Queen’in meşhur şarkısı Bohemian Rhapsody… Shakespeare’in Macbeth’i… Facebook’taki geniş arkadaş ağınız… Bu üçlünün ortak özelliği ne olabilir?

Öne Çıkanlar Toplum
Queen’in meşhur şarkısı Bohemian Rhapsody… Shakespeare’in Macbeth’i… Facebook’taki geniş arkadaş ağınız… Bu üçlünün ortak özelliği ne olabilir?

Beynimiz büyük veriyi nasıl işliyor?

Pennsylvania Üniversitesi’nden Christopher Lynn ve ekibinin araştırması, edebi yapıtların, müzik parçalarının ve sosyal bağlantıların da aralarında olduğu, farklı ağ türlerinin temelinde insanların bilgiyi hızlı ve etkili bir biçimde paylaşmalarına olanak tanıyan benzer bir yapının yattığını ortaya koydu. Araştırma Nature Physics dergisinde yayımlandı.

Anadili İngilizce olan bir bilim insanı ya da kitap kurdu için, Shakespeare’in yapıtları bu dilde kaleme alınmış en büyük yapıtlar arasında yer alır. Telekomünikasyon şebekeleri, bilgisayar ağları, biyolojik ağlar, bilişsel ve sosyal ağlar gibi karmaşık ağları araştıran bir “ağ bilimci” için, Shakespeare’in 37 oyunu ve bunların içerdiği 884.421 sözcük aynı zamanda çok büyük ölçekli bir iletişim ağını da temsil eder. Ağ bilimciler, söz gelimi Shakespeare toplulukları gibi, karmaşık ve geniş ölçekli ağlarda bilginin insan beynine nasıl aktarıldığını anlamak için son derece incelikli istatistiksel yaklaşımlara başvururlar.


Teknik olarak belirtecek olursak, ağ, düğüm adı verilen farklı sonlanım noktaları ile eklem adı verilen bağlantıların istatistiksel ve çizgisel bir gösterimidir. Örneğin, yazınsal yapıtlarda düğüm bir sözcük olabilir ve eklem de birbirlerinin peşi sıra gelen sözcükler arasında bir bağlantı kurabilir (“bir”-“ata”-“kırallığım”) ya da, benzer düşünce ve kavramları ileten sözcükler arasında bağlantı kurabilir (“sarı”-“turuncu”-“kırmızı”).

Lynn, dil ve benzeri unsurların incelenmesinde ağ biliminden yararlanmanın bir üstünlük sağladığına dikkat çekerek, “Düğüm ve eklemleri tanımladınız mı, konuyu daha geniş kapsamlı bir biçimde görmeye ve tüm nesnenin nasıl bir yapıya sahip olduğunu ve o belirli yapının hangi gerekçelere dayandığını sorgulamaya başlarsınız” diyor.

Araştırmacılar, beynin karmaşık bilgileri nasıl işlemden geçirdiğinin örneklendiği son çalışmalarından yola çıkarak, bir ağın ilettiği bilgi miktarını ve bu bilgiyi iletmede ne denli etkili olduğunu belirlemek amacıyla çözümlemeli yeni bir sistem geliştirdiler.

Bu sistem sayesinde gerçek dünyadan 40 iletişim ağını değerlendirerek bilgi iletişiminde hangi özelliklerin can alıcı bir önem taşıdığını saptamaya çalışan araştırmacılar, İngiliz yazınından aralarında Shakespeare’in yapıtlarının ve Jane Austen’in “Gurur ve Önyargı” adlı yapıtının da yer aldığı çalışmaların yanı sıra, Mozart’ın 11 no’lu piyano sonatı ve Queen topluluğunun “Bohemian Rhapsody” adlı parçasını incelediler. Ayrıca, bilimde eş-yazarlık ağları ve Facebook arkadaş bağlantıları gibi sosyal ağları da masaya yatırdılar.

Bu farklı ağ topluluklarını gözden geçiren araştırmacılar, bilginin iletme becerisi açısından bir ağın geniş ölçekli yapısının can alıcı bir önem taşıdığına tanık oldular. Asıl şaşırtıcı olan, bu yapının-ister yazınsal bir yapıttaki sözcük geçişleriyle, ister bir müzik parçasındaki ezgisel dizilimler olsun- birbirlerinden çok farklı yapılardaki ağların tümünde de çok yakın bir benzerlik sergilemesiydi. Örneğin, “köpek” sözcüğü insanın aklına “top”, “frizbi” ya da “kemik” gibi kavramları getirebilir. Bu tür bir topluluk yapısı ağların daha etkili kılınmasına yardımcı olabilir, çünkü kişi bir sonraki sözcük ya da düşünceyi önceden sezebilir.

Ne var ki, bilgi şaşırtıcılıkla doğrudan bağlantılı olduğundan, kişinin sonradan neyin geleceğini sezebilmesi durumunda aktarılan bilgi de çok fazla olmayacak demektir. Bilginin sağlanması için ağların, hem birbirleriyle sıkı sıkıya bağlantılı hem de çok bağlantılı olmayan düğümlerin karışımından oluşan, çoktürel (heterojen) bir yapıya sahip olmaları gerekir. Söz gelimi, Shakespeare’in yapıtlarını ele alalım. Bunlarda “the” nitelemesi ile “ve” sözcüğü sırasıyla 28.944 ve 27.317 kez geçmekle birlikte, yalnızca bir kez geçen 12.493 sözcük de vardır. Lynn, “Belli bir kişi, nesne, ya da yeri niteleyen ‘the” sözcüğü gibi bir bağlantı merkezinde nereye gidileceğini sezmek olanaksızdır. Bu bağlantı düğümlerinin gerçekten de şaşırtıcılığın, ve en az bir o kadar da, bilginin üretilmesinde önemli bir yer tuttukları görülüyor” diyor.

Lynn için ilginç olan bir başka unsur da, bilgi içeriği açısından zengin ve aynı zamanda yorumlanması kolay ağların oluşturulmasında, heterojen topluluk yapısı arasındaki dengenin kilit bir rol oynaması. “İnsanlar tarafından yıllardır araştırılan bu iki yapı ağ biliminin de temelini oluşturan kavramlar arasında yer alıyor. Bu son çalışmamız sözü geçen kimi ağların neden öyle bir yapıya sahip olduklarını açıklığa kavuşturdu. Bunun nedeni o ağların bilgiyi çok daha etkili bir biçimde aktarma çabasından kaynaklanıyor ki, bu da bana göre olayın en çarpıcı özelliğini oluşturuyor” diyor Lynn.

Araştırmacılar bu çalışmayı iletişim ağı türlerinin kapsamını daha da genişleterek sürdürmeyi ve bu süreçte başka dil ve kültürlere ait yapıtlar arasındaki farklılıklarla benzerliklerin yanı sıra, zaman içindeki eğilimleri de incelemeyi amaçlıyorlar.

Rita Urgan

Kaynak: https://www.sciencedaily.com/releases/2023/04/230418101417.htm