“Sonsuz zamanı olan adam” – 3 arkadaşı Tosun Terzioğlu’nu anlatıyor…

Öne Çıkanlar Özel
“Sonsuz zamanı olan adam” – 3 arkadaşı Tosun Terzioğlu’nu anlatıyor…

 "Sorma!"

Betül Tanbay, Türk Matematik Derneği Başkanı

Tosun Terzioğlu’nun ağzından bir kez çıkan sözcük.

Matematik, soru sormaktır. İnsan merak etmeseydi, soru sormasaydı, matematik nasıl oluşurdu? Matematikçi hep sorar. Bazan kendi sorar, kendi bulur. Bazan biri sorar, başkası bulur. Bazan keşiş gibi tek başına bulur, ama çoğu bazan bir kara tahta karşısında beraber. Derdini paylaşmayan pek derman bulamaz burada da.


Tosun terzioğlu 2

"Tosun soru sorulan nadir matematikçilerimizdendi. Fazla nadirdi, fazla biliyordu, sadece matematiği değil, üniversiteyi, araştırmayı, tarihi, coğrafyayı, denizi, rüzgarı, balığı, yüzmeyi, futbolu, ve siyaseti ona sorar olduk."

Peki matematikçi kime sorar? Matematiğin özgür hiyerarşisinde, soru sorulanlar vardır. Kendilerini yaptıkları iş ile kabul ettirmişlerdir. Onlara soru sorulur. Gençlere tavsiye edilir, git ona sor.

Tosun soru sorulan nadir matematikçilerimizdendi.  Fazla nadirdi, fazla biliyordu, sadece matematiği değil, üniversiteyi, araştırmayı, tarihi, coğrafyayı, denizi, rüzgarı, balığı, yüzmeyi, futbolu, ve siyaseti ona sorar olduk. Bırakırdı soralım. Herşeye, “tosunca” bir cevabı vardı, sessizlik dahil.

Türk Matematik Derneği’ni Tosun’un yirmi yıla yakın başkanlığı ardından devralmak kolay değildi belki ama Tosun vardı. Yirmi yıl başkanı olduğu kurulda, iki yıl üye olarak oturdu, bayrağı devrederken koşmaya devam etti. Sonra ise, her sorumuza, her derdimize cevap verdi, tosunca. Bazan epostamı alır, akşama telefon eder, fikrini söyler, bazan bir iki kelime ile cevap verir. Bazen  susar. Bazen hemen anlardım tosuncayı, bazan düşündürürdü. Bazen kızar susardı, bazen genel yön makul ise, gerisi teferruat diye uğraşmazdı. Bazen o, bazen bu, Tosun vardı, ve cevabı hazırdı.

Hastahaneye son gidişlerimde hep tereddüt ettim, bir yandan sevineceğini, bir yandan da istemeyeceğini düşündüğüm için. Son gidişlerimden biriydi. Çekindiğimi  saklamak , hele hele herşey ortada iken “nasılsın?” dememek için, “Tosun, sana sorularım var!” dedim.

Ve ilk ve son olarak Tosun’dan hiç duymadığım bir cevap geldi:

- “Sorma !”


Tosun hoca ya da sonsuz zamanı olan adam,

Mehmet Şahin Koçak

Hayatımda iki defa Bebek’te bulundum (Boğaziçi Ü. Bebek’teyse onu saymıyorum). İlkinde, 70’li yılların başında, Cahit Arf’ı ziyaret etme şansına eriştiğimde, onun balkonunda otururken, karşıdaki yokuştan aşağıya doğru, düşünceli, karizmatik, genç bir adam iniyordu. Cahit Bey, ona bakıp, “Tosun çok iyi” dedi. Bu, Tosun Bey’i ilk görüşümdü. Uzaktan oldu. Baba filmindeki genç Al Pacino’ya benziyordu.

tosun2

"Cahit Bey, ona bakıp, “Tosun çok iyi” dedi. Bu, Tosun Bey’i ilk görüşümdü. Uzaktan oldu. Baba filmindeki genç Al Pacino’ya benziyordu."

Bebek’te ikinci bulunuşum, geçen hafta Bebek Camii bahçesindeydi. Onu son göremeyişim yakından oldu. Aramızda tahtalar vardı. Keşke şu tabutun kapağını açsalar da onu son bir kez görebilsem dedim.

Aradan geçen kırk küsur yıl içinde dört yıl yakın çalıştık. Tübitak Başkanı olduğu dönemde benim de Temel Bilimler Grup Sekreterliğini yürütmemi istemişti. “Deneysel bilimlerde paylaşım kavgaları olur, matematikçiler iyi bir denge unsuru olabilirler” derdi. Bütün derdi Türkiye’nin aydınlanması, bilimin gelişmesi ve yücelmesi ve tabii özelde de matematiğin ülkemizde evrensel düzeye ulaşmasıydı. Bir gün, Tübitak koridorlarında, Ali Ülger’i kastederek, “Adam üç baba problemi takır takır çözdü!” diyordu. “Takır takır” kelimeleri normalde onun gibi bir aristokratın kullanacağı kelimeler değildi, ama bunu, “Biz de yapabiliriz işte, bu ülke insanı da yapabilir işte” anlamında gururla ve vurguyla söylüyor ve ekliyordu: “Matematik tabii ki marifet!”

Sessiz güç

Tosun Hoca’yı Tübitak’ta pek makamında görmezdim. Ya koridorlarda yalnız veya birisiyle söyleşerek sakin sakin geziniyor olur ya da yardımcılarından birinin veya bir memurun odasında kahvesini içip, sigarasını tellendiriyor olurdu. Ondan sessiz bir güç yayılırdı. Bir gün, yardımcılık görevine onun zamanında da devam eden bir arkadaşım, “Bu Tosun müthiş bir adam” dedi. “Ne bakımdan?” dedim. “Daha üç ay oldu, şimdiden bütün mevzuata ve Tübitak’la ilgili herşeye benden daha hâkim!” dedi. Tosun Hoca, aynı arkadaşım hakkında, “O bir bilim insanı” demişti ve sonra eklemişti: “Diğeri bezirgândı.”

Atılımlar dönemi

Tübitak dönemi şüphesiz bir atılımlar dönemiydi; araştırma üniteleri kuruluyor, büyük somut projeler tanımlanıyor ve gerçekleştirme yolları aranıyordu ama kaynaklar, bugünle kıyaslandığında, yok denecek kadar azdı. Bir gün, tek bir F-16 uçağının 36 milyon dolar olduğunu öğrendim ve çileden çıktım. Biz 1 milyona rüya gibi bir para gözüyle bakıyorduk, ve milyon dolarlık bazı projelerimiz ilgili bilim kamuoyunda, meblağın yüksekliği nedeniyle, tartışmalara neden oluyordu.

Nerden aklıma geldi bilmiyorum, bir gün nazımın geçtiği bir grup bilim insanını ikna ettim ve bir gösteri hazırlığına başladık. Üzerinde “Ben bir F-16 uçağının tek kanadını istiyorum”, “Ben bir F-16 uçağının kuyruğunu istiyorum” gibi şeyler yazılı pankartlarla Başbakanlığa yürüyecektik. Ama hazırlığımızı daha tamamlayamadan Tosun Hoca’nın haberi olmuş ve bana hafifçe kızmıştı.

Derin demokrat

Bazı tartışmalı projelerde, sayıları 40’a varan bilim insanını bir toplantıya davet edip, doğruyu bulmak için meseleyi önyargısız bir şekilde sonuna kadar tartıştırdığı olmuştur. Eleştirileri ciddi bulduğu hallerde, büyük bir doğallık ve içtenlikle meseleyi yeniden değerlendirme olgunluğunu göstermiştir. Tosun Hoca bazıları üzerinde belki bir Don Corleone izlenimi bırakmış olabilir, ama o aslında derin bir demokrattı.

Ulusal Gözlemevi onun sayesinde var

Bugün Türkiye’nin bir Ulusal Gözlemevi varsa, tamamen onun sayesindedir. Teleskop temininden, Bakırlıtepe’deki zor inşaata, astronomların örgütlenmesinden yasal hazırlıklara kadar her şeyi günlük takibinde tutmuştur.

Bugün Türkiye’nin görkemli bir Doğa Tarihi Müzesi yoksa, bu Tosun Hoca’nın Tübitak Başkanlığından ayrılıp, Sabancı Üniversitesi Rektörlüğünü kabul etmiş olması nedeniyledir. Sabancı bir üniversite kazandı, ama Türkiye bir Doğa Tarihi Müzesi kaybetti. İngiltere’de bir Türk mimara planlarını çizdirip, maketini yaptırdığı, Türkiye’deki seçkin hocalara statik, elektrik, vs. projelerini yaptırdığı, yerini bulduğu, ekibini kurduğu, yasal hazırlıkları başlattığı, tanıtım broşürünü bile bastırdığı müze ortada kaldı.

Bu müze tabii ki sadece Türkiye’nin bütün hayvan ve bitki varlığının ve genlerinin muhafaza altına alındığı bir yer değil, aynı zamanda halkın eğitildiği bir okul ve bir biyolojik araştırma merkezi olacaktı. Bu projeye de karşı çıkan şöhretler olmuştu. Böyle bir müze Ankara’da değil, ancak “tarihî pâyıtaht’ta” olabilir diyerek… Ama o hiç tınmadı. Ne var ki, Tosun Hoca’nın görev değişikliğinden sonra bu rüyanın gerçekleşmesi mümkün olmadı. Bu olay içimde bir ukdedir.

Popüler bilim kitapları

Tosun Hoca’nın en önem verdiği konulardan biri, popüler bilim yayıncılığı idi. Bilimin, kaliteli popüler yazı ve kitaplarla mutlaka topluma aktarılması ve ona mâledilmesi gerektiğini düşünürdü. Tübitak’ın bir dönem fırtına gibi esen popüler bilim yayıncılığını o başlattı. Bizleri de popüler yazı yazmak için özendirirdi. Ben birkaç satır yazdımsa, tamamen onun özendirmesi nedeniyledir.

Vaktiyle bir yazının sonuna, konuya uygun düştüğü için, Schiller’in “Nur die Fülle führt zur Klarheit, Und im Abgrund wohnt die Wahrheit” dizelerini, “Berraklığı karışıklık getirir, Ve hakikat uçurumda oturur” şeklinde çevirerek koymuştum. O günlerde bana, “Şiir nedir bilir misin?” dedi. “Nedir?” dedim. “Çevrildiği zaman kaybolan şeydir” dedi. Dil vukufu ve duyarlılığı inanılmazdı.

4,5 saat çizgi film

Tosun Hocam ben fakiri birçok vesile ile uzletimden çıkarmağa çalışırdı. Bir gün Antalya’da Özel Okullar Birliği’nin düzenlediği bir eğitim toplantısına beni de davet etmişti. O sıralar bizim üniversitede matematiği halka sevdirmek için hazırladığımız Karagöz Akademisi çizgi filmlerini öğretmenlere göstermemi istiyordu. Ben toplantının yapıldığı lüks otele eski Spring’imle gittim. Artık bundan dolayı mı bilmiyorum (şaka yapayım dedim ama olmadı herhalde), özel okulların modern öğretmenleri benim çizgi filmlere pek ilgi göstermediler.

Ama iki veya üç akşam, Albert’le birlikte üçümüz otel odasına çıktık ve Tosun Hocam 4.5 saatlik diziyi baştan sona izledi ve birçok yorumlar yaptı. Ben çizgi filmde yer yer Doğu-Batı problematiğine de değiniyordum ve bir yerde Gazali geçiyordu. “Felsefecilerin yetkinliğini kabul eden kişi imanından olur” diyen, Farabi ve İbni Sina’yı tekfir eden, “geometri ve aritmetikle ilgilenenlerin, onlardaki kesinliğe hayran kalıp, tehlikeli düşüncelere kapılacağını” söyleyen, “Matematikle fazlaca uğraşmış olanlar içinde dinden çıkmamış pek az kimse vardır” diyen Gazali’nin, İslam’daki akıl çağının sonlanmasındaki olumsuz rolünü eleştiriyordum.

Tosun Hocam bu noktada biraz durdu, düşündü ve “Bu iş o kadar basit değil” dedi. O gün bu gün bu işi daha iyi anlamaya çalışıyorum, ama nafile. Bu iş gerçekten o kadar basit değil.

Fırsat eşitliği

Bir başka sefer, beni Silivri taraflarında lüks bir otelde yapılan “üniversite yasası” toplantısına çağırmıştı. Toplantının açılış konuşmasını yapan zat (galiba İstanbul Politikalar Merkezi Başkanı veya Müdürü idi), konuşmasının bir yerinde, “Artık YÖK sistemi oturmuştur” deyince, ben kulaklarıma inanamayıp, “Pardon, YÖK sistemi karaya oturmuştur mu demek istediniz?” demiştim ve salon kırılmıştı.

Ama Tosun Hocam, sağolsun, ben ne yapsam affederdi. O toplantıda, üniversite özerkliği yanında,  fırsat eşitliğine yaptığı vurgu gurur duyulacak şeydi. Üniversite eğitimi paralı olabilirdi, belki de olmalıydı, ama yetenekli öğrenciler gerçek bir burs sistemiyle bütün eğitim hayatları boyunca korunmalı ve teşvik edilmeli, yoksulluk nedeniyle mağduriyete izin verilmemeliydi.

Matematiğe kol kanat gerdi

Tosun Hoca sadece ODTÜ Matematik Bölümünü evrensel bir düzeye taşımakla kalmadı, onyıllardır Türk matematiğine kol kanat gerdi. Anadolu’daki matematikçiler için hep açık bir kalbi oldu ve ilgisini hiç esirgemedi. Birkaç sene önce bir gün bana, “Sizin öğrencilere bir seminer vereyim” dedi ve lisans öğrencilerine, Newton’un, gravitasyon yasasından hareketle gezegenlerin neden eliptik yörüngeler üzerinde hareket etmek zorunda olduklarını nasıl gösterdiğini anlattı.

Bu etkileyici konuşmadan sonra biraz Eskişehir’de dolaştık. Sazova Parkı'ndaki korsan gemisini görünce bize denizcilik tarihinden bahsetti, kalyonları ve kadırgaları anlattı!

Bende hep sonsuz bir zamanı olan bir insan izlenimi uyandırırdı. Hiçbir eyleminde en küçük bir acelecilik göremezdiniz. Ama aynı zamanda derin bir kararlılık duygusu yayardı. Sessiz bir güç… Kızların türban takmasıyla ilgili görüşüne katılmıyordum. 2.Cumhuriyetçi arkadaşlarını sevmiyordum. Gökova Geometri-Topoloji Konferansının kurumsallaşamamış olmasına üzülüyordum.

Ama hiçbir şey ona olan sevgi ve özlemimi azaltamıyor.


 

“Ölüm varsa her şey bitmiştir”

Yılmaz Akyıldız

Tosun Terzioğlu (1942 - 2016)

Genelde kendileri ile problemleri olmayan insanlar, içlerine kapanık görünseler de onlar için mühim olan, dış dünyada yaşananlardır ve onlar fiziki ve akli güçlerini dış dünyayı değiştirmekte, inşa etmekte ve biçimlendirmekte kullanırlar; bazıları da hayatlarını bu yolda harcarlar. İlk bakışta egoist görünebilirler ama neticede değildirler. Liderlik vasıfları küçüklüklerinden belirlidir (Tosun’un bu özelliğini liseden sınıf arkadaşı Yavuz Nutku bana bizzat söylemiştir).

tosun3

"Doğru olduğuna inandığı bir ideal için her şeyi göze almıştır."

Kendileriyle aşikâr sorunları olmadığından dış dünyaya daha bir hâkimdirler, olayların üzerindedirler ve yapıcı güçlerini dış dünyayı inandıkları yönde biçimlendirmekte kullanırlar. Dışarıdan kendilerine gelebilecek saldırılara karşı otomatik korunma mekanizmaları geliştirmişlerdir ve bu onları duyarsız gösterebilir. Gerçek öyle değildir.

Örneğin, Tosun hiçbir kişisel çatışmaya girmemiş, kendisine yönelik fiziki veya sözel saldırılara da aldırış etmeyip arkasına dahi bakmadan teğet geçmiş, inandığı yolda yürümüş birisidir.

Gerçi içinde neler yaşadığını bilemeyiz fakat ne vaktini ne de enerjisini dışarıdan gelen bu saldırılara karşı mücadele ederek harcamamıştır. Bazılarımızı üzmüş veya hayal kırıklığına dahi uğratmış olabilir ama kimseye zarar vermemiş olup, çokları için yapıcı ve yardımcı olmuş birisidir. Doğru olduğuna inandığı bir ideal için her şeyi göze almıştır.

Bu tip insanlar derin gözlemcidirler. Çıktıkları yolda genelde yalnızdırlar ama tereddütsüzdürler. Çok kuvvetli sezgileri vardır, adeta zihninizi okurlar, öyle ki siz onları “psychic” sanırsınız. Sabırlıdırlar, inatçıdırlar ve kendilerinden emindirler çünkü yapmaları, başarmaları  gerektiğine inanmışlardır. Başarılarının sırrı da buradadır.

1978’de yurt dışından ODTÜ’ye döndüğümde, Tosun Fen Edebiyat Dekanı idi. Etrafta pek görünmezdi ama sakinliğinden her şeyin kontrolü altında olduğu belliydi. Bu bize Bölümde huzurlu bir çalışma ortamı yaratırdı, bilirdik ki akademik veya değil, her türlü problemimizi Tosun üstlenir ve halleder. Akademik, idari ve sosyal hayatında mükemmeliyetçi birisiydi. Bir Rönesans adamı, tarihten sinemaya, astronomiden arkeolojiye, müzikten coğrafya ve hayvanlar âlemine geniş yelpazeli ilgi ve bilgisi olan, bildiğini tam bilen birisiydi.

Ne bildiğini dışa vurmazdı

Bu özelliğiyle hiç tahmin edemeyeceğim durumlarda beni şaşırtmıştı. Örneğin, ODTÜ’de kıran kırana oynadığımız bir maç sonrası, “Bu akşam televizyonda Dünyanın Tüm Sabahları filmi var, kaçırmayın,” dediğimde, anında filmin müziğini ve şeceresini anlatarak beni şaşırtmıştır. Tosun’un neleri bildiği hep muamma kalmış ancak yeri ve zamanı geldiğinde ortaya çıkmıştır. İskandinav veya Rus usulü balık pişirmeyi bildiğini nereden tahmin edebilirdim ki…

Futbolu çok severdi, oynamasını da seyrini de... Sahalarda onca zaman sadece bir defa sinirlendiğine şahit olmuştum (top oynarken de sigara içilemez ki…).

1978 ilkbahar döneminde K-Teori üzerinde bir seminer başlatmıştık. İdari işlerin yoğunluğu bir süre sonra bunu da ona çok görmüştü.

1986’da annemi kaybettiğimizde söylediği şu sözü şimdi onun için hatırlamak bana derin bir acı veriyor:

Ölüm varsa her şey bitmiştir...” Ne söylesek boş...

Son zamanlarda duyduğum şu güzel sözlerle Tosun’a yeni yolunda ışıklar içinde bir yolculuk diliyorum:

Üzerindeki toprağın ince olsun ki güneş ışıkları sana kolay ulaşabilsin...