Siyah ayna söyle bana

Tanol Türkoğlu
Siyah ayna söyle bana

Dijital Kültür ve Yapay Zekâ Konferansı serisinin bu ayki sekizinci oturumunda konu Black Mirror (Siyah Ayna) dizisi idi. Prof. Dr. Cem Say ile birlikte bu dizide dikkat çeken teknolojileri ve bunların gerçekleşme olasılıkları üzerinde ahkam kestik. Dizi 2011’den beri gösterimde. Dört sezonda 19 bölüm çekilmiş. Diğer dizilerden farkı ise her bölümün müstakil bir konuyu ele alıyor olması. Devamlılık yok. Her bölümün senaryosu, oyuncu kadrosu, zamanı, mekânı, her şeyi farklı.

Adında ayna var ya; izleyenlere ilginç bir ayna tutup düşündürmesi de kaçınılmaz. Diyelim ki bireylerin birbirine göstermesi gereken saygı konusunda asgari bir müşterek var. Örneğin kimse kırmızı ışıkta geçmesin, yerlere tükürmesin, metroda yayılarak oturmasın, boşanmak isteyen karısına hayatı zindan etmesin, çocukları taciz etmesin vs. Peki bütün bunların belli bir değerlendirme sistemi tarafından puanlandığı ve bireylerin birbirinin hakemliğini yaptığı bir toplumsal yaşamı kabul eder miydiniz? Diyelim ki o gün burnunuzdan soluyorsunuz ve asansöre bindiğinizde kimseye gülücükler dağıtarak günaydın diyecek haliniz yok. Sonuç? Asansördekiler derhal size kötü bir puan veriyor. Genel puanınız düşüyor. Puan deyip geçmemek gerek. Belli bir barajın altına inerse uçak bileti almanız, kamu hizmetlerinden yararlanmanız bile engellenebilir.

Peki diyelim ki şöyle bir teknoloji var. Gördüğünüz, duyduğunuz her şey size ait bir diske kaydediliyor. Ona bir tek siz erişebilirsiniz. Arzu ederseniz ekrana yansıtarak başkalarına da gösterebilirsiniz. İster miydiniz? Eh pek sorun görünmüyor. Ama bir şeyin altını yeniden çizmek gerek: İstisnasız gördüğünüz, duyduğunuz her şey kayıt edilecek. Diyelim ki evlisiniz ve bir kaçamak yaptınız. Ya da öğrencisiniz ve sınavdan kopya çektiniz. Unutmanın hala kötü bir şey olduğunu iddia edebilir misiniz?


Bölümlerdeki ilginç özelliklerden bir tanesi de sunulan teknoloji ile toplumsal yaşamın aynı hızda ilerlememiş olması. Yani yukarıdaki türden teknolojiler var, olayların geçtiği toplum da bireyler de daha bu teknolojilere tam adapte olamamışlar. Hem bu teknolojileri kullanıyorlar hem de onun aracılığıyla yakayı ele verecekleri defoları var. Kimi bölümlerde sunulan teknolojiler ise bir tür “sonradan çıkma”. Yani nahoş şeylerin yapıldığı zamanlarda olmayan ama sonradan çıkıp o nahoş şeyleri yeri geldiğinde ortaya çıkarak teknolojiler. Bu özellikler dizinin uzak bir gelecekte değil, belki de bir kaç on yıl sonrasının olası bir toplumunda geçeceğine işaret ediyor. Bir başka ifadeyle dijital uçurumun gelecek on yıllarda ne denli derinleşeceğine. Hem de bugünün yaşlı kuşaklarının sahneden çekildikleri bir dönemde. O nedenle bugünün dijital yerlileri de kendilerini pek güvende hissetmemeli. Z kuşağının ardından gelecek Alfa Kuşağı zamanında belki de öyle bir yaşam olacak ki önce Y sonra Z kuşağı bile tarihi-geçmiş- ürün statüsüne düşecek!

Black Mirror izleyenlerine aslında şu tür sorular soruyor: Gerçekten ne istiyorsun? Bugün kendine dert olarak gördüğün ufak tefek şeyler topyekun ortadan kalktığında bak bakalım dünya ne kadar cennet, ne kadar cehennem? Bu tabii bireyi itaatkâr olmaya, mevcut koşulları fazla eleştirmemeye, “beterin beteri var” dedirtmeye götürür diye eleştirilebilir. Tamam ama ilk soru hâlâ geçerli: Gerçekten ne istiyoruz? Belki de ayna o nedenle siyah!

Tanol Türkoğlu / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 142. sayısında yayınlanmıştır.

Tanol Türkoglu