Bilim diasporamızdan nasıl yararlanabiliriz?

Öne Çıkanlar Toplum
Bilim diasporamızdan nasıl yararlanabiliriz?

Nitelikli işgücümüzün yurtdışına göçünde son yıllarda görülen olağanüstü artış temel bilimsel ve yaratıcı gelişmeye dayalı nitelikli kalkınmayı iyice yavaşlatacak. Geçen yılın sonunda, ünlü iktisatçı Prof. Acemoğlu, göçün böyle devam etmesi halinde ekonomik çöküşe yol açacağı uyarısında bulundu.

Yurtdışına yönelişinin nedenleri pek tartışılmıyor; bilime ve yaratıcılığa dayalı kalkınmaya politikacılar ve medya, birkaç istisna dışında genelde ilgisiz kalıyorlar. Beyin göçünü tersine çevirecek toplumsal uyanışın oluşmasına ve uygun ortamların yaratılmasına değin giderek güçlenen bilim diasporamızdan yararlanma yollarına eğilmekte yarar var. Aşağıda, bu bağlamda neler yapılabileceği ve beyin göçünü en azından azaltmanın temel şartları üzerine görüşlerimi paylaşacağım.

Geçen yıl, Türkiye Bilişim Vakfı’nın (TBV) desteğiyle, Prof. Ufuk Akçiğit ve ekibinin hazırladığı, “Beyin göçünden beyin gücüne” başlıklı bir rapor kamuoyuna açıklandı. Rapor, orta gelir tuzağına saplanışın temel nedenini ve çözümünü şöyle özetlemiş:


‘Türkiye’nin odağını verimliliği artırmaya çevirmesi gerekmektedir. Bunu daha önce başaran ülkeler incelendiğinde, ülkelerin verimliliği; temel bilimler ve uygulamalı araştırmalardaki çalışmaları yoluyla edindikleri görülmektedir.’

Kalıcı çözümler?

Raporda, ayrıntılı bilimsel ve teknolojik veriler kullanılarak OECD içinde alt sıralardaki yerimiz grafiklerle anlatıldıktan sonra üste çıkabilmek için önerilere yer verilmiş. Kalıcı çözümün nitelikli araştırmacıların kalmaları için elverişli ortamların sağlanmasında yattığı vurgulandıktan sonra, a) Gidenlerle Türkiye’deki araştırmacılar arasındaki bağların proje ortaklıkları ve araştırma fonları ile güçlendirilmesi; b) Kariyerinin tamamını yurtdışında geçirenlerin Türkiye araştırma ortamına katkı sağlamaya teşvik edilmeleri, önerilmiş.

Bu bağlamlarda aklıma gelen birkaç öneriyi paylaşmak istiyorum.

Gidenlerle kalanlar arasında bağların kurulması

Ufuk Avrupa Programı: Bilim diasporamızdan yararlanmanın bir yolu, Ufuk Avrupa programının temel bilimlere destek veren bileşenine birlikte katılmak. ABD, Kanada, Japonya gibi programa dışardan kendi kaynaklarıyla katılan “üçüncü ülke” araştırmacıları, temel bilime verilen desteklerin “Synergy Grants” bileşenine program bütçesinden katılabiliyorlar. ABD’nin Harvard, MIT gibi temel bilimlerde başı çeken üniversitelerinden bilimcilerin katıldıkları en az 10 sinerji projesi devam ediyor. Bu desteklerle, birkaç bilimsel disiplinin ortak yaklaşımını gerektiren çetin problemleri çözebilecek sinerjilerin oluşması amaçlanıyor.

Örneğin, ANEUPLOIDY Zagreb Üniversitesi’nde “hücre bölünmesinin biyofiziği” üzerine araştırma yapan bir grubun kotardığı bir sinerji projesi. MIT ve Hollanda’dan araştırmacıların katıldıkları projeye ERC desteği 10m € kadar (2).

KILL-OR-DIFFERENTIAT projesi ise hücreler arası etkileşimleri kullanarak kansere yeni tedavi yöntemi geliştirmeyi amaçlıyor. Viyana’dan Igor Adameyko liderliğinde kurulan sinerjide, Harvard Üniversitesi’nden Peter Kharchenko, İsveç ve Fransız araştırmacılar yer almışlar. ABD katılımlı sinerji projelerine ERC’nin sitesinden erişilebilir (1).

Türkiye’den kaynaklanan bir sinerji projesi henüz yok ama çok sayıda dünyaca ünlü diaspora bilimcimiz varken, neden olmasın! Örneğin, Koç ve Bilkent gibi birden fazla ileri seviyede temel bilimsel araştırma desteklerini (advanced grant) kazanabilmiş üniversitelerde diaspora bilimcilerimiz ile sinerji projeleri geliştirmek için özel çalıştaylar düzenlenebilir.

Ufuk Avrupa programı temel bilimsel araştırmalarda güçlü üniversitelerin kendilerini dünyaya tanıtmaları için olanak sunuyor ama bundan yararlanabilecek gerçek üniversite sayımız maalesef çok düşük. Ufuk programlarına Türkiye’den çok düşük kalan katılımı büyük ölçüde arttırmanın önemini geçen yıl HBT’de anlatmıştım (3).

Ortak proje geliştirme

Bağların oluşması için TÜBİTAK doğrudan ortak projeleri destekleme programı oluşturabilir. Örneğin, 2006 yılında TÜBİTAK MAM ile TASSA üç günlük bir çalıştay düzenledi. Yönetimini yaptığım çalıştaya ABD’den Metin Sitti ve Hande Özdinler gibi ünlü araştırmacılar katıldılar, ancak geliştirilen ortak proje fikirleri o zamanki TÜBİTAK mevzuatı ile desteklenemedi. Finansman yolları geliştirilip, ortak proje geliştirme çalıştayları düzenli olarak yapılabilir.

TASSA, Türk ve Amerikalı bilimcilerle işbirliklerini desteklemek amacıyla 2004 yılında kurulmuş bir dernek. Son yıllık konferanslarını 2020’de yapmışlar. TÜBİTAK yirmi yıldır AB Çerçeve/Ufuk programının ülke yönetiminden sorumlu tek kurum; bu amaçla kurulan birim benzeri bir yapılanma bilim diasporamızdan yararlanmak amaçlı olarak da yapılabilir.

Kariyerinin tamamını yurtdışında geçiren bilimcilerimizden yararlanma

Türkiye’de üniversite öğrenimi tamamladıktan sonra doktora için yurtdışına gidip bir daha dönmeyen yüzlerce temel bilimci vardır. Özellikle ABD, dünyanın her köşesinden milyonlarca bilimci, mühendis ve değerli meslek sahiplerine ev sahipliği yaparak bugünkü gücüne erişmiş bir ülke. Cumhuriyetin ilk zamanlarında yurtdışında ünlenen, Cahit Arf ve Feza Gürsey gibi büyük bilimcilerimizde vatan sevgisi eksik olmamış. Yurtdışında kariyer yaparken, Türkiye’nin bilimde yükselmesine katkı yapmak için her fırsatı değerlendirmişler. Sonraları nedense bu heyecan giderek azalmış ama tamamen yok olmamış.

Liseden sınıf arkadaşım fizikçi Prof. Dr. Şakir Ayık, kariyerinin nerdeyse tamamını ABD’de geçirdikten sonra geçen yıl emekli oldu. Yaklaşık 25 yıldır Amerika’dan bulduğu araştırma desteklerini kullanarak yazları ODTÜ’de doktora öğrencileri yetiştirdi. Diaspora raporunu okuduktan sonra beni aradı; üç doktora öğrencisinin şimdi profesör olduklarını söyledi. Bilim diasporamızdan yetiştikleri topraklarda yararlanmanın çok güzel bir örneği olduğu için, ayrıntılı olarak HBT dergisinde anlatmasının yararlı olacağını düşündük…

Bilimsel kalkınma için elverişli ortamlar

Türkiye’de gerçek bilimciler ve yaratıcı mühendisler için çekici temel bilimsel araştırma ve yeni ürün geliştirme ortamları yok değil ama nüfusa oranla çok sınırlı ve hızla çoğalmıyorlar. Tersine, çoğunluğu iki büyük kente sıkışmış temel bilgi ve teknoloji üreten bu vahalarımızın dışında çölleşme riski giderek artıyor. Boğaziçi Üniversitesi’nde üç yıldır yaşananlar bu riskin somut örneği. Bu nadide bilim yuvamız, akıl almaz bir hoyratlıkla vasat bir “üniversite” seviyesine indirilmeye çalışılıyor ama bu politikacıların ve medyanın gündeminde çok seyrek yer buluyor.

Bilimsel ve teknolojik gelişmenin siyasetin temel konusu olamayışının nedenleri ve sonuçlarını ayrı bir yazıya bırakıp burada bir örnek vereyim: Son genel seçimler öncesinde “altılı masa” partileri, ortak politikalarını paylaştıkları 244 sayfa tutan ve her biri tek cümlelik iki bin küsur maddeli “mutabakat” metninin sadece iki sayfasını “bilim politikaları” için ayırmışlardı. Bütünselliği olmayan 70 madde ile ciddi bir bilim politikası tanımlamanın zorluğunu herhalde kendileri de fark etmiş olmalılar ki teknik üniversitelerde “bilim politikaları anabilim” dalı kurarak uzman yetiştireceklerini de beyan etmişlerdi.

Selçuk Taral (Em. TÜBİTAK uzmanı)