Üniversite gelecekte, sanayi bu günde

Lale Akarun
Üniversite gelecekte, sanayi bu günde

Teknolojinin çok hızla değiştiği bir çağda yaşadık. Akademide olmanın en ilginç yanı, geliştirilen teknolojileri herkesten önce hayal etmek; üstünde çalışmak. Bu bazen dezavantaj da olabiliyor. Sizin bunları gördüğünüz, üstünde çalıştığınız zaman kimsenin onlardan haberi olmuyor, kimse ilgilenmiyor; siz de “acaba bunlar bir gün gerçek olur mı?” hissini taşıyorsunuz.

Yıl 1985; bir lisansüstü teleiletişim dersi alıyoruz: Hücresel iletişim teknolojileri: GSM teknolojisi anlatılıyor. O kadar uzak geliyor ki: Taşınır telefonlar olacak, hücresel antenler olacak; size en yakın antenle iletişim kuracaklar; anten diğer antene; oradan şebekeye aktarılacak.

Bilim kurgu gibi: Daha evlere pilli, kablosuz telefon bile girmemiş; çevirmeli telefonlardan tuşlu telefonlara geçiş bile büyük yenilik. Neyse, derste her türlü ayrıntısını gördük ama, “bu çalışmaz” gibi bir duygu ile ayrıldık. Hemen ardından, Amerika’ya doktoraya gittik. Cep telefonu dediğimiz hücresel telefon orada da yok – teleiletişim açısından dünyanın merkezinde okuyoruz ama öyle bir ders de yok. Aradan beş altı sene geçti; Türkiye’ye döndük, hala yok. Sene 1992. Sadece biz değil, Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşları da öngöremedi bu teknolojinin geleceğini. Sonra ilk GSM şirketi kuruldu; gerisini biliyorsunuz.


Dijitale geçileceğini öngörmeyip batanlar

1990’lı seneler; artık öğretim üyesiyim; imge işleme dersi veriyorum; dijital imge ve video sıkıştırma teknikleri anlatıyorum. Müzik CD’leri 4-5 senedir Türkiye dışında satılıyor; müzik dijitalleşmiş ama videoda dijitalleşme yok; televizyon da analog. Türkiye’de büyük televizyon üreticileri var ama dijitale geçileceğini öngörmüyorlar; o alana yatırım yapmayı bırak; ne olduğunu öğrenmeye bile çalışmıyorlar.

Beta video kaset yılları. Teknolojik dönüşüm dendiğinde Beta’dan VHS’ye dönüşüm anlaşılıyor. Raks firması, Türkiye’nin en önde firmalarından. Müzik kaseti üretim kapasitesi açısından dünyanın en büyük ikinci firması. 1995 yılında Nasdaq borsasına kote olmuş ilk Türk şirketi.

Sanırım sene 1998: RAKS Tübitak desteğine başvurmuş; hakem olarak Manisa’ya gidiyorum. Koskocaman bir fabrika; 20 bin metrekare kapalı alan. Müzik kaseti üretim makinaları, sıra sıra. Birkaç sıra da video kaset üretim makinası. Çekinerek soruyorum: “Bu teknolojiler değişiyor, artık kaset bitti; dijitale geçiş yapıyor musunuz?” “Vallahi geçilir mi diyorsunuz, sanmayız” diyorlar. Sonrası malum; analog teknoloji bitiyor; Raks iflas ediyor.

Üniversite 10 yıl ileride, şirketler geride

2000’li, 2010’lu yıllar: Biyometrik teknolojiler ve insan bilgisayar etkileşimi alanında çalışıyorum; o dönem uygulamalı projelerimiz var. Türkiye’de bu alana yatırım yapabileceğini düşündüğümüz firmalara yazıyoruz; cevap bile vermiyorlar. Verirlerse de sanki satılmaya hazır bir ürünümüz varmış gibi sorular soruyorlar.

Niye sanayi ile bir araya gelemiyoruz? Artık niye olduğunu biliyorum: Değişik zaman dilimlerinde yaşıyoruz: Üniversite 10 sene sonra belki ürün haline gelebilecek teknolojilerden bahsediyor. Bunların bir kısmı ürün haline geliyor; bazıları gelmiyor. Satmayacak bir teknolojiye yatırım yapmak riskli, sanayi firmaları bu riski almak istemiyorlar; onun yerine geçen sene en çok satan ürünü üretmeye çalışıyorlar. Yeni teknolojilerle ancak küresel firmalar teknoloji fuarlarında sergileyince ilgileniyorlar. Üniversite de o noktada çoktan ilgisini kaybetmiş oluyor.

2020’ye geldik: Son 10 yılda sanayi ile üniversiteleri bir araya getirmek için çok şey yapıldı: destekler verildi; ArGe merkezleri kapsamında vergi avantajları tanındı; üniversitelerde teknoloji transfer ofisleri kuruldu. Üniversite ile sanayi bir araya geldi mi? Umarım biraz daha yaklaşmıştır ama henüz gelmedi. Belki de tamamen gelmemesi daha iyi. Üniversitenin işi, şimdiyi değil, daha geniş bir zaman dilimini düşünmek olmalı; hayal kurmalı, bir kısmı hiç bir zaman gerçekleşmeyecek sistemler tasarlamalı. Sanayi de günlük koşuşturmalardan biraz sıyırılıp geleceği düşünebilmeli.

Lale Akarun

Bu yazı HBT'nin 249. sayısında yayınlanmıştır.

Lale Akarun