Akademik yükseltmelerde sahtekarlıklar

Lale Akarun Y
Akademik yükseltmelerde sahtekarlıklar

Akademik yükselmeler için türlü çeşitli makale yayını sahtekarlıkları alabildiğine… Basında ÜAK’ın bu tür dolambaçlı yolları kullanan bir adayın doçentliğini iptal ettiğini okuyunca, hala umut var diye düşündüm.

Akademik kariyerde yükselmenin başlıca şartı, özgün araştırma yapmaktır. Doktoranızı aldıktan sonra, bağımsız araştırma alanınızı kurmanız ve kendi tez öğrencilerinizle araştırma yapmaya başlamanız, araştırma alanınızda yetkinlik kazanmanız beklenir. Mensubu olduğunuz üniversitenin kurallarına göre, bu yetkinlikte belli dereceye ulaşınca, akademik kariyerde yükselir; doçent ve daha sonra profesör olursunuz. Her kurumun yetkinlik çıtası aynı olmadığından ülkemizde Üniversitelerarası Kurul (ÜAK), doçentlik aşamasında minimum kurallar koyar ve bunları “doçentlik sınavı” adlı bir mekanizma ile denetler.

Doçentlik sınavı, eskiden iki aşamadan oluşuyordu: Dosya üzerinden değerlendirme ve sözlü sınav. Değerlendirmede yabancı dil sınavlarının engel çıkaran çıtası ve sözlü sınavın nesnel olmamasına dair şikayetler sonucu, yabancı dil çıtası vasatın da altına indirildi; sözlü sınav da ÜAK doçentlik prosedüründen kaldırıldı. ÜAK dosya değerlendirme için çeşitli kurallar koyuyor; adaylar da bu kuralların etrafından dolanmak için pek çok dolambaçlı yol deniyor.


ÜAK, bağımsız araştırma yapmanın göstergesi olarak, kendi tez öğrencileri ile yapılan yayın veya tek yazarlı yayını kabul ediyor. Bir öğrenciye tez yaptırmak, sonra araştırmayı makale haline getirip yayınlamak, uzun zaman alıyor: Her bir yayın iki, üç yıl. Buna sabrı olmayanlar, başka bir öğretim üyesinin yayınına dahil oluyorlar; özgeçmişlerinde öğrenciyi kendilerininmiş gibi beyan ediyorlar. Gerçi YÖK tez merkezinde tüm tezler yayınlanıyor: Orada öğrencinin başka birisinin öğrencisi olduğu apaçık belli ama kim kontrol edecek? Fark edilene kadar aday doçent oluyor.

Diğer bir yöntem mükerrer yayın:

İncelediğim dosyalarda bir yazarın aynı makaleyi iki kez yayınladığını görmüştüm. Birinci sefer kendi tez danışmanı ile, ikinci sefer tek yazarlı olarak. Tabii ki makalenin ismini, belki girişini, formatını azıcık değiştirmek gerekli. Bu da yapılırsa, kim fark edecek, nasıl olsa kimse okumuyor makaleleri. Ben fark edip etik ihlal bildirimi yaptığımda, neredeyse bana ceza veriyorlardı; ucuz kurtuldum.

Diğer bir yaygın uygulama, kimsenin okumadığı, para karşılığı yayın yapılan dergilere makale yollamak. Ciddi bir dergide yayın yapmak, zahmetli ve uzun bir süreç. Alanın bilinen dergilerinde yayın yapmaya çalışmaktansa, hızlı yayınlama garantisi veren, yayın ücreti alan dergilerde yayın yapmak hem hızlı hem garantili.

ÜAK, bunu engellemek için kurallar koymuş: Yayın yapılan dergiler etki faktörü açısından ilk çeyrek dilimde olursa Q1 olarak sınıflandırılıyor; ÜAK da Q1 yayınlara yüksek puan veriyor. Ancak bunun kontrolü de zor: Aday beyanda bulunuyor ama bakalım bu beyanlar doğru mu?  Dergiler de adaylar gibi dolambaçlı yolları bulup, kendilerini daha iyi göstermeye çalışıyorlar: Mesela çok disiplinli yayın yaptığını iddia eden bir yayın grubu, hayvancılıktan çevreye, kimyadan veri bilimine her türlü yayını kabul ediyor. Hayvancılık alanında Q1 sınıfında, ama bilgisayar mühendisliği alanından doçentlik sınavına giren birisi bunu Q1 diye bildirdiğinde yanlış beyanda bulunmuş oluyor.

Bugün basında ÜAK’ın bu tür dolambaçlı yolları kullanan bir adayın doçentliğini iptal ettiğini okuyunca, hala umut var diye düşündüm.

Etik kurul şu ihlalleri tespit etmiş: ‘Mükerrer yayınlarını akademik atama ve yükselmelerde ayrı yayınlar olarak sunmak’, ‘Aktif katkısı olmayan kişileri yazarlar arasına dâhil etmek veya olan kişileri dâhil etmemek, yazar sıralamasını gerekçesiz ve uygun olmayan bir biçimde değiştirmek, aktif katkısı olanların isimlerini sonraki baskılarda eserden çıkartmak, aktif katkısı olmadığı hâlde nüfuzunu kullanarak ismini yazarlar arasına dâhil ettirmek’ ve ‘Akademik atama ve yükseltmelere ilişkin başvurularda bilimsel araştırma ve yayınlara ilişkin yanlış veya yanıltıcı beyanda bulunmak.”

Demek ki sahtecilerin mumu yatsıya kadar yanıyor!

Lale Akarun
*Bu yazı, HBT Dergi 482. sayıda yayınlanmıştır.

Lale Akarun