Yaşasın! Yüz yüze konferanslar başladı

Lale Akarun Y
Yaşasın! Yüz yüze konferanslar başladı

Pandeminin hayatımıza getirdiği bir yenilik uzaktan çalışma oldu. Derslerimizi uzaktan verdik; toplantıları uzaktan yaptık; konferanslara uzaktan katıldık. Öğrencilerimin pek çoğu, uzaktan çalışmaya geçti; ve pandemi bitse de bu çalışma biçimi kalıcı olacak gibi.

Bir kere, uzaktan çalışma, şirketlere faydalı: Ofis kiraları pahalı; kiradan tasarruf ediyorlar. Toplantılar için yollarda harcanan zamandan tasarruf ediyorlar. Ama en önemlisi, farklı şehirlerde, hatta ülkelerde çalışanlarla takım kurabiliyorlar. Öğrencilerimin bazıları, İstanbul’da oturarak yurtdışındaki şirketler için çalışmaya başladılar. Sanırım bu çalışma biçimi kalıcı olacak.

Üniversitede uzaktan ders kalıcı olur mu? Hiç sanmıyorum. Bu iki senede uzaktan dersler, kalitede büyük düşüşe neden oldu. Derse başlıyorsunuz; karşınızda pek çok kara kutu: Kimse videosunu açmıyor. Niye? Çünkü yatakta dinliyorlar, ninni gibi. Ya da kahvaltı ediyorlar. Ya da açıp başka işler yapıyorlar. Açmalarının nedeni de, yoklama ya da habersiz sınav olursa diye. Onu bile bazen kaçırıyorlar.


Yaptığım bir kısa sınavdan sonra, dersteki öğrenci bana yazdı: “Hocam ben aslında dersteydim ama kahvaltı etmeye içeri gitmiştim, onun için kaçırdım” diye. Yani anlayacağınız, uzaktan ders, anlatan için de, dinleyen için de pek sıkıcı. Hele uzaktan sınavlar? Ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Uzaktan sınava hiç güvenmesek daha iyi.

Lisansüstü seminer ve dersler

Uzaktan iyi yapılan bir şey varsa, lisansüstü seminerler, herkesin sırayla bir şeyler anlattığı lisansüstü dersler olabilir. Etkileşimli olduğu için sıkıcı olmuyor; ve herkesin sunum yapmasına, ekranını paylaşmasına imkan vermesi ile çok pratik. Uzaktan olması sayesinde yurtdışından konuşmacıların derslere davet edilmesi, büyük bir zenginlik. Toplantı düzenlemek çok kolay. Toplantılara katılmak için harcanan zamandan büyük tasarruf ediliyor. Ayrıca lüzumsuz toplantılarda bir taraftan dinlerken, bir taraftan başka iş yapabiliyorsunuz; aynen öğrencilerin derslerde yaptığı gibi.

Konferanslara uzaktan katılım daha ucuz; böylece hiç gidemeyeceğiniz bir konferansa, daha düşük bir katılım ücreti ile, yol ve konaklama masrafları olmadan katılabiliyorsunuz. İki senedir pek çok büyük konferans bu şekilde yapıldı.

Ancak konferansların amacı, aynı zamanda, birbirini görmek, meslektaşlarla tanışmak, yüz yüze konuşmak, beraber iyi zaman geçirmek ve ilişki kurmak. Bu olmadan konferans olur mu?

Geçen hafta, 3 yıllık bir aradan sonra, 30 senedir düzenlediğimiz yıllık yerel konferansımız SIU, Safranbolu’da yüz yüze yapıldı. Hem Safranbolu’yu hem de meslektaşlarımı görmekten çok mutlu oldum. Karabük Üniversitesi’nin bazı birimleri Safranbolu’da. Otelcilik okulu tarafından işletilen konukevi ve tesisleri çok güzel. Safranbolu Belediyesinin çok da güzel bir konferans merkezi var: Leyla Dizdar Kültür Merkezi. Karşısındaki otel ve etraftaki değişik konaklama seçenekleri ile, konferans düzenlemek için iyi bir seçenek. Ben bu vesile ile, Safranbolu’yu gördüğüme de, meslektaşlarımla birlikte zaman geçirdiğime de çok memnun oldum.

Ancak konferansta, uzaktan katılımın avantajları da vardı. Amerika kıtasından iki davetli konuşmacıyı dinledik: Bize evlerinden hitap ettiler; sorulara cevap verdiler. Uzaktan katılım imkanı olmasa, konferansa gelmeleri hem büyük bir zahmet, hem de masraf olacaktı. Öte yandan, konferansa katılımcıların yarısı da uzaktan katıldı. Uzaktan katılım yüz yüzenin yerini tutmasa da, bu sene böyle oldu. Bu sayede salonlar çok dolu değildi; bu da, mesafeli oturabilmemizi sağladı.

Bundan sonra ne olacak? Uzaktan çalışma bitti mi? Bence artık uzaktan çalışma hayatımızın bir parçası. Yüz yüze olan şeyler lüks olacak: Güzel turistik mekanlarda, yeni yerler görerek, lezzetli yemekler yiyerek konferansa gitmek. Güzel bir kampüste çimlerin üstünde yatarak, spor yaparak, eski bir kütüphanenin kitap kokusunu soluyarak fiziksel bir kampüste okumak. Bunlar lüks olacak. Buna parası yetmeyenler de, uzaktan katılacak. Fakirler uzaktan, zenginler yüz yüze.

Lale Akarun / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 324. sayısında yayınlanmıştır.

Lale Akarun