Yükseköğretimde kadın her yerde; üst yönetim hariç

Lale Akarun
Yükseköğretimde kadın her yerde; üst yönetim hariç

Herkese Bilim Teknoloji dergisinde ilk yazım 3 Nisan 2020’de yayınlanmış: “Yükseköğretimde Kadın Nerede?” Geçen seneki yazımda sayılarla şunu gösteriyorum: Mesleğe girişte kadınlar çoğunluğa geçmiş durumda; araştırma görevlilerinin çoğunluğu kadın. Profesör olmaları zaman alsa da, yıllar içinde, kadın profesör oranları artıyor. Şu anda kabaca Türkiye’deki her üç profesörden birisi kadın. Tabii ki alanlara ve bölgelere göre, kadınların dağılımı her yerde aynı değil: Örneğin İstanbul’daki kamu üniversitelerinde tüm kadın öğretim elemanlarının oranı %49 iken kadın profesörlerin oranı, %40. Tabii ki bu oranlar üniversiteden üniversiteye de değişiyor: Boğaziçi Üniversitesi’nde tüm öğretim elemanlarının oranı % 53, kadın profesörlerin oranı ise % 44. Öte yandan, Türkiye’nin her yerinde kadın profesörlerin oranı yıldan yıla artıyor. Akademik yöneticiler içinde de kadın oranının da yıllar içinde artmasını beklersiniz, değil mi? Üniversitemizde öyle olmuştu: Boğaziçi Üniversitesinde ilk kadın rektörümüz Prof. Dr. Ayşe Soysal, 2004-2008 yılları arasında görev yaptı. Ondan sonra görev yapan rektörümüz erkek olsa da, üç rektör yardımcısından ikisi kadındı. 2012-2016 yılları arasında görev yapan rektörümüz Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu’nun da üç rektör yardımcısının ikisi kadındı; 2016-2020 arasında görev yapan son rektörümüzün de iki kadın rektör yardımcısı vardı. Kadınlar üniversitedeki varlıklarına orantılı olarak, rektörlükte en az % 50 oranında temsil ediliyordu.

Şimdi ne oldu? Tepeden, üniversite dışından bir erkek profesör rektörlüğe atandı; o da üç erkek yardımcı seçti. Rektörlük, üniversitemize yakışmayan bir erkekler kulübü görüntüsünde.

Rektörlerde oran yüzde 5


8 Mart kadınlar gününde gazetelerde yayınlanan istatistiklere göre, bu erkekler kulübü görüntüsü her yerde. Kamu üniversitelerinin rektörlerinde kadın oranı %5. Diyelim rektörler erkek; hiç olmazsa bir kadın rektör yardımcısı atasalar; rektör yardımcılarının üçte biri kadın olur. Oysa rektör yardımcılarının içinde kadın oranı da %9.

Üniversitelerarası Kurula her üniversite, rektörlere ek olarak, Senato tarafından seçilmiş bir üye yollar. Madem rektörler erkek, diğer üyenin kadın profesörler arasından seçilmesi durumunda, ÜAK, yarı yarıya kadınlardan oluşabilir. Oysa, orada da kadınlar %8 oranında temsil ediliyorlar. Yükseköğretim Kurulu’nun 21 üyesinde sadece biri, yine denetleme kurulunun 17 üyesinden sadece biri kadın. Türkiye Bilimler Akademisi’nin başkanı erkek; 10 konsey üyesinden sadece biri kadın. Tübitak başkanı, başkan yardımcıları, yönetim kurulu, hepsi erkek.

Bir dakika, ne oluyor burada?

Akademik yönetim için bir içtüzük yayınlandı ve bu içtüzükte “akademik yöneticiler erkek olur” yazıyor da biz mi bilmiyoruz? Yoksa anayasaya aykırı olacağı için böyle bir kural yazılamıyor da yazılı olmayan bir kural mı uygulanıyor? Bu durum, YÖK başkanını da rahatsız etmiş olmalı ki, 8 Mart günü “Kadın akademisyenlerimizin sayısındaki bu artış oranının yönetici pozisyonlarına da yansıyacağına dair güçlü umutlara sahibiz… Bu süreci hızlandırmak için önümüzdeki günlerde bazı yönlendirmelerimizin olacağını ifade etmek isterim.” diye açıklama yapmış.

Kadınlara yönelik bu açık ayrımcılığın giderilmesi için umuttan öte, somut adımlara ihtiyaç var. Öncelikle, akademik yöneticilerin, üniversite öğretim üyelerinin, ve diğer paydaşların katkı yapacağı şekilde seçilmesi esas olmalı.

Bundan öte, YÖK, üniversitelerde çeşitliliği ve eşit temsili teşvik etmek üzere, bir çeşitlilik endeksi oluşturabilir. Bunun için öncelikle akademik yönetici pozisyonlarında kadın-erkek oranlarına dair istatistik toplanması, ve her üniversitenin eşitlik karnesini oluşturacak bir endeks oluşturulması gerekir. Bu endekste düşük puan alan üniversitelerden, performanslarını iyileştirmeleri istenebilir; hedefler konabilir. Bu adımların hızla atılmasını ve öğrencilerinin ve öğretim üyelerinin yarısı kadın olan üniversitelerimizin, kendilerini temsil etmeyen bu ayrımcı görüntüden kurtarılmasını bekliyoruz.

Lale Akarun

Bu yazı HBT'nin 261. sayısında yayınlanmıştır.

Lale Akarun