Boğaziçi… Bedel büyük? Kim ödeyecek?

Özlem Yüzak
Boğaziçi… Bedel büyük? Kim ödeyecek?

Yıl 2021:

Boğaziçi Üniversitesi’nin siyasi iktidar tarafından bir ay önce atanan AKP’li, intihalci rektörü Melih Bulu’ya karşı öğrencilerin ve akademisyenlerin protestoları, eylemleri üniversite sınırlarını çoktan aşıp ülke geneline yayıldı. Öğrenciler darp edildi, öğrenciler tutuklandı... Polis şiddetini, iktidarın homofobik söylemini, ülkenin en zeki gençlerinin “terörist” olarak damgalandığını gördü yine bu ülke. M. Bulu ne yaptı? Tek cümle: “İstifayı düşünmüyorum. 6 ayda sorun çözülür.

Yıl 1969:


ODTÜ’nün efsanevi rektörü Kemal Kurdaş 8 yıllık hizmetten sonra rektörlükten ayrılır. O dönem ODTÜ’nün özel yasasına göre rektör mütevelli heyeti tarafından atanmaktadır. Üniversite, atanacak rektör ile ilgili dedikodularla çalkalanmaktadır. Yasada, seçimden ve danışmadan söz dahi edilmemektedir. Bir gün mütevelli heyetinin, rektörlüğe Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Mustafa Parlar’ı atadığı duyulur. Atama, yasal olmasına karşın, sorulmadan, danışılmadan yapıldığı için üniversitede büyük bir tepki ile karşılanır.

Mustafa Parlar, mecbur olmamasına karşın, “GÜVEN OYLAMASI”na gideceğini duyurur ve ilk uygulamayı kendi fakültesinde yapar. Bu olay ile ilgili anısını Herkese Bilim Teknoloji dergisinde yazan Prof. Dr. Uğur Ersoy, “Oylamanın sonunda fark azdı ama çoğunluk, ‘HAYIR’ oyu vermişti. Parlar hemen o gün görevi mütevelli heyetine iade etti. Parlar arkadaşlarına, ‘Kendi fakültemden bile güvenoyu alamadığıma göre rektörlükte kalmamın bir anlamı yok’ demişti. Bakın bu iş salt yasa ile olmuyor. Prof. Parlar’ın rektörlüğe atanması yasaldı ama bu yeterli değildi” diye anlattı. Prof. Parlar, son derece değerli bir bilim insanıydı. Rektörlüğü iade etmesi onun değerini düşürmedi, aksine artırdı.

Aradan 52 yıl geçti. Yarım asırdan fazla. Bakın nereden nereye gelmişiz... Bu ülke ne yazık ki “üniversitenin anlamı”na sahip çıkıp “üniversitenin değerleri”ni korumayı başaramadı. Bu, YÖK ile başlayıp AKP iktidarı ile iyice yozlaşan bir süreç.

Türkiye’de uzun zamandan beri baskı altında olan yükseköğretimin bir yerden patlayacağı belli idi. En özgürlükçü üniversitelerden biri olan Boğaziçi Üniversitesi’nde patladı. Şaşırmayalım.

Sorun sadece Boğaziçi Üniversitesi’nin değil, bütün üniversitelerimizin ve Türkiye’nin sorunu. Boğaziçi Üniversitesi kendisine yapılan bu talihsiz atamaya karşı çıkmakla sadece kendini değil, Türkiye’nin geleceğini savunmaktadır. Bu ülkenin bilimini, bu ülkenin demokrasisini savunmaktır.

Zaten hal böyle olduğu, AKP iktidarı da bunun farkında olduğu içindir ki iş bu kadar büyüdü. “Ben yaparım, olur” zihniyetine, Türkiye’nin en parlak gençliğinin, muhafazakârı, solcusu ayırt etmeden birlikte verdiği tepki, aslında asıl Saray ve şürekasının üzerinde düşünmesi gereken bir olay. Çünkü görüyoruz ki AKP’nin kendi içinde bile bu üst perdeden atamaların, tek adamcılığın yarattığı hoşnutsuzluk giderek su yüzüne çıkıyor. AKP Avcılar ve Beyoğlu ilçe kongrelerindeki seçimlerde merkezin belirlediği aday dışında bir başka adayın ortaya çıkması engelleniyor, büyük kavgalar yaşanıyor.

Ama bu zihniyetle bunu görmesinin imkânı yok. Görmediği gibi Boğaziçi’ndeki kargaşadan beslendiğini düşünüyor. Bu yüzden provotakif söylemler, orantısız şiddet ile Gezi’deki gibi toplumu tamamen ayrıştırmaya yeniden soyundu. Böyle yaparak hem giderek derinleşen ekonomik kriz, işsizlik, gıda fiyatlarındaki hızlı tırmanış gibi kötü yönetimden kaynaklı sorunların ibresini değiştirmenin hem de kaybettiği muhafazakârları tekrar arkasına almanın peşinde..

Kriz daha da derinleşecek gibi görünüyor. Boğaziçi, öğrenciler, akademisyenler, hatta topyekûn bilim, bizzat iktidar tarafından siyasetin kirli oyununun içine çekiliyor. Belki can havliyle.. Belki son çırpınışlardan biri olarak... Ama bedeli ağır olacak ve ne yazık ki tüm Türkiye ödeyecek.

Özlem Yüzak

*Bu yazı 05.02.2021 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlandı.

Özlem Yüzak

Bilgi işçisi olarak tanımlıyor kendini... 15 yılı aşkın süredir Cumhuriyet Gazetesi’nde ‘Bilgi Toplumuna Doğru’ adlı köşesinde çağdaş dünyanın anahtarı olan bilgi, bilim ve eğitimin önemi üzerine yazıp duruyor. İnsanın doğa ve insan üzerinde kurduğu iktidardan dehşetli rahatsız; bu yüzden sürdürülebilir kalkınma, toplumsal cinsiyet, iklim değişikliği yine ilgi duyduğu alanlar arasında. “Kıskaçtaki İnsan ve İsyan” adlı bir kitabı bulunuyor.