Yüz tanıma: Hayatı kolaylaştıran bir teknoloji mi, özel hayatımıza müdahale mi?

Lale Akarun Y
Yüz tanıma: Hayatı kolaylaştıran bir teknoloji mi, özel hayatımıza müdahale mi?

Yüz tanıma teknolojisi, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ırkçılık karşıtı gösteriler nedeniyle tekrar gündeme geldi. Federal güvenlik kurumlarının ve federal fonlardan yararlanan kurumların yüz tanıma ve diğer biyometrik teknolojileri kullanmasını yasaklayacak bir yasa teklifi hazırlandı. Amazon, Microsoft ve IBM, polisin yüz tanıma teknolojisini ne şekilde kullanabileceğine dair mevzuat netleşmeden polis departmanlarına yüz tanıma yazılımlarını satmama kararı aldılar.

Tartışmanın odağında, Minnesota polisinin George Floyd’u tutuklarken, nefessiz bırakarak katletmesi yatıyor. Floyd, bu şekilde öldürülen ilk siyah Amerikalı değil: Siyahlar düzenli olarak önyargı ve ırkçılık nedeniyle tutuklanıyor; kötü muameleye maruz kalıyor ve hayatlarını kaybediyor. Siyah vatandaşların yüz tanıma teknolojileri tarafından yanlışlıkla suçlu zannedilme hatasının çok büyük olması nedeniyle, yüz tanıma teknolojisine büyük tepki doğdu.

Yüz tanıma hayatımızı kolaylaştıran bir teknoloji mi, özel hayatımıza ve hatta can güvenliğimize bir tehdit mi?


Kimlik doğrulamada büyük kolaylık

Pek çok akıllı telefon kullanıcısı, telefonlarını açmak için parmak izi veya yüz görüntülerini kullanıyor. Bankamatikte yüz veya iris tanıma, yaşlılar ve şifrelerini hatırlamakta zorlanan kişiler için büyük kolaylık sağlıyor. Biyometrik pasaport ve kimlikler, pasaportunuz çalınsa bile, çalan kişinin bu kimliği kullanmasını engelleyerek sizi kimlik hırsızlığından koruyor.

Bu üç uygulamada da, aslında yapılan iş, kimlik doğrulama. Pasaportunuzu sınır memuruna sunduğunuzda, telefonunuzu elinize aldığınızda ya da banka kartınızı bankamatiğe verdiğinizde, “ben bu pasaportun/ telefonun/ banka kartının sahibiyim” diyorsunuz. Yazılım, yüz görüntünüzü, saklanmış olan yüz görüntüsü ile karşılaştırıyor ve doğru söyleyip söylemediğinizi kontrol ediyor. Doğruysa, işinizi yapıyor. Diyelim maske ile örtme veya başka bir nedenle doğrulayamıyorsa, tekrar denemenizi ya da şifre girmenizi istiyor. Yani hem kişisel veriniz kendi telefonunuz/ banka kartınız/ kimlik kartınızda olduğu için kişisel verinizi başkası ile paylaşmıyor, hem de sistem bir nedenle sizi tanıyamıyorsa, bunun sonucu tutuklanma değil, bir miktar gecikme oluyor.

Yurttaş bilgilendirilmeli

O zaman yüz tanıma ya da diğer biyometrik teknolojilerin kullanımına niye karşı çıkılıyor? En iyi bilinen biyometrik teknoloji, parmak izi. Polis, suçluların parmak izlerini topluyor ve bir suç işlendiğinde suç mahallinde bırakılan parmak izlerini, bilinen suçluların parmak izleri ile karşılaştırıyor. Öte yandan, biyometrik kimlik ya da pasaport alan her vatandaştan da parmak izi toplanıyor.

Acaba suç işlendiğinde sadece suçluların değil herkesin parmak izi ile karşılaştırılsa, ya da güvenlik kamerası görüntüleri tüm vatandaşların yüz görüntüsü ile karşılaştırılsa daha iyi olmaz mı? Hayır demek için iki güçlü gerekçe var: Birincisi, kişisel verilerin korunması. Nüfus ve vatandaşlık işleri genel müdürlüğü, bu verileri sizden kimlik kartınız için topluyor; bu amacın dışında kullanılması yasal olmaz.

İkinci, ve herkesin çok farkında olmadığı neden ise şu: Biyometrik teknolojiler hatasız çalışmaz: Bu parmak izi ya da yüz görüntüsü bu kişiye mi ait sorusuna cevap verirken, iki yönde de hata yapılabilir. Suçlu kişiyi tanımayıp kaçırmak gibi, suçsuz bir kişiyi yanlışlıkla tutuklamak, hapse atmak ya da öldürmek de olasıdır. Hata payı, çok sayıda kişi söz konusu olduğunda büyüktür ve bu nedenle yüz tanıma teknolojisinin bu şekilde kullanılması, büyük sakıncalar taşır.

Amerika’da olduğu gibi, Türkiye’de de polisin, yüz tanıma teknolojisi kullandığı, ve üstelik insansız hava araçları gibi, yüz tanıma için son derece elverişsiz platformlarda bu teknolojinin kullanıldığına dair haberler çıktı. Kamuoyunun yüz tanıma teknolojilerini tanıması, kısıtlarını, yararlarını ve sakıncalarını bilmesi ve uygun kullanım alanlarına dair mevzuatın yerleşmesi, son derece faydalı olur.

Lale Akarun


Bu yazı HBT'nin 225. sayısında yayınlanmıştır.

Lale Akarun