“Cebimizden bir kuruş çıkmıyor” aldatmacası üzerine

Lale Akarun Y
“Cebimizden bir kuruş çıkmıyor” aldatmacası üzerine

1915 Çanakkale köprüsü Çanakkale zaferinin yıldönümü olan 18 Mart’ta açıldı. Köprü, pek çok özelliği ile Çanakkale zaferine selam duruyor: 2023 metre orta açıklık Cumhuriyetin 100. Yılına işaret ediyormuş. Dünyada bu kadar uzun orta açıklıklı tasarlanan ilk köprüymüş. 318 metrelik kuleleri de 3.18.1915 tarihine referansmış.

Köprü mühendislik özellikleri ile çok etkileyici. Estetik de duruyor. Ancak çok pahalı. İstanbul boğazının iki yakasını birleştiren birinci ve ikinci köprülerden geçiş, 8 lira 25 kuruş iken, Çanakkale boğazının iki yakasını birleştiren Çanakkale köprüsünden geçiş 200 lira. Üstelik bu da indirimli fi yat: Bu 200 liracık ucuz fi yattan geçebilelim diye devlet üstüne 100 lira daha ödüyor.

Çanakkale sakinlerinin herhalde karşıya gidip gelmek için her gün 400 lira vermesi düşünülemez. Peki kim geçecek bu köprüden? Görünüşe göre, pek kimse geçmiyor. Günde 45 bin kişi geçiş garantisi verilen köprüden günlük geçiş sayısı, 6 bin kişi. Devlet bu 6 bin kişi için adam başı 100 lira verirken, köprüden geçmeyen 39 bin kişi için adam başı 300 lira veriyor. Günde 12 milyon 300 bin lira ediyor. Sözleşmeye göre, 11 yıl boyunca, senede 4,5 milyar lira ödenecek.


Buna pek şaşırmadık çünkü bu, ilk örnek değil. Yolcu garantisi verilen Zafer havalimanında, yıllık 1 milyon 300 bin yolcu için garanti verilmiş; 23 bin yolcu ancak gelmiş! Yanılma payına bakın! Geçilmeyen yollar, kullanılmayan havalimanları için dövizle garanti veriliyor; kullanılmadıkça borç tamamen devletin üstüne kalıyor. Devlet cebinden ödemiyor tabii; hepimiz ödüyoruz. Kullanmadığımız altyapılar için kıt kaynaklarımız harcanıyor; borçlanıyoruz.

Risksiz garantili iş

Niye bu kadar plansız programsız olduk? Acaba sistemik bir hata mı var diye bir durup düşünmek gerekmez mi? Cevabını, 90’lı yıllarda yaygın olarak kullanılmaya başlanan Yap İşlet Devlet modelinde aramak gerekir.

Yap İşlet Devret modeli, ilk bakışta çok akıllı bir model: Cebinizden bir kuruş bile çıkmıyor: Tüm yatırımı bir başkası (üstlenici) yapıyor; sonra belli bir süre bu üstleniciye işletme imtiyazı veriyorsunuz; parasını da işleterek kazanıyor, sonra da yatırımını çıkarınca, size devrediyor; bedavadan yatırım yapmış oluyorsunuz. Harika bir şey!

Burada söylenmeyen bir şeyler olmalı, değil mi? Gerçek olamayacak kadar güzel bir model. Ya üstlenici yatırımı işletemezse? Köprülerden kimse geçmezse, havalimanlarını kimse kullanmazsa? Üstlenici de akıllı olsaydı, bu yatırımı yapmasaydı diyebilirsiniz. İşte işin püf noktası burada: Üstlenicinin akıllı olmasına gerek yok; çünkü siz ona garanti veriyorsunuz: Kimse geçmezse köprüden, parasını ben vereceğim diyorsunuz. Niye akıllı olsun? Riskleri başkası üstleniyorsa, riskler risk olmaktan çıkar; planlamada dikkate alınmalarına gerek kalmaz.

Normalde, bir yatırımın planlamasında, fayda-zarar analizi yapılır. Riskler değerlendirilir. Yatırımdan beklenen gelirin elde edilmemesi ciddi bir risktir. Elde edilecek gelir ve fayda, harcanacak kaynakları karşılıyorsa, yatırıma karar verilir.

Yap İşlet Devret Modeli ise, bunu tepe aşağı çeviriyor: Planlamayı kimin yaptığı belli değil; süreç şeffaf da değil. Şeffaf olsa kimse demez mi; çok daha ucuz olan feribotla günde taş çatlasa 10 bin geçiş yapılan Çanakkale boğazından neye dayanarak 300 liraya 45 bin geçiş öngördünüz? 2001 senesinde 23 bin yolcunun kullandığı Zafer havalimanına hangi evvel akıllı 1 milyon 300 bin kişi geçiş garantisi verdi?

Yapılan altyapı yatırımlarının ülke ekonomisine faydalı olması için bunların açıklıkla tartışılması gerek. Yoksa hesapsızca borçlanan; karşılığında da kullanılmayan yatırımların borcu altında fakirleşen bir ülke olmaya mahkum oluruz. Yap İşlet Devret modelinin, “cebimizden bir kuruş çıkmıyor” aldatmacası ile bu tartışmayı engelleyen bir işlev gördüğü çok açık.

Lale Akarun / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 315. sayısında yayınlanmıştır.

Lale Akarun