İnsanın kendisine karşı anlayışlı ve sevecen olması, özgüvenden önemli

Öne Çıkanlar Toplum
İnsanın kendisine karşı anlayışlı ve sevecen olması, özgüvenden önemli

Kimileri çocuklara aşılanabilecek en güzel duygunun özgüven olduğunu söylerken, kimileri de kendine anlayışlı, merhametli ve sevecen olma duygusunun daha önemli olduğuna işaret ediyor.

İngilizce’deki “self-compassion” kavramı Türkçe’ye öz-anlayış, öz-duyarlık, öz-merhamet gibi farklı şekillerde çevrilmiş ve çeşitli araştırmacılar tarafından bu farklı sözcüklerle anlatılmıştır. Ancak özünde benzer şeyleri ifade ediyor. Peki, nedir kendine karşı anlayışlı, duyarlı, merhametli olmak?

Genel olarak kişinin zor zamanlarda, hata yaptığı durumlarda, sıkıntı yaşadığında ya da zayıf anlarında kendisine karşı duygusal anlamda destekleyici ve anlayışlı olmasını içerir. Kendimize karşı duyarlı olmak, sevdiklerimiz zor zamanlardan geçerken onlara gösterdiğimiz ilgi, destek ve nezaketin benzerini gerektiğinde kendimize de gösterebilmektir aslında.


Çoğu zaman kendine düşkünlükle karıştırılan öz-anlayış başlıklı bir kitabı da kaleme alan Teksas Üniversitesi’nden Kristin Neff’in tanımıyla, üç farklı unsurdan oluşuyor:

  • Kişinin kendi düşünce ve duygularının bilincinde olması
  • İnsanlığa özgü ortak bir vicdan duygusu
  • Kişinin kendine sevecen bir tutumla yaklaşması

Araştırmalar yapay yollarla geliştirilen öz-saygının, özseverlik (narsisizm) ve duygusal kırılganlık gibi, çeşitli ruhsal rahatsızlıklarla bağlantılı olduğunu ortaya koyarken, öz-anlayış esneklik, gelişkin enerji düzeyleri, yaratıcılık ve genel yaşam başarısı gibi kavramlarla ilişkilendiriliyor.

Aşağıda yaşamsal bir önem taşıyan öz-anlayış duygusunun çocuklara aşılanmasına yardımcı olabilecek beş yöntem yer alıyor.

Çocuklarınıza “nitelikli ve iyi bir yaşam” ile ilgili doğruları öğretin

Neff, yaşlılık ve hastalıkta bile, acı çekmeyi genelde bir tür başarısızlık olarak yorumladığımıza dikkat çekiyor. Bu son derece mantık dışı bir davranış olmakla birlikte, acı çekmeyi başarısızlıkla yaftalamak kişide bu durumdan tümüyle kaçınılabileceği yanılsamasını doğurur. İnsanlar olup biten her şeyi denetleyemeyeceklerini, kimi zaman iplerin kendi kontrollerinde olmadığını kabullenmekte zorlanırlar. Oysa bu kaçınılmaz bir gerçektir.

Çocuklar yaşamın inişli çıkışlı bir süreç olduğunu, her zaman da öyle olacağını tüm açıklığıyla anlamak zorundadır. Öyle ki, yaşamda hoşlukların tadına varmak kadar, olumsuzlukları da sineye çekmeyi öğrenmek, büyüme sürecinin bir parçasıdır.

Derby Üniversitesi araştırmacılarından Paul Gilbert, “İyi bir anne ya da baba olmanın yolu çocuklara duygularıyla nasıl baş edebileceklerini öğrenmelerine olanak sağlamak, çocuğun kendisini toplumsal bir varlık olarak algılamasına yardımcı olmaktan geçiyor” diyor. Bir başka deyişle, Gilbert, çocukların başarılı birer erişkine dönüşebilmeleri için kendilerine ve başkalarına özen göstermeyi öğrenmenin yanı sıra, başkalarından yardım istemeyi de öğrenmeleri gerektiğine dikkat çekiyor.

Destek vererek öz-anlayış duygusunu yaratmaya çalışın

Araştırmacılar, mutlu ve başarılı bir yaşamın anahtarının esneklik, bir başka deyişle, güçlükler karşısında yeniden toparlanma gücünü bulmak olduğunu giderek çok daha somut bir biçimde gözler önüne seriyor. Esnekliğin temelini de öz-anlayış oluşturuyor.

Anne ve babalar, çocuklara ve ergenlere öz-anlayış duygusunu aşılama yolunda ilk adımı, öncelikle onların kendi duygu ve tepkilerinin bilincine varmalarına yardımcı olarak atabilir. Bu süreç, çocukların duygularına kulak verip onları anlamaya çalışmayı ve onların bu duygularını tanımlamalarına yardımcı olmayı içerir. Uzmanlar, çocuk kendini kötü hissettiğinde, ebeveynlerin bu duruma onunla aynı duyguları paylaştığını belirten sözcüklerle tepki vermesinin yararlı olacağına dikkat çekiyor.

Son olarak, anne babalar çocuğu o anda rahatlatabilecek (kucaklaşma, yürüyüşe çıkma, yastığı yumruklama gibi), ya da uzun erimde ona yararlı olabilecek (gelecekle ilgili tasarılar yapmak, sabretmeyi öğrenmek, paylaşmayı önermek gibi) stratejiler önerebilir.

Çocuğu değil, davranışlarını yargılayın

Bir anne ya da babaya düşen en önemli görev, başarısı ya da başarısızlığı ne olursa olsun, çocuğunun kendisinin değerli olduğuna inanmasını sağlamaktır.

Neff, “Anne babalar çocuklarını olmasını istedikleri kişi olarak kabul etmek yerine, oldukları gibi kabullenmek ister. Ancak bunu yaparken tatsız durumların üstünü örtmekten kaçınmalı ve onların kendilerini tüm çıplaklığıyla görmelerine yardımcı olmalıdırlar” diyor.

Bunun için de, anne babaların çocuklarının kişiliklerini değil, davranışlarını dürüstlükle eleştirmelerini öneriyor. Bu ayırım çocuğun davranışları ya da başarılarını öz-değerliliğiyle karıştırma olasılığını azaltıyor. Örneğin, “Bu davranışın son derece kırıcıydı” demek çocuğun daha iyi davranışlar sergilemesine olanak tanıyor. Benzer biçimde, “amma da zekisin” demek yerine “bu zekice bir düşünce” demenin de daha yararlı olacağı ve böylelikle de çocuğun, elinde olmadan aptalca bir davranışta bulunması durumunda,  anne ya da babasının kendisiyle ilgili olumlu izlenimlerine leke sürdüğü duygusuna kapılmayacağı belirtiliyor.

Geçmişi cezalandırmak yerine, gelecekle ilgili davranışlara biçim verin

Anne babanın, çocuğun başarısına ve başarısızlığına nasıl bir tepki gösterdiği, çocuğun kendisiyle ilgili olarak geliştirdiği içsel örneği etkiliyor. Duke Üniversitesi’nden psikolog Mark Leary çocukların bu tepkileri geri sarmaya başladıklarına dikkat çekiyor.

Leary, dayak atmak ya da belli bir süre yasaklar koymak gibi sert cezaların çocukta yanlış bir davranış sonucunda kendisine acımasızca davranması gerektiği algısını doğuracağını ve bunun yeniden benzer bir durum yaşandığında çocuğun ne yapması gerektiği konusunda pek de eğitici bir tavır olmadığını dile getiriyor. Böyle bir tavır sergilendiğinde çocuk sonuçta kendisini acımasız bir biçimde eleştirmeyi öğrenerek yetişiyor ve bu da çocuğun enerjisini ve motivasyonunu azaltarak, yaşamını olumsuz yönde etkiliyor.

Tam tersine, çocukta sevecenlikle disiplini sağlamanın yolu çocuğun bakış açısını anlamaktan ve olumsuz davranışlarını değiştirmesine yardımcı olmaktan geçiyor. Bu bağlamda ebeveynlerin çocuğa uzun erimde yardımcı olacak alışkanlıkları ve toplumsal becerileri kazandırmaları hedefleniyor. Söz gelimi, çocuk bir arkadaşının duygularını zedeleyici davranışlarda bulunduğunda bundan rahatsızlık duyması, neden olduğu bu sıkıntının üzerine kafa yorması ve gelecekte bu türde davranışlardan kaçınmanın yollarını araştırması gerekiyor.

İyi örnek olun

Neff, çocukların yaşamla baş edebilme sürecinde anne babalarını izlediğinden yola çıkarak, öz eleştiriden çok öz-anlayış konusunda iyi örnek oluşturmanın önemine dikkat çekiyor.

Leary de öz-anlayış duygusu ağır basan kişilerin çok daha dingin, çok daha sevilen, çok daha çalışkan ve kendilerini sürekli eleştiren kişilerden çok daha olumlu özelliklere sahip olduğunu belirtiyor.

Rita Urgan

Kaynak: http://www.livescience.com/14144-parenting-tips-compassion-esteem.html
http://kortopsikoloji.com/dergi/kendinize-karsi-biraz-anlayis-ve-sefkate-ne-dersiniz