Teknoloji üzerine yazanlara bakılırsa bir kısım yeni teknolojiler gelirken, bir kısım mevcut teknolojiler de bizi yalnız bırakıp bir köşeye çekilecekler. Başta hastalık teşhis ve tedavi. Azıcık “kaçık” Dr. House kimsenin koyamadığı teşhisleri koymakta ve tedâvi etmekte uzmandı. Ama artık, yapay zekâ bu alana girdiğinde, onun gibi insanlara gerek kalmayacak, yalnızca sizin, ne tedavisi görmek istiyorsanız, onun bulgularını taklit etmeniz yeterli olacak. Gerisi bilgisayarlara ait. Onlar, kurgulanmış programları neyi gösteriyorsa size o tedaviyi uygulayacaklar.
Buralarda uygulanacak tedavi şekilleri yabancılar tarafından tasarlanıp cihazlara gömüleceği için bizden kimse bunları sorgulayamayacak. Bir kere gittiğim bir daha çalıştığı yere uğramadığım adı Almanca olan göz doktoruna itiraz ettiğimde “makine öyle demiyor ama” diye başlayan bir konferans vermişti bana. Bu senenin başlarında göz doktoruma gittiğimde bana bir reçete verdi. Baktım “yanlış” dedim. Sizde kaydı var eski ölçtüklerinize bakın dedim. Baktı. “Ya onları yanlış ölçmüşüz ya bu yanlış” dedi. Film koptu.
Olay beynimin geçirdiği travma sonucu sol gözümün görme yeteneğini kaybetmesi sonra sağ gözden kopya çekmesiydi. Uzun incelemeler sonunda beynin holografik yapısının buna yatkın olduğunu, ama tarihte hiç bu tür bir müdahalenin kaydı olmadığını gördüm. Beynin yapısı kendi nörolojik arızalarını düzeltebiliyor ama vücudun fiziksel bir düzensizliğine (görme kusuru) etkili olamıyor. Ama bende oldu. “Gelin beni inceleyin, ne olmuş bulun, bunu Alzheimer tedavisinde kullanın” dedim, kimse adını yazdırmadı bu işe. Sonuç “makine daima doğru söyler” (biat).
Hoş geldiniz.
“Ortadoğu Balkanların en gelişmiş” en modern tedavi kurumuna! Burada, en modern en ileri teknoloji makinelerimizin önerdiği tedâvileri uygularız (bağırta bağırta). Gönül isterdi ki, bu makinelerin dağarcıklarında bizim doktorlarımızın da uzmanlıkları olsun. Ama “eğitim = Allah korkusu; öğrenim = hazır bilgi” düşüncesiyle hareket eden yöneticilerimiz varken bu olasılık düşük. İsteyen gider yurt dışında o makineleri yapan yerlerde çalışır, o zaman belki onların da katkısı olur. Buradan Alzheimer hastalarına selam.
Yapay zekâ, derin bir konu. Burada neyin yapılacağının yanında neyin yapılmayacağını da işlemek gerekiyor. Kredi kartı aidatından “çelik kubbe” kesintisi yapmayı dünyada ilk akıl eden biz olduğumuza göre tam bu işi yapabilecek insanlarız. Ama ne yazık ki yapay zekâ konusunda bu kadar etkin olamıyoruz. Tek yapabildiğimiz, ülkemizde Nobel ödülü kazanmalarına neden olacak çalışmaları yapmalarına olanak vermediğimiz insanlara Nobel kazandıklarında sâhip çıkmak. Prof. Daron Acemoğlu’na buradan selam ve tebrikler. Yönetime ufak bir bilgi kırıntısı: Nobel ödülü kazanan Türklerin hiçbiri (Orhan Pamuk hariç, çünkü o, ortak çalışmayı başkalarının yazdıklarını okuyarak ta yapabiliyor) tek başına kazanmadı Nobel’i. Ortak çalışmayla aldılar.
Neye yarar ki?
2 yaşındaki bebeğe anasının rızası ile cinsel istismar yapılıyor, bebek ölüyor. 8 yaşında kız çocuğu üstelik, kuran kursuna da gidiyor, ailesinden karı koca olmayan iki kişinin ilişkisine (muhtemelen) tanık oluyor ve öldürülüyor. İki yetişkin kız, surlarda “infaz” ediliyor. Katil kendi babasına “seni nasıl öldüreyim” diye soruyor. Bu topluma hayat kurtaracak, ömrü uzatacak tedavi uygulamışsınız ne olacak? Makine yapay zekâsı ile tedavi size yeter.
Bunu da uygulasınlar diye “cebinizden 5 kuruş çıkmayacak” hastanelerine vermişler. RTE ise, kendini en yetenekli ve deneyimli doktorlara emanet etmiş. Çoğu o yaşarken meslekten çekilecek. Çünkü hemen hepsi ben yaşta. Kendi de genç değil; o da sırada, kuklasına Reis demezlerse eninde sonunda o da gidecek: “makine daima doğru söyler”.
Ali Akurgal