Bilim… Üniversite… Boğaziçi

Özlem Yüzak Y
Bilim… Üniversite… Boğaziçi

Bünye kabul etmiyor. Kusuyor... Ama aynı yiyecekte ısrarlı adam. Vazgeçmiyor. Mide, bağırsaklar berbat; ateş çıkıyor, eklemleri ağrıyor, bitap düşüyor...

Boğaziçi Üniversitesi’ne yeni rektör atamasına da bu gözle bakabilirsiniz. Öğrenciler de hocalar da hatta mezunlar da istemiyor. Protestolar, istifa et çağrıları yükseliyor. Devir teslim töreninde sırtlarını dönüyor akademisyenler. Toplumsal tepki artıyor. Ben de bir Boğaziçi Üniversitesi mezunu olarak o atamayı doğru bulmuyorum. Belli ki bünye kabul etmiyor. Israr neden?

Yeni rektör Prof. Dr. Melih Bulu’ya yönelik tepkinin en önemli üç nedeni var:


1- Siyasi kimlikli birinin atanmış olması.

2- Türkiye’nin en iyi ve ülke koşullarında olabildiği kadarı ile en özerk üniversitesi olan Boğaziçi Üniversitesi’nde liyakatin hiçe sayılmasına, kendilerine hiç danışılmadan atama yapılmasına duyulan öfke.

3- Yeni rektörün ayağı yere basmayan söylemleri: Başta dünyanın ilk 100 üniversitesi arasına sokacağım iddiası. Kendini Metalika dinlemekle savunması vs...

Rektör atamasının tamamen siyasi olması ve son yıllarda hemen her olayda ortaya çıkan ve artık bir Türkiye klasiğine dönüşen kutuplaşma, geri adımı pek mümkün kılmıyor.

Eski YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın dediği gibi “Boğaziçi yıkılsa da Erdoğan kararından vazgeçmez. İstifa etmeli ama Erdoğan buna izin vermez. Çünkü Erdoğan Prof. Dr. Melih Bulu’dan söz almıştır”. Bunu pekiştirmek için de eylem yapan öğrencilere terörist muamelesi yapılıyor, gece yarısı baskınları düzenleniyor...

Bünyenin kabul etmediği, kustuğu yeni rektör bu şartlar altında görevini nasıl icra edecek, göreceğiz...

Boğaziçi Üniversitesi’nin bu atamaya sert tepki göstereceği aşikâr iken siyasi kimlikli birinin rektör atanması, üniversitenin karıştırılmasının tek açıklaması var: Üniversitenin siyasi otoritenin bir aracı haline getirilmesi.

GÖZDEN KAÇAN NOKTA

Yalnız bir şey gözden kaçırılıyor: Siyasi otoritenin güdümünde olmak, çiçeği burnunda rektörün koyduğu iddialı hedefi tam da topuğundan vurur. Nasıl mı? Türkiye’nin kalkınması için bilimsel gelişme şart. Bilimsel gelişmenin altyapısı temel bilim. Yani üniversiteler, akademik dünya. Şunu biliyoruz ki özgür düşünce olmadan bilim asla ilerlemez... Ve akademik özerklik bilimsel üretimin olmazsa olmazlarından. Uygulamalı araştırma, Rektör Bulu’nun en çok dile getirdiği inovasyon, ancak ve ancak temel araştırmaların çıktıları üzerine yapılabilir.

Bilimsel gelişmenin ikinci en önemli bileşeni nitelikli beyinler, yetenekler... Ki bu aynı zamanda bir ülkenin ekonomik olarak kalkınmasının, büyümesinin de temel sorusu: Türkiye yeteneklerini nasıl kullanıyor?

Buna yanıtı, son yıllarda giderek hızlanan beyin göçü veriyor: Türkiye en fazla beyin göçü veren 34 ülke arasında 24. sırada. Gençlere “Hayalin ne” sorusunun karşılığı Avrupa ya da ABD’ye göç etmek oluyor..

AKP iktidarının demokrasiyi, hukuku, özgürlükleri, liyakati hiçe sayan, kayırmacı politikaları, bilime ve beyin göçüne en büyük darbeyi vuran unsurlar. O halde nasıl başaracak?

ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ

Her yıl dünyanın en iyi üniversitelerinin sıralamasını yapan Times Higher Education’un (THE) koyduğu kriterler öyle basit değil. Sadece sıralamaya dahil olabilmek için bile o üniversitenin son beş yılda en az bin makale yayımlamış olması gerekiyor. Eğitimin kalitesi, öğrenci başına düşen öğretim üyesi sayısı, yayımlanan ve en fazla atıf alan makale sayısı, araştırma becerisi, üniversite-sanayi işbirliği, uluslararası görünüm (yabancı öğrenci ve akademisyen sayısı ve niteliği) gibi kriterler sıralamada belirleyici.

Geçen yıl Çankaya Üniversitesi bir atak yaptı ve THE sıralamasında ilk 400-500 bandına girdi. Onu Sabancı Üniversitesi aynı bantta izledi. Bilkent, Hacettepe ve Koç üniversiteleri 500-600 bandında. Boğaziçi Üniversitesi bir basamak gerilemiş ve 600-800 bandında.

Geçen yıl Çankaya Üniversitesi’nin bu atağı dikkatimi çekmişti ve üniversitenin rektörü ile konuşmuştum. 22 yıldır faaliyette olan bir üniversite, ancak başarı sıralamasında pek adı sanı duyulmuyordu.... Rektör Can Çoğun başarılarının sırrını “Dünya üniversiteleri sıralamasına girme hedefini kendimize koyduğumuz için makalelerin sayı ve niteliğine odaklandık” diye özetlemişti.

Makale sayısı ve atıf önemli tabii ama bir üniversiteyi üniversite yapan diğer kriterlerin de göz ardı edilmemesi gerekiyor. Peki, neden Çankaya Üniversitesi’nin esamisi okunmuyor? Anlayacağınız sıralamada öne geçmek de pek bir şey ifade etmiyor. 200’ü aşkın üniversite ve buralarda eğitim gören 8 milyon öğrenci var; 160 bin kadar da akademisyen. Peki, neredeyiz?

Şikago Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ufuk Akçiğit’in Türk yükseköğretimi konusunda yaptığı “Türkiye Bilim Raporu” başlıklı çalışması durumu gözler önüne sermesi açısından son derece önemli.

Kim bilir; üniversitelerin de Türkiye’nin de kaderi belki de kayyım rektöre karşı yapılan bu protestolarda...

Özlem Yüzak

*Bu yazı 08.01.2021 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlandı.

Özlem Yüzak

Bilgi işçisi olarak tanımlıyor kendini... 15 yılı aşkın süredir Cumhuriyet Gazetesi’nde ‘Bilgi Toplumuna Doğru’ adlı köşesinde çağdaş dünyanın anahtarı olan bilgi, bilim ve eğitimin önemi üzerine yazıp duruyor. İnsanın doğa ve insan üzerinde kurduğu iktidardan dehşetli rahatsız; bu yüzden sürdürülebilir kalkınma, toplumsal cinsiyet, iklim değişikliği yine ilgi duyduğu alanlar arasında. “Kıskaçtaki İnsan ve İsyan” adlı bir kitabı bulunuyor.