Silikon vâdisinin sihri söndü

Ali Akurgal Y
Silikon vâdisinin sihri söndü

Dünyada yeniliklerin nereden çıktığı konusunda sıralama değişmiş. İlk 10’da Silikon vâdisinin adı geçmiyor artık: New York (ABD), Pekin (Çin), Tokyo (Japonya), Londra (Birleşik Krallık), Şanghay (Çin), Taipei (Tayvan), Singapur (Singapur), Seul (Güney Kore), Boston (ABD), Austin (ABD). Avrupa’dan Londra 4.üncü sırada.

Berlin (Almanya) 11inci sırada yer alıyor. Ağırlık 10’da 6 ile Uzakdoğu’da. Yeniliklewr konusunda artık oraya bakacağız. Çıkış yapan Uzakdoğu bu işi nasıl başarmış, bunu incelemeli, ulusal strateji ve politikalarımızı öyle belirlemeliyiz. Strateji ve politika deyince insan sormadan edemiyor: Trump’ın, ABD’li şirketlerin Çin’de iş yaptırmasını frenlemeye çalışması, bu gerekçeye mi dayanıyordu? Acaba İngiltere bu nedenle mi Avrupa Birliği’nden ayrılmaya çalışıyor?

Akıl ve zekâ


Yenilik peşindeysek, “zekâ” ve “akıl” üzerine odaklanmamız gerek. Bu ikisi arasında bir geçişgenlik bulunmakta. Sözlüklerde “intelligent” sözünün karşılığı hem “zekî” hem de “akıllı” olarak veriliyor. Hattâ aynı sözlüğün “intelligent”e “akıllı”, “artificial intelligence”e de “yapay zekâ” diye yanıt vermesi bile olası.

Ege Cansen, “Yapay aptallık”tan söz ettiği yazısında zekâ ve aklı karşılaştırıyor. Son söz olarak da “akıllı aptal akılsız zekiden evlâdır” diyor. Akıl ve zekânın bir diğerinden ayrıştırılması üzerine güzel bir yazı. “Düşünmek, ardışık işlemler yaparak sorunlara çözüm bulmaktır … birden fazla çözüm olabilir … çözüm geliştirmek zekâ, en iyi (çözümü) bulmak akıl ister” diyor. Benim sözlüklere dayanarak savunduğum, günümüzdeki uygulamalar zekî değil yalnızca akıllı (smart) belirlemesini tersine çeviriyor.

En iyi çözüm diye tanımladığımız, kişisel (sübjektif) bir yargıdır. Gerçek yaşamımızda, en doğru, mutlaka “gerçek doğru” değildir, bizim doğrumuz bize göre doğrudur. Bu zekâ ve akıl tanımlamasıyla sorayım: “yapay zekâ”nın ortaya koyduğu çözümlerden “tercih” yapan “akıl” kimin doğrusunu “doğru” kabul edecek?

Hayatı kolaylaştırmak

Tanol Türkoğlu, yapay zekânın, 1 Nisan şakası çerçevesinde de olsa, insana hayatı nasıl çekilmez kılabileceği üzerine yazmıştı. Evet, yaratıcılığı doğru kulvara odaklayamazsak, ya da kasten odaklamazsak olacağı budur. Dolayısıyla, satın aldığınız bir ürünün size keskin köşeleri, elektrik kaçakları, radyo frekans emisyonu ile zarar vermeyeceğini gözeten bir “CE” işareti sertifikası varsa, akıllı sistemlerin de yapay zekânın ortaya koyacağı çözümlerden en iyisini tercih etmesi için benzer bir sertifikasyonu olması bence çok önem taşıyor.

Tanol beyin anlatımında, kötü tercihlerin yapılmasını gene bir insan aklı sağlıyordu. Ama ya bu işi de makineler yapmaya başladığında? Kısaca, bir “zararsız, yararlı akıl” sertifikası gerekli. Bunu oluşturmak, yapay zekânın ortaya koyduğu çözümlerin tercihinin de makineler (işlemciler) tarafından yapılmasına başlanmadan önce şart. Yoksa, Stephen Hawkins’in “yapay zekânın insanlığın sonunu getirebileceği” endişesi gerçeğimiz olabilir.

Erdal Musluoğlu: “Yapay zekânın belki de en büyük başarısı biz insanların kendi başımıza yapamadığımız buluşları yapmamıza olanak sağlaması olacak” diyor.

Evet, kendi aklımızla, kişisel “doğru”muzla, çözümler içerisinde en uygununu tercih etmemiz açısından, yapay zekâ bize bulunabilecek en çok sayıda çözüm verebilecekse, bu sava katılıyorum. Yapay zekânın bulacağı çözümlerin birçoğu değerlendirmeye bile değmeyecek kadar kullanışsız veya dolambaçlı olabilecektir. Belki insan beyni, düşünce mekanizması, bunları daha baştan, “akla gelmeden” eleyerek bastırıyor, bir ön seçim yapıyor.

Parlak mucitler, belki de, en olmadık çözümlerin bile eşiği aşarak “akıl süzgecinde tercih edilmeye aday” olmalarını sağlayan beyin yapısına sâhip. Yeniliğin, yaratıcılığın önündeki kalıplaşmış engelin; “olmaz öyle şey” yargısının, bu insanlarda daha zayıf veya hiç olmadığı düşünülebilir.

Yenilik ortaya çıkartmak istiyorsak, bu yargıyı etkisiz kılmakla işe başlamalıyız.

Ali Akurgal / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 156. sayısında yayınlanmıştır.

Ali Akurgal