Deniz bitti!

Ali Akurgal Y
Deniz bitti!

Acemi kaptan, gemiyi yönetemeyip karaya oturtunca suçu üzerinden atmak için “deniz bitti” demiş ya, işte “insanlık” da dünyayı sömürüp yaşanamaz duruma getirince “Dünya bitti” diyecek.

Olanakları olanlar, birer ikişer, başka gezegenlere doğru yol alacağız. Görünen bu. Bir çekirge sürüsünden pek farklı değiliz. Üzerinde yaşadığımız toprakları kendi yaşam süremizin bir kısmında geçerli olacak şekilde, kendi çıkarlarımıza göre yağmalıyoruz. Bize göre “uzun” olan bu süre, doğa için “anlık” düzeyde. Doğa, çoğu yerde kendini koruyor. Ama, doğal kaynakları umursamadan kuruttuğumuzda, doğanın, o muhteşem bütünün, dengesini bozduğumuzun da farkında olmalıyız.

Bu sene görüp göreceğimiz kar, geçen haftaki, bir santimlik kar idi. İki nedenle: kar yapacak soğuk olmadı; ve kar yapacak yağış olmadı. Halbuki, Avrupa’da sert kış koşulları, bir ajans haberine göre 55 can almıştı. Türkiye’de ise kış kuraklığı yaşıyoruz, yaza geçişte yağış, toprağın emeceği şekilde yavaş ve uzun olmazsa, yaz kuraklığı da yaşayacağız. Bir de, seller yüzeydeki verimli toprağı da önüne katıp denize taşırsa, tarım toprağı da kaybedeceğiz. Tek suçlu biz değiliz ama, demek ki, cezanın büyüğü bize kesiliyor.


Kuşkusuz, “dünya bitti” denildiğinde, yaşamak için yeni gezegenlere göç edilecek. Şimdiden bu tür yerler aranmaya başlandı bile. Dünya ile benzer koşullar sunabileceği anlaşılan yerler keşfediliyor. En elverişlisini gizli tutacaklarına bahse girerim. Türkler, göçmeye, yeni yaşam yerlerine yerleşmeye alışkın bir ırk. Orta Asya’dan yola çıkmışız, Anadolu’ya yerleşik gibi görünüyoruz. Biz, rahatlıkla göç ederiz. Ama keşfetmeye uğraşmayız.

Burada temel soru, oralara giderken günümüzde ulaştığımız yaşam kolaylıklarından hangilerini birlikte götürebileceğimiz. TV, sinema, edebiyat ve müzik eserleri olmadan hangi modern toplum, üstelik dünyadakinden kat kat zor koşullarda yaşamını mutlu sürdürebilecek?

Haydi, diyelim cep telefonlarınızı, tabletlerinizi ve bilgisayarlarınızı götürdünüz. Yenilerini de büyük maliyetlerle, kargo gemileri ile getirteceksiniz. Bunlar yükte hafif, pahada ağır olanlar.

Peki, başınızı sokacağınız bina ile gıdanızı yetiştireceğiniz seraları da mı götüreceksiniz? Yanıt “evet” ise, ömrünüzü kapsülde geçirmeniz kaçınılmaz. Çünkü ondan büyük bir şeyi götürmeye olanak olmayacak. Yanıt “hayır” ise, o zaman, anlı şanlı müteahhitlerimiz, gidilecek yerdeki olanaklarla bina inşaatını şimdiden düşünmeye başlasınlar. Bir telefonla demir, bir telefonla hazır beton yeni gezegende mümkün olmayacak. Orada kum niyetine ne varsa, o kumu nasıl sıkıştırıp duvar, taşıyıcı eleman yapmak mümkünse, inşaat öyle yapılacak. Bunu beceremeyene o gezegende hayat hakkı yok. “Mars kumu ile çimentosuz, demirsiz yapı elemanları üretim teknolojisi” üzerinde, ülkemizde çalışma yapan inşaat fakültesi duydunuz mu hiç?

Akademik hazırlığımız da pek yok gibi. Aslında bu konuda çalışma yapmak isteyen bir akademisyen çıksa, herhalde aklından şüphe ederiz ya; neyse. Bize göre sorun değil, Batı’da birileri bu teknikleri geliştirir, biz uygulayıcısı oluruz.

İnsanlık, başka gezegenlere, keşke, dünya bittiği için değil de meraktan gitse. O zaman başka bir sayfa açmak mümkün olurdu. Dünya’da bulunmayan maddeler keşfedilebilir, “tamamı budur” diye keşfini tamamlanmış saydığımız atomların (periodic table) genişletilmiş hâlini öğrenebilirdik. Kim bilir, günümüzde Dünya’da bulunan maddeler ile yapabildiklerimizden çok farklı ürünler de geliştirebilirdik.

Üstelik, yeni gezegenlere gidiş, bitirdiğimiz Dünya’dan bir kaçış olmayacağı için, o olumsuz koşullarda bina olmadan işini gece-gündüz sürdürebilen, tarım ürünlerine ihtiyaç duymayıp enerjisini güneş panellerinden alabilen robotlar, insanlar yerine çalışabilirlerdi. Biz de Dünya’mızda huzur ve refah (!) içerisinde yaşamaya devam ederdik.

Dünya’da salıverilmesi (bana göre) günümüzdeki hâliyle tehlikeli olan yapay zekâ da orada yaygın ve etkin olarak kullanılabilirdi.

Ali Akurgal / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 102. sayısında yayınlanmıştır.

Ali Akurgal