Ergin ve kısıtlıların evlat edinilmesinde evlat edinenin altsoyunun muvafakati

Öne Çıkanlar Toplum
Ergin ve kısıtlıların evlat edinilmesinde evlat edinenin altsoyunun muvafakati

Evlat edinme, bir kişinin kendisinden en az on sekiz yaş küçük, altsoyu dışında bir kişiyle, Türk Medeni Kanunu’nda evlat edinilenin yaşına bağlı olarak aranan özel koşullara uygun olarak, mahkeme kararı ile soybağı ilişkisi kuran bir kurumdur. Bir kimse çocuk sahibi olsun ya da olmasın, çocuk sahibi olma “yeteneği” olsun ya da olmasın, küçük ya da ergin veya kısıtlı bir kimseyi evlat edinebilir. Evlat edinme işlemi gerçekleştikten sonra, evlat edinilen ile evlatlık arasında “ana-baba-çocuk, evlat edinenin çocuğu var ise, bu çocuk ile evlat edinilen arasında kardeşlik” ilişkisi kurulmuş olur. Evlatlık, evlat edinenin öz çocuğundan farksız olarak -velayetten doğan hak ve yükümlülükler, evlat edinene mirasçı olabilme gibi- kanunda düzenlenmiş olan tüm medeni haklardan faydalanır.

Evlat edinme işleminin geçerli olabilmesi için, her şeyden önce kanunda aranan şartların sağlanması gerekir. Bu şartların yanı sıra, evlatlık ilişkisinin geçerli olabilmesi için, mahkeme kararına ihtiyaç vardır. Esasa ilişkin şartlar mevcut ise, kesinleşen mahkeme kararı ile evlatlık ilişkisi kurulur ve evlat edinen ile evlatlık arasında soybağı ilişkisi kurulmuş olur.

Türk Medeni Kanunu’muzda hem küçüklerin (TMK.md. 305) hem erginler ve kısıtlıların evlat edinilmesini (TMK.md. 313) mümkün hale getiren düzenlemeler mevcuttur. Bu özel düzenlemelerin yanı sıra, hem küçük, hem erginlerin evlat edinilmesine ilişkin -evlat edinen ile edinilen arasında asgari 18 yaş farkı olması gibi- genel şartları içeren ortak düzenlemeler de mevcuttur.


TMK md. 305/II, küçüklerin evlat edinilmesine ilişkin hükmünde, evlat edinme işleminin “evlat edinenin diğer çocuklarının yararlarının hakkaniyete aykırı bir biçimde zedelememesi gerektiğini” düzenlemiştir. Bu durumda, menfaatin hakkaniyete aykırı bir biçimde zedelenip zedelenmeyeceği durum ve koşullar göz önünde bulundurularak değerlendirilecektir. Evlat edinenin “öz” çocuğu kaç yaşında olursa olsun, ayırt etme gücüne sahip olsun ya da olmasın, bir küçük evlat edinilirken, sadece menfaatinin zedelenmesi durumu haklı olarak araştırılırken; erginlerin evlat edinilmesinde “menfaat zedelenmesi ihtimali” dışında aranan başka bir şart vardır.

TMK md. 313, erginlerin evlat edinilmesini düzenlemiş olup; maddenin ilk fıkrası “evlat edinenin altsoyunun açık muvafakatiyle ergin veya kısıtlının” aşağıdaki hallerde evlat edinebileceği hükme bağlanmıştır. Bunun sebebinin, ergin veya kısıtlının evlat edinilmesi halinde, evlat edinenin altsoyu ile anlaşabilme ihtimalinin daha zor olması ihtimalinden kaynaklandığı kanaatindeyim. Zira, bir küçüğün evlat edinilmesi söz konusu olduğunda, küçük ile anlaşabilmek ya da karakteri orta noktada buluşturabilmek adına şekillendirmeye çalışmak daha kolay olacak iken; ergin bir kimsenin karakteri ve kişiliği oturmuş olup, bunu değiştirmek daha zor olacaktır. Bu nedenle “açık muvafakat” aranması gerektiği hükme bağlanmıştır. [1]

Fıkradaki “evlat edinenin altsoyu” kavramından anlamamız gereken; evlat edinmek isteyen kişinin çocuğudur. Maddede diğer gerekli şartlar sayılmadan önce, “altsoyun açık muvafakati şartı” kaleme alınmıştır. Kanunda aranan diğer şartların hepsi sağlansa dahi, evlat edinecek kişinin altsoyu, bu işleme açık bir şekilde muvafakat vermezse, işlemin gerçekleşmesi mümkün olmayacaktır.

Evlat edinecek kişinin altsoyu, fikirlerini beyan edebilecek olgunluktaysa, sorun yoktur. Evlat edinecek kişinin altsoyunun yaşıyla ilgili olarak bir sınırlama yoktur. Demek ki, açık muvafakat verecek altsoyun yaşı önemli olmayıp; önemli olan şey, fikirlerini beyan edebilecek olgunluğa erişmiş olmasıdır.

Peki, altsoy henüz fikirlerini olgunca beyan edebilecek yaşta ya da yetenekte değilse; ne olacaktır? Buna ilişkin bir düzenleme mevcut değildir. Ancak, TMK.’nun genelini değerlendirdiğimizde, sorunun cevabını bulmak mümkündür. Böyle bir durumda, küçük olan altsoya bir  kayyım atanması çözümü  karşımıza çıkacaktır.

Kayyımlığı gerektiren haller, TMK md. 426’da düzenlenmiştir. Bu hallerden birisi “Bir işte yasal temsilcinin menfaati ile küçüğün veya kısıtlının menfaatinin çatışması” durumudur. Evlat edinmede de böyle bir menfaat çatışması söz konusu olacaktır. Küçük yerine, velisinin yani evlat edinecek kişi ya da kişilerin evlat edinme işlemine muvafakat vermesi, hem rızayı veren hem rızayı alan kişi aynı olacağı için, ergin veya kısıtlı evlat edinilmek isteniyorsa, evlat edinmek isteyenin altoyunun muvafakatinin alınması için, fikirlerini ifade edebilecek olgunluğa erişmemiş olması halinde, küçük olan altsoya “kayyım” atanacaktır.

Peki kayyımın küçük adına “evlat edinme işlemine muvafakat vermesi” ne kadar sağlıklı bir düzenlemedir? Kayyım küçük adına rızayı verecek ve işin içinden çıkacak, ancak küçük, hayatı boyunca evlat edinilen kişi ile kardeş olacak; bu kardeşlik ilişkisinden dolayı, kardeşler arası nafaka yükümlülüğü gibi bir takım yükümlülüklere (TMK.md.364) sahip olacaktır.

Evlat edinme işlemi gerçekleştikten sonra, TMK.’muzun 317 ve 318. maddelerinde düzenlendiği üzere, evlatlık ilişkisinin kaldırılması, 319. maddede belirtilmiş olan “kaldırılma sebebinin öğrenilmesinden itibaren 1 yıllık” hak düşürücü süre geçtikten sonra ilişkinin kaldırılması mümkün değildir. Dolayısıyla, küçük, ergin olduktan sonra, “ben bu kişiyi kardeş olarak istemiyorum” dese ve hatta ilişkileri kötüleşse, hiçbir şekilde anlaşmaları mümkün olmasa  dahi, ilişkinin kaldırılması mümkün olmayacaktır.  Burada, küçüğün üstün yararı gözetilmiş olduğu için muvafakat şartı varken; kayyımın küçük yerine vereceği muvafakat ile üstün yarar sağlanmış olacak mıdır? Bu açıdan değerlendirdiğimizde, düzenleme menfaat korunması açısından sakıncalı görünmektedir.

Bir diğer ihtimal olarak, kanunda böyle bir düzenleme olmasaydı, her şekilde, muvakafat dışında diğer şartların sağlanması ile, evlat edinme işleminin geçerliliği için şartlar tamamlanmış olacaktı. İyi açıdan değerlendirme yaparsak; en azından “kayyımın böyle bir ilişkiye muvafakat vermemesi” durumu söz konusu olabilecektir. Diğer bir deyişle; kayyım, küçüğün menfaatlerinin zedeleneceği, küçüğün ailesinin küçük ile yeterince ilgilenmezken; yeni bir evlat sahibi olabilmek adına evlat edinme işlemine, öz çocuk olan küçük adına haklı sebeple muvafakat vermeyebilecektir.

Hükmü bu açıdan değerlendirdiğimizde olumlu değerlendirilmekte; ancak yukarıda ifade ettiğim üzere, olumsuz sonuçlar da doğurabilmektedir. Bu nedenle, hükmün belki de, “evlat edinenin, ayırt etme gücüne sahip altsoyunun açık muvafakatı” aranır şeklinde değiştirilmesi daha uygun olabilir. Bu durumda, bir kimse, örneğin 3 yaşında bir çocuğu varken, bir ergini evlat edinemeyecektir.

Ancak, 15 yaşında ayırt etme gücüne sahip bir çocuğu varken, bir ergin ya da kısıtlıyı evlat edinebilecektir. Bu düzenlemenin olumsuz tarafları da elbette olacaktır. Örneğin, oldukça varlıklı bir kimse, çaresiz bir hastalığa yakalanmış iken; bir ergin ya da kısıtlıyı evlat edinerek, evlat edinilenin de kendi mirasından faydalanmasını istiyor ise, ve bu kişinin küçük bir çocuğu var ise; çocuğunun büyümesini beklediğinde evlatlık ilişkisinin kurulması için öz çocuğunun açık muvafakatını alabilecek zamana geldiğinde hayatını kaybetme olasılığı yüksektir. Ancak, bu gibi örneklerde, mirastan faydalanabilmesi için bu işlem yapılıyorsa, Miras Hukuku’nda farklı yöntemler ile bu amacı yerine getirebilir.

Bu nedenle, olması gerektiğini düşündüğüm düzenlemenin sağlayacağı faydalar daha ağır basmaktadır. Kurulacak kardeşlik ilişkilerin daha sağlam ve aile huzuruna önem verecek şekilde gerçekleşmesi açısından da, küçük yerine rızayı “kayyım”ın vermesinden ziyade, 313. maddenin “ayırt etme gücüne sahip altsoyunun açık muvafakati” olarak güncellenmesinin, uygulama ve daha sağlıklı ilişkiler kurulabilmesi açısından gerekli olduğu kanaatindeyim.

[1] Eski düzenleme ile, ergin veya kısıtlının evlat edinilebilmesi için, evlat edinenin “altsoyunun bulunmaması” koşulu aranıyordu. Bir ergin ya da kısıtlıyı evlat edinmek isteyen kişinin altsoyu var ise; bu işleme izin verilmiyordu. Altsoyun bulunmaması koşulu, 03.07.2005 tarihli ve 5399 s. Kanunun (RG. 25876) 1. maddesi ile “altsoyun açık muvafakatiyle” evlat edinebilmenin mümkün olacağı yönünde değiştirildi.

Yrd. Doç. Dr. Kumru Kılıçoğlu Yılmaz, Atılım Üniversitesi, Hukuk Fakültesi