Facebook’ta tamirat: Aman, müşteri kaçmasın!

Edip Emil Öymen
Facebook’ta tamirat: Aman, müşteri kaçmasın!

Facebook, fabrika ayarlarına dönmeye karar verdi: Müşterinin dost, ahbap, arkadaşlarıyla ilgili paylaşımlarına öncelik verecek. Profesyonel haber kaynaklarını geri plana atacak. Böylece, 2017 boyunca Facebook’u zan altında bırakan “sahte haber, Rus müdahalesi” rezaletinden sıyrılmaya çalışacak. Aslında Facebook, sadece “arkadaşlar-arası yaşam anları paylaşmak” amacıyla kurulmuştu. Ama zamanla, bu özelliğine bir de profesyonel haber üretim kaynaklarından haberleri ekleyince, adeta bir “medya üretim merkezine” dönüştü. Böylece, yalan-yanlış, doğru-eğri ne varsa Facebook’a akmaya başladı. Durum, ancak Trump seçildikten sonra anlaşıldığında, iş işten geçmişti.

Zeynep Tüfekçi’nin uyarıları

Durumu ilk fark edenlerden, Kuzey Carolina Üniversitesi hocası “teknososyolog” Zeynep Tüfekçi, New York Times’a yazdığı makalede, Facebook’u, “yalan dolanı” ekranlara taşımakla suçladı (15.11.16). Birkaç gün sonra konuya Başkan Obama da değindi: “Eğer neyin doğru veya sahte olduğuna bakmazsak, gerçek veriler hakkında ciddi olmazsak, hele bu sosyal medya düzeninde ne kadar çok insan, haberi/bilgiyi parça pürçük alırken, eğer ciddi öneriler ile propagandayı ayırt edemezsek, o zaman ciddi sorunlarımız var demektir.” (18.11.16)  Facebook kurucusu Mark Zuckerberg, zoraki de olsa, gecikmeli de olsa “Öyle değil, şöyle oldu” diye geveledi, ama inandırıcı olamadı.


2017 boyunca Rusların, Facebook’un “aldırmazlığı” sayesinde nasıl ortalığı sahte haberle doldurduğu, nasıl “seçmenin zihnini çelecek” kasıtlı propaganda reklamları yaptırdığı, Trump’ın bütün manipülasyonlar için nasıl paralar saçtığı bir bir açığa çıktı. Zeynep Tüfekçi, Facebook’un kullandığı algoritmayı (yani yazılımın neyi, ne zaman, nasıl, neden yapacağını) eleştirenlerin başında geliyor.

Hepimiz gözetim altındayız

Zeynep Tüfekçi, deneyimli bir gazeteci kadar anlaşılır, odaklı üslubu, pürüzsüz İngilizcesi, konuya hakimiyeti, her cümlesinde hissedilen güçlü sosyal vicdanı ile TED Konferansları’nın gözde uzmanlarından. TEDGlobal>NYC (21.09.17) konuşmasında özetle dedi ki:

“Facebook sizin bütün bilgilerinize sahip. Hepsine. Messenger’dan yolladığınız bütün mesajlar, ceptele hangi adresten girdiniz çıktınız, yüklediğiniz bütün fotoğraflara. Hatta, yazmaya başladınız, vazgeçip sildiniz. O sildiğinizi bile saklar. Analiz eder. Facebook, veri simsarlarından veri de satın alır. Bu, sizin banka hesaplarınızdan, şimdiye kadar dolaştığınız sitelere kadar çok çeşitli olabilir. Bütün bu verileri analiz eden ‘öğrenen algoritmalar’ buradan elde ettikleri bilgiyi, başka insanlar için de geçerli hale getirir. Bizi burada ilgilendiren konu, bu karmaşık algoritmaların nasıl çalıştığı? Veriyi hangi kategoriye nasıl ve neden sokuyor, onu bilemiyoruz. Bu, sanki muazzam bir matris, binlerce sütunu, binlerce satırı var, belki milyonlarca. Programcılar da bu muazzam sistemin nasıl çalıştığını artık bilemiyor. Öyle ki gerçekten anlayamadığımız bir zekâ üretir durumdayız... Eğer iktidar sahipleri bu algoritmaları bizi sessizce izlemek, bizim hakkımızda hükme varmak, bizi ikna için kullanıyorsa, bu otoriterlik bizi bir örümcek ağı gibi saracak, bizim haberimiz bile olmayacaktır.”

Mark’ın tamirat kararı

Mark Zuckerberg, her yılbaşında yayınladığı Yeni Yıl Mesajı’nda bu kez, özel hayatında yapmayı düşündüğü yenilikçiliği değil, Facebook’u “rayına nasıl oturtmak gerektiğine” dair görüşlerini açıkladı:

“Facebook’un yapması gereken çok şey var. Kullanıcılarımızı nefret ve hakaretten korumak, ulus devletlere karşı korumak, Facebook’ta geçirdikleri zamanı değerli kılmak gibi... 2000’lerde teknolojinin, bir yönetim merkezi olmayan, dağıtık bir niteliği olacağına inanıyorduk. Ama bugün, çoğumuz bu inancımızı kaybettik. Az sayıda büyük teknoloji şirketinin ortaya çıkması, hükümetlerin teknolojiyi vatandaşını gözetlemek için kullanmaya başlamasıyla şimdi çoğu insan teknolojinin dağıtık değil, merkeziyetçi bir özellik kazandığını düşünmeye başladı.”

Mark Bey galiba, “geç olması, hiç olmamasından iyidir” atasözünü hatırlamış.

Edip Emil Öymen

*Bu yazı 19.01.2018 tarihli Dünya gazetesinde yayınlandı.


Mercan Bursali