“Sosyal mesafe” kavramı, yılın sözcüğü olabilir diye düşünürken karşıma bu sosyolojik kavrama Türkiye’den katkı yapan bir bilimcimiz çıktı. Yılın sözcüğü bir süredir ünlü Oxford sözlüğü tarafından seçiliyor ve açıklanıyor. Bunlar arasında çok ünlü kavram PostTruth idi, (gerçek / hakikat ötesi.. yalanı gerçek yerine yutturmak). 2018 sözcüğü Toxic / Toksik- Zehirli oldu. Bunlar o yılın en çok kullanılan ve gerçekten de anlamlar bakımından çok tartışılacak kavramlarda. Geçen yılın sözcüğü “İklim Krizi” oldu. 2017’de “Youthquake”, Gençlik Depremi diyebileceğimiz sözcük tartışıldı.
Bu yıl beklentim “sosyal mesafe”. Türkiye’de sosyal ve literatüründe var ile yok arasında bir sözcük. Kim kullandı geçen yıla kadar? Oysa kavram batı araştırma literatürüne çoktan girmişti, üstelik modernitenin asli davranış modellerinden biri olarak.
İngilizce Wikipedia’da sözcük açıklamasında baktım referanslar arasında, Nedim Karayakalı adı geçiyor. Bir önemli Sözlük de, Karayakalı’dan alıntı yapmış.
Utanç verici tarih
Karayakalı, Bilkent’de. Yazıştık ve Herkese Bilim Teknoloji dergisinin şimdi piyasada olan sayısında geniş bir röportaj gerçekleştirdik. Bugün burada bu bilim insanımız üzerine kısaca yazacağım. Röportajı okumanızı öneririm.
Kavramın kullanılması yüzyıl kadar önceye bile gidiyor ve farklı etnik gruplar arasında dışlama- kabullenme ilişkileri inceleniyor. Dünya politik ve toplumsal tarihi, birbirini dışlayan kötüleyen, aşağılayan ve hatta yok eden etnisite kavgaları ile dolu. Irkçılık da başlıcalarından. Aynı kentte mahalleler bile birbirinden ayrıdır hala, “fiziksel uzaklaşma” bir norm olarak kabul görmüştür.
İki önemli katkı
Nedim Karayakalı’nın bu alana iki yönden katkısı olmuş. Bu kavramı “bir tarihsellik içinde anlamaya” çalışmış: “Burada bana en önemli gelen noktalarda biri, sosyal mesafenin günümüz toplumlarında giderek bütün ilişkileri içine almaya başlayacak biçimde yaygınlaşmaya başlaması ve ‘diğer’ insanlara karşı ‘mesafeli’ durmanın giderek bir norm haline gelmeye başladığı gözlemi.”
Koronavirüs salgını ile yaşadıklarımız aslında yukarıdaki anlatımın “uç noktaya taşınmış hali.”
Karayakalı’nın ikinci önemli katkısı, bu kavramın “en az dört değişik boyutu olduğunu göstermek. Örneğin, bir grup veya kişiye duygusal açıdan kendimizi yakın/uzak hissedebiliriz; toplumumuzdaki normlar açışından onun bize yakın veya uzak olduğunu (‘bizden’ – ‘bizden değil’) düşünebiliriz; veya – ki bu günlerde en önemlisi bu herhalde – bir kişiyle fiziksel olarak yakınlık içeren alış-verişte bulunabilir veya bulunmayabiliriz.”
Karayakalı, salgın döneminde bu kavramı yenden gözden geçirme uğraşısında şimdi.
Türkiye için geçerli mi?
Sorum üzerine diyor ki, “aslında modern toplumlarda yaşayan bireyler, giderek birbirlerine “mesafeli” davranmaya başlıyor, bütün insan ilişkileri giderek yabancılar arasındaki ilişkilere dönüşme eğiliminde; formel, araçsal ve “kontrata” dayalı ilişkiler giderek yaygınlaşıyor.”
Bu Türkiye için ne kadar geçerli tartışmalı!
Korona öncesiyle ilgili olarak: “Bir yandan, bireyin diğerlerine karşı 'mesafeli' olması prensibi, giderek bütün ilişkilerimize nüfus eden bir norm haline gelmeye başladıkça, bizler sosyal mesafeyi, birbirimize yabancılaşmayla özdeşleştiriyoruz. Fakat, bir yandan da modern bireyler için, istedikleri zaman başkalarına olan mesafelerini koruyabilmek, özgürlükle eş anlamlı bir değer..”
Bugün için diyor ki, insana bir bilim kurgu filminde veya Edgar Allen Poe hikayesinde yaşıyormuş hissini verdirecek kadar garip bir şey. Ve, belki de, bazılarımıza, “ya böyle bir yaşam biçimi de olabilirmiş; böyle bir toplumsallık biçimi de bir yere kadar mümkünmüş”, dedirtmiş olabilir bu.
***
Daha uzun süre, yıllarca bu bilim kurgu türünde yaşayacağımızı düşünmez misiniz?
Oxford’un yılın sözcüğü adayım...
Orhan Bursalı
*Bu yazı 10.05.2020 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlandı.