Darwin’in yaşamı

Öne Çıkanlar Yerküre
Darwin’in yaşamı

Tıp doktoru bir baba, haliyle çocuklarının da doktor olmasını istiyor. Charles şansını deniyor, ancak insan fizyolojisi ilgisini çekmiyor. Baba o zaman “din adamı ol, yoksa boş gezenin boş kalfası olacaksın” diyor. Ancak o, kendisini çocukluğundan beri heyecanlandıran tek şeye yönleniyor; DOĞAYA!

Aslında her şey, çocukken yaptığı koleksiyonlarla başlıyor; deniz kabuğu, taş, madeni para… Zaman geçiyor ve bu çocuk, koleksiyonunu yaptığı şeylere başka bir gözle bakmaya başlıyor. Elinde tuttuğu mineral veya bitkilerle ilgili daha fazla şey bilmek istiyor. Bununla da kalmıyor, çıkarımlarını başka insanlara anlatarak dikkat çekmek hoşuna gidiyor. Darwin, çocukluğunu şöyle anlatıyor: “Bitkilerin isimlerini akıldan kestirmeye çalışıyor, her türden şeyin koleksiyonunu yapıyordum: deniz kabukları, mühürler, franklar, bozuk paralar, mineraller. Bir insanı sistematik bir doğacıya, bir virtüöze ya da cimrinin tekine dönüştüren koleksiyonculuk tutkusu benim içimde çok güçlüydü ve açık ki doğuştan geliyordu.” (s.17) Bu koleksiyon merakı, zamanla fikirlerini de olgunlaştırarak taş, mineral, böcek, kabuk vb objelerle yaptığı araştırmaların ve dolayısıyla doğa biliminin bilgi birikimine katkıda bulunmasının yolunu açacaktı.

Charles Darwin, "Türlerin Kökeni"ni yazmasını sağlayacak gözlemlerini yaptığı 5 yıllık yolculuğa HMS Beagle gemisiyle çıktı. 1935'de Galápagos Adaları’ndayken ilgisini çeken Darwin ispinozlarının gaga boyları, evrim çalışmalarında önemli bir rol oynayacaktı.

Dönüm noktası: Beagle Yolculuğu


Darwin’i Türlerin Kökeni’ni yazmaya iten asıl dönüm noktası ise 1831 yılında İngiliz Kraliyet Deniz Kuvvetleri Gemisi HMS Beagle ile çıktığı yolculuktu. 1836 yılına kadar süren bu yolculuk, toplama merakını daha ileri bir seviyeye taşıyarak güçlü gözlem yeteneğiyle ciddi bulgular elde etmesini ve bunları kayıt altına almasını sağlayacaktı. Darwin’i Beagle yolculuğunda, tropikal bölgelerde engin bir biyoçeşitliliğe işaret eden rengarenk ve gürül gürül bitki örtüsü, Patagonya çöllerinin sessiz bir çığlık gibi büyüyen uçsuz bucaksız ıssızlığı, Tierra del Fuego’nun kendinizi küçük ve savunmasız hissettiren dağları, yeşilin, mavinin ve doğanın binbir rengi karşılayacaktı.

Beagle yolculuğu sırasında doğa bilimlerinin evreni andıran uçsuz bucaksızlığına bir bilimsel gerçek daha ekleme motivasyonu ise Darwin’in en büyük ateşleyicisiydi. Doğa bilimleri açısından kritik önem taşıyan bugünkü olguların birçoğunu, Darwin’in Beagle yolcuğu sırasında tuttuğu notlarına borçluyuz. Öyle bir not defteri ki bu, her anı gözlem ve araştırmayla geçen beş yıllık yolculuk boyunca elde edilen, neden-sonuç ilişkisine dayanan çok önemli bulgulardan bahsediyoruz. Bunlar daha sonra makalelere ve kitaplara dönüşecek, o güne kadar eşi benzerine az rastlanır karalamalardı. Bu karalamalar “Türlerin Kökeni”nin temelini oluşturacaktı.

Darwin nasıl Darwin oldu?

Darwin’i kendi kaleminden okuduğumuz “Yaşamım” eserini ve aslında Darwin’in bilimsel "kariyerini" de Beagle yolculuğu öncesi ve sonrası olarak iki bölüme ayırmak mümkün. Beagle öncesi döneme baktığımızda Darwin’in, zoolojiden botaniğe jeolojiden coğrafyaya kadar kendisini çok iyi yetiştirdiğini anlıyoruz. Edindiği “nitelikli” dostlukların, bilgi birikimindeki katkısı da yadsınacak gibi değil. Doğa bilimleri ve diğer alanlarla alakalı entelektüel bir çevre, bununla birlikte Cambridge’de daha öğrenciyken bile profesörlerle çıktığı uzun yürüyüşler ve onlarla kurduğu yakın dostluklar Darwin’i motive ediyor ve ileriye taşıyordu. Sözgelimi jeolog Adam Sedgwick (1785-1873) ve botanist John Stevens Henslow (1796-1861) gibi bilim insanlarıyla geçirdiği zamanlar, aşina olmadığı alanlara ilgisini artıyor, bu da onu ciddi anlamda besliyordu.

Charles Darwin (1809-1882), ekolojinin ve Gaia teorisinin babası olarak kabul edilen Alexander von Humboldt'un (1769-1859) eserlerinden çok etkilenecekti.

Hepsinin ötesinde bir de gözardı edilen Alexander von Humboldt (1769-1859) gibi bir "karakter" var aslında; Humboldt adını özel kılan, ileride Gaia adı verilecek (gezegeni, en küçük mikroorganizmadan en büyük canlı organizmasına kadar birbiriyle etkileşim içinde, nefes alan bir organizma olarak gören) felsefeyi temel alarak ekolojiyi ilk defa bir bilim dalı olarak ortaya koymasıydı. Darwin her ne kadar kitapta Humboldt’la ilgili pek de iyi izlenimlere kapılmamış olsa da sonradan sonraya Darwin’i Darwin yapan kişinin Alexander von Humboldt olduğu anlaşılacaktı.

Gelelim Darwin’in eğitimine… 1825 yılında Edinburgh Üniversitesi’nde tıp eğitimi almaya başlayan ve burada Lamarck’ın evrim teorisini öğrenen Darwin, babasının baskısıyla 1827 yılında Cambridge Üniversitesi’ne bağlı Christ’s Collage’da teoloji eğitimi alarak mezun oldu. Darwin, aldığı eğitimden tatmin olmamış olacak ki anılarında tekdüze eğitimin yetersizliğine sık sık vurgu yapar. Çokdisiplinli bilgi birikimini Cambridge’deki eğitimine borçlu olmadığı da aşikardır. Ancak matematikte ve yabancı dil öğrenmedeki yetersizliği onun kendi kendine (otodidaktik) öğrenmesine engel değildi. Birçok alanda okuyor, edindiği teorik bilgiyi, sırtına çantasını takıp çıktığı arazide kilometrelerce yürüyerek (durmaksızın gözlem ve deney yaparak) pratiğe döküyor ve bunları sıradan bir bilim insanına göre akıcı bir dille kâğıda döküyordu. Yüzlerce eserini ve doğa bilimlerine etkisini de düşünecek olursak bu katkı hiç de öyle küçük olmadı. Sahip olduğu düzen, çalışma istikrarı, bilim sevgisi ve her şeyden önemlisi, zihnini besleyen merak hastalığı, Darwin’in ismini, Humboldt’un ardından doğa bilimlerinin en tepesine taşıyor. Şimdi gelelim Türlerin Kökeni’ne…

Darwin’in notlarından bir sayfa: Yaşam Ağacı (1837-1838)

"Türlerin Kökeni" niçin başarılı?

Kuşkusuz evrim, Darwin’den önce de tartışılıyordu. Ancak bir eksik vardı. Darwin, bu gediği bilimsel bir kuramla kapatmaya çalıştı. Kitaplardan edindiği bilgileri, sahadaki gözlem ve deneyleriyle harmanlayarak, yeniden şekil vererek ve yorumlayarak bir sonuca varmıştı. Sonuç doğal seçilimdi. Evrimsel uyumdaki anahtar mekanizma olan seçilim kuramını, 1859 yılında yayımladığı “Türlerin Kökeni” isimli kitabında özetleyecekti. Bu fikir, yaklaşık 100 yıl boyunca kabul görmedi. Ancak bugün gelinen noktada o kadar güçlü kanıtlar toplandı ki Darwin’in doğal seçilim teorisi artık bir teorinin çok ötesinde, bir olgu olarak kabul görüyor.

"Diğer tüm kitaplarımda olduğu gibi bunda da yaşadığım gecikme faydalı oldu; insan, uzun bir aradan sonra kendi çalışmasını neredeyse başka birine aitmiş gibi eleştiriye tabi tutabiliyor.” diyor Darwin, kendi kitabı için. 1859 yılında yayımlanan kitabın niçin bu kadar başarılı olduğunu ise okuduğumuz eserdeki “Yayınlarım” kısmında açıklıyor. Ona göre kitabın başarısında en büyük pay sahipleri, iyi gözlemlenmiş sayısız delilin okurlar için özetlenmiş olması ve eserin makul boyutuydu. Darwin aslında 4-5 misli büyüklüğünde bir eser yazmış olmasına rağmen bunları özetleyip damıtarak elimize daha “makul” boyutlarda bir “Türlerin Kökeni” sıkıştırmıştır. (Kitabın Bahar Kılıç’a ait ALFA çevirisi, eti ve kemiğiyle 472 sayfadır.)

Charles Darwin'in anı ve mektuplarından derlenen yaşam öyküsü Yaşamım, yazarın bilimsel geçmişine ışık tutuyor.

ALFA Yayınları etiketiyle raflardaki yerini alan kitapta Darwin’in keskin gözlem yeteneği ve bunu sade dille kâğıda dökmedeki ustalığı kendini hemen gösteriyor. Sanki sizinle 5 çayı içerken sohbet ediyormuşçasına samimi bir üslup benimsemiş. Tabii bunda çevirinin de etkisi büyük diyebiliriz. Zira Darwin’in sade anlatımını yetkin bir çeviriyle akıcı ve rahat okunur kılmış çevirmen. Charles Darwin’in oğlu Francis Darwin tarafından derlenen ve orijinal haliyle “Charles Darwin’s Autobiography” olarak yayımlanan eseri “Yaşamım” ismiyle Ozan Karakaş’ın çevirisiyle okuyoruz.

Batuhan Sarıcan / batusarican@gmail.com 

Kaynakça: 

Charles Darwin, Yaşamım, Çev: Ozan Karakaş, ALFA, İstanbul, 2018

Charles Darwin, Türlerin Kökeni, Çev: Bahar Kılıç, ALFA, İstanbul, 2017

https://www.darwinproject.ac.uk/alexander-von-humboldt