Cumhuriyet harcı... Tam 100 yıllık...Tuttu tabii. Tutmasaydı bugünleri de göremezdik. İdil Biret’ler, Fazıl Say’lar, Nuri Bilge Ceylan’lar, Aziz Nesin’ler, Aziz Sancar’lar, Canan Dağdeviren’ler, Türkan Saylan’lar, Leyla Gencer’ler, Yıldız Kenter’ler yetişebilir miydi? Dünyaca ünlü başarılı doktorlarımız, cerrahlarımız, bilim insanlarımız, sanatçılarımız, mimarlarımız olur muydu? Olmazdı tabii...
Tuttu tabii... Atatürk ve arkadaşlarının ülküsü, çağdaşlık hedefi o kadar güçlüydü, yaptıkları devrimler o kadar radikal ve önemliydi ki tuttu. Tüm Cumhuriyeti yok etme çabalarına, tüm engellemelere, tüm baştan savmalara, tüm “mış gibi” yapmalara karşın tuttu. Tüm gerici dini yapılanmalara, din borazanlarına, tüm “Ben yaptım, oldu” anlayışına, sahte Atatürkçülere, kurumların içlerinin boşaltılmasına, liyakatten uzaklaşılmasına rağmen tuttu.
Tuttu çünkü Cumhuriyetin devrimlerine, kazanımlarına inanan sahip çıkan, içselleştiren insanlar var. Sayıları hiç de az değil. Öğrenciler yetiştirdiler, önderlik yaptılar, Atatürk ve Cumhuriyetin kuruluş ilkelerine sahip çıktılar. Hâlâ da yapıyorlar.
Geçtiğimiz günlerde yitirdiğimiz bilim tarihçimiz Osman Bahadır’ın önemli bir saptaması var. Bahadır, “Türk Devrimi’ni yöneten, yürüten ve destekleyenler de nitekim, olmayan Osmanlı sanayicileri ve sermayedarları değil fakat Osmanlı Aydınlanmasının eseri olan genç subaylar, doktorlar, hukukçular, gazeteciler, öğretmenler vb.den oluşan entelektüel bir tabakaydı. Bu kadro, köylülerin ve bir kısım toprak sahiplerinin de desteğini arkasına alarak kurtuluşu gerçekleştirdi” diyor.
O dönem gerçekten bir avuçtu. Şimdi ise yüz binlerce, milyonlarca...
Doğan Kuban hocanın 2018 tarihli, “Kaya sınıfı” başlıklı yazısı çok önemli. “Toplumun en geniş sınıfı, en kalabalık, politik söylemden en az etkilenen, kaya gibi dayanıklı, politikadan çok yaşama sarıldığı için kurucu, devirici... Cumhuriyeti kuran geç Osmanlılar da bu sınıftandı. Cumhuriyeti yok etme zorbalığını durduracak umudun taşıyıcısı da işte bu kaya sınıfı olacak, proletarya” diyor.
Evet. Cumhuriyet harcı tuttu. Tabii bunu coşkuyla, gururla kutlayalım. Ama Cumhuriyetin ikinci yüzyılında bizi bekleyen tehlikeleri de unutmadan. Hoca, “Gelişmiş teknolojik toplumların dünya görüşüne benzer bir yaşama sahip olmaya en hazır olan kaya sınıfının, ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturması, okumuş olması, amaçladığı geleceğin gerçekleşmesi için yeterli potansiyele sahip olması, ülkenin geleceği için bir garantidir. Ve bu amacın tanımının daha iyi anlatılması bir ulusal gerekliliktir” diyor.
Artık bu garantinin tehlikede olduğunu unutmadan kutlayalım. Derinleşen yoksulluk yüzünden öğrencilerin okuldan uzaklaştığı, yoksul ailelerin çocuklarının okula aç gittiği daha fazla sayıda öğrencinin çocuk işçiliği veya çocuk evliliği gibi sorunlarla karşı karşıya kaldığını unutmadan... Cumhuriyeti ikinci yüzyılına girerken Atatürk’ün ülkeyi emanet ettiği gençlerin 3.2 milyonunun “ne eğitimde ne istihdamda” olduğunu, kendilerini çaresiz, umutsuz hissettiklerini unutmadan kutlayalım. Partili rektörlerin yönetimine verilen üniversitelerin nitelikli eğitimden giderek uzaklaştığını, kendilerine bu ülkede gelecek göremeyen gençlerin büyük beyin gücünü unutmadan kutlayalım...
Ve şunu düşünelim: Atatürk, “Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır” demişti. Bu mirasa sadık kalmış ve onun izinden vazgeçmeden gidilmiş olsaydı bu güzel ülke bugün nerelerde olurdu?
Cumhuriyetimizin 100. yılı hepimize kutlu olsun...
Özlem Yüzak
*Bu yazı 27 Ekim 2023 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanmıştır.