek çok ürün için yeşil olmak, temiz olmak anlamına gelmiyor,” diyor.
Temizlik ürünlerini kullanırken pencereleri açmanın, evdeki hava kalitesini çok daha iyi hale getirdiğini belirten araştırmacılar, temizlik ürünlerinin gerçekte ne kadar güvenli olduğu konusunda tüketicileri aydınlatmaya yönelik daha iyi düzenlemelerin olması gerektiğini vurguluyor.
Yeraltı suyu seviyeleri dünya çapında hızla azalıyor
Son 40 yılda 170.000’den fazla yeraltı suyu izleme kuyusundan ve 1.700 yeraltı suyu sisteminden verileri analizi çarpıcı: Su seviyesi, 1980’den bu yana dünyanın hemen hemen her yerinde büyük ölçüde düştü.
Santa Barbara’daki Kaliforniya Üniversitesi’nden (UCSB) araştırmacılar, son 40 yılda 170.000’den fazla yeraltı suyu izleme kuyusundan ve 1.700 yeraltı suyu sisteminden verileri derledi ve analiz etti.
Nature dergisinde yayımlanan bu ölçüm verilerine göre, son yıllarda dünya genelinde yeraltı suyu çıkarılması büyük ölçüde arttı. Akiferler olarak bilinen ve çoğu yeraltı suyu taşıyan kaya katmanlarındaki su seviyesi, 1980’den bu yana dünyanın hemen hemen her yerinde büyük ölçüde düştü.
Özellikle 2000’den bu yana, yeraltı suyu rezervlerindeki bu düşüş hızlanırken, etkileri en çok ABD, İspanya, İran ve Avustralya’daki, dünyanın en kurak bölgelerindeki yeraltı sularında yaşandı.
“İnsanlar sanki yarın yokmuş gibi yeraltı suyunu israf ediyor,” diyen ETH Zürih Çevre Sistemleri Bilimi Bölümü’nden Hansjörg Seybold, yeraltı suyu seviyelerinin dünya çapında keskin bir şekilde düşmesine şaşırmadıklarını ancak son yirmi yılda bu hızın nasıl arttığını görünce şok olduklarını belirtti.
Seybold, kurak bölgelerdeki yeraltı suyu seviyesindeki hızlı düşüşün en önemli sebeplerini, insanların bu alanları yoğun bir şekilde tarım için kullanması ve bitkileri sulamak için yeraltı suyunun çoğunu yüzeye pompalaması olarak gösterdi.
Üstelik bir yandan dünya nüfusu artıyor, öte yandan iklim değişikliği de yeraltı suyu krizini şiddetlendiriyor. Son yıllarda bazı alanlar daha kurak ve daha sıcak hale geldi, bu da tarımsal ürünlerin daha yoğun bir şekilde sulanması gerektiği anlamına geliyor.
İklim değişikliğinin yağışlarda azalmaya neden olduğu yerlerde, yeraltı suyu kaynakları daha yavaş toparlanıyor, hatta bazen hiç iyileşmiyor. İklim değişikliği nedeniyle bazı yerlerde daha sık görülen şiddetli yağışların da faydası olmuyor. Çünkü su çok büyük miktarlarda gelirse toprak çoğu zaman onu ememiyor. Bunun yerine su, yeraltı suyuna sızmadan yüzeyden akıp gidiyor. Bu sorun özellikle büyük şehirler gibi toprak sızdırmazlığının yüksek düzeyde olduğu yerlerde ciddi birer sorun.
“Araştırma aynı zamanda iyi haberleri de ortaya koyuyor” diyen ortak yazar Debra Perrone, şöyle devam ediyor: “Bazı bölgelerdeki akiferler, politika değişikliklerinin olduğu veya akiferi yeniden şarj etmek için alternatif su kaynaklarının mevcut olduğu yerlerde toparlandı.”
Konuyla ilgili etkin düzenlemeler gelirse bu tip iyi haberler artabilir. Önlem almadan bu şekilde devam edilirse de büyük risk söz konusu: Yeraltı suyu seviyesi belli bir seviyenin altına düşerse deniz suyu, akiferi işgal edebilir.
Bu da kuyuların tuzlanmasına neden olur ve pompalanan su ne içme suyu ne de tarla sulama için kullanılamaz hale gelir. Kökleri yeraltı suyu akışına ulaşan ağaçlar ise ölür. Seybold, “Dünya acilen harekete geçmeli,” diye uyarıyor.
Yaşlı ağaçlar orman ekolojisinin olmazsa olmazı
Yaşlı dağ çamları (Pinus uncinata), farklı yaşam ve çürüme aşamalarıyla likenler ve böcekler için eşsiz yaşam alanları (habitatlar) sunuyor.
Yaşlı, budaklı ve “yaralı” çam ağaçları, orman yaşamı için çok faydalı. Araştırmacıların Proceedings of the National Academy of Sciences’ta (PNAS) bildirdiğine göre, yaşlı dağ çamları (Pinus uncinata), farklı yaşam ve çürüme aşamalarıyla likenler ve böcekler için eşsiz yaşam alanları (habitatlar) sunuyor.
Barselona Üniversitesi’nde, ağaçlarda yaşlanma ve çürümenin daha geniş orman ekosistemini nasıl etkilediği üzerine yapılan araştırmada, İspanyol Pireneleri’nin beş farklı bölgesindeki genç, yetişkin ve yaşlı dağ çamları incelendi. Ağaçların içinde veya üzerinde yaşayan diğer türlere ilişkin veriler de kaydedildi.
Sonuçlar, en yaşlı ağaçların artık üreme için çok fazla enerji harcamadığını; kozalak ve tomurcuk üretimini azalttığını, büyümelerini önemli ölçüde yavaşlattığını ve stres toleransına ve uzun vadeli dayanıklılığa öncelik verdiğini gösteriyor.
Yaşlı ağaçlara özgü fiziksel ve fizyolojik özelliklere sahip olmayan genç çamlar ise yaşlı ağaçlar gibi orman yaşamını desteklemiyordu. Makalenin yazarı Sergi Munné-Bosch, eski ağaçların ekolojik rolünü “yeri doldurulamaz” olarak nitelendiriyor.
Araştırmada yer almayan Michigan State Üniversitesi’nden ekolog Joseph Birch ise “Şu anda sahip olduğumuz ormanları, daha genç olsalar bile yönetmemiz ve korumamız gerekiyor, böylece torunlarımız birkaç yüz ve bin yıl içinde yaşlı ağaçlara sahip olabilir,” diyor.
Kaynaklar:
https://scitechdaily.com/global-crisis-groundwater-levels-are-sinking-ever-faster-around-the-world/
https://www.sciencenews.org/article/ancient-trees-irreplaceable-habitats-mountain-pines
Batuhan Sarıcan / batusarican@gmail.com