İlk çiçek aşısı Türklerden.. ‘Edirneli aşıcı kadınlar’

Orhan Bursalı
İlk çiçek aşısı Türklerden.. ‘Edirneli aşıcı kadınlar’

Arada sırada bana hâlâ aşıların ve salgının uydurukluğu hakkında, düşünme açısı veya merak etme, okuma ve bilgilenme alışkanlığı çok dar kişilerden “Bir yıl sonra göreceksin, hepiniz ölüp gideceksiniz” anlamında (artık kuyruk çıkaracaksınızı bıraktılar) mesajlar geliyor.

Tutuculuk ve bağnazlığın “muhafazakâr düşünce” ile yoğun ilgi ve birlikteliğini kabul etmekle beraber, bunun salt o kesime ait olmadığını, şu pandemi olayı bir kez daha gösterdi. Mesele çok daha geniş bir toplumsal tabana sahip.

Aşı konusuna bu kısa girişten sonra, aslında bilinen bir olguyu, “İlk çiçek aşısı Osmanlı’da uygulandı” konusunu yeniden gündeme getirmek istiyorum.


Bu konuyu yazmama vesile ise Aziz Sancar’ın, son İstanbul buluşmamızda elindeki bir kitabı göstererek çiçek aşısının ilk Osmanlı’da bulunmasıyla ilgili yeni bilgileri paylaşması oldu. Kitabın adı “Extra Life - A Short History of Living Longer”, yazarı Steven Johnson. Yani: Ekstra (Fazladan) Yaşam - Uzun Yaşamanın Kısa Tarihi.

Aşıların insanların hayatını nasıl kurtardığının, yaşamı uzattığının ve aşıların ve ilaçların dönüm noktalarını ve rollerini anlatıyor.

Bu çerçevede çiçek aşısı da önemli bir yer tutuyor kitapta.

Osmanlı’da çiçek aşısının alaylı - yerel uygulamalarıyla ilgili bilgileri İngiltere’ye ve oradan da dünyaya yayan isim, biliyoruz ki Lady Montagu. İstanbul’a atanan Büyük Britanya Büyükelçisi’nin, uyanık, gözlemci, etkileşimci ve etkileyici eşi.

O sırada çiçek hastalığı hem öldürücü ve hem de bedende ve tabii ki yüzlerde onmaz lekeler bırakıyor. Hastalık Avrupa’nın ve İngiltere’nin de önemli derdi.

‘AŞICI KADINLAR’

Lady Montagu kardeşini çiçekten kaybettiği için derin üzüntü içinde. 1700’lü yılların başları. Duyuyor ki bazı “aşıcı kadınlar” var, çiçeğe karşı ilaç geliştirmişler (o zaman aşı adı kullanılıyor muydu tıp dünyasında, bilmiyorum) ve aşı yapıyorlar. Onları gözlüyor, sonuçlarını öğreniyor ve 5 yaşında henüz çiçeğe yakalanmamış oğluna aşı yaptırıyor. Böylece aşılanmış insanlar çiçeğe karşı korunuyor.

Aşıcı kadınlar ise Edirne’de ortaya çıkıyor. Çiçek aşısı konusunda yaptıkları, çiçeğe yakalanmış hastaların kabuk bağlamış döküntülerini toz haline getirerek, insanların kolunda bir çizikle kanına karıştırmak, belki de iğne ile enjeksiyon, bilmiyorum..

Bayan Montagu, bunu İngiltere’ye variolasyon olarak bildiriyor. Latince çiçek hastalığı variola, variolasyon ise çiçekliden alınan döküntülerin bedene verilmesi.

Burada üzerinde durmam gereken konu, neden bu iş Edirne’den çıkıyor? Aklıma birkaç yıl önce Edirne’de gezdiğim sağlık müzesi geliyor. Benim için şaşırtıcıydı. Edirne 88 yıl boyunca Osmanlı’ya başkentlik yaptı. I. Murat, 1361’de Edirne’yi fethetti ve başkent ilan etti. İstanbul alınıncaya kadar.

EDİRNE SAĞLIK MERKEZİ

Sağlık Müzesi, II. Bayezit’in 1484’te temelini attığı ve 1488’de açtığı “II. Bayezit Külliyesi”nin bir parçası. Külliye, döneminin en önemli, sağlık, sosyal, eğitim ve tabii ki dini kurumları arasında sayılır. İçinde hastanesi, tıp medresesi, misafirhanesi, imareti, hamamı, camisi var. Külliyenin şifahanesi -darüşşifa- önemli bir hastane merkezi. Müzikle tedavi dahil, çok amaçlı bir yapı olması nedeniyle dünyada ilk olarak da anılır.

Hekimbaşısı, hekimleri, göz hekimleri, cerrahları, eczacıları, hemşireleri olan ve 400 yıl hizmet veren hastane için Evliya Çelebi, “Orada öyle bir darüşşifa vardır ki dil ile tarif edilmez, kalem ile yazılmaz” der.

Yani demek istiyorum ki Edirne bir tıp - sağlık merkezi olarak da gelişmiş. Edirneli Aşıcı Kadınları, kim bilir, Edirne’nin çok iyi gözlemci hemşireleri.. Belki de nesilden nesile geçen hastalıklarla uğraşmışlığın yarattığı birikim. Bilimle ilgili çok iyi bir merkez kurarsanız, oradan da çok iyi işler başarılar yetenekler çıkar.

Konuyu sürdüreceğim. Türklerin bulduğu aşının İngiltere’den ABD’ye göçü ve Thomas Jefferson var daha!

Orhan Bursalı

Bu yazı 14.11.2021 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlandı.

Orhan Bursalı