“Sosyal” sanat

Tanol Türkoğlu
“Sosyal” sanat

Sanat (sanatçı, sanat eseri, eserin sunumu vb) sosyalleşmeli, eser-izleyici etkileşimini de esere dahil edebilmeli; eser tamamlandıktan(?) sonra bile!

Sosyal sanat kavramı bugüne dek daha ziyade sanatın toplumsal bir konuyu işaret etmesi amacıyla kullanıldı. Tipik bir sanayi toplumu (ya da modernite) bakış açısı! Oysa bugün bilgi çağında “sosyal” sıfatı başına geldiği olguyu “etkileşim”leştiriyor.

Etkileşimli, sosyal dijital dünya malum medya marifetiyle oldu: “Sosyal medya”! Artık kimsenin aklına “sosyal medya” denildiğinde medyanın toplumsal sorumluluğu gelmiyor. Hadi diyelim ki yaşı tutan bazı dijital göçmenler hariç! Sosyal medya basitçe herhangi bir dijital içeriğin dijital imece usülü gerçekleşmesidir.


Roller artık içiçe geçmiş durumda; muğlak! Etkileşim, ortadaki içeriğin etrafında. “Sadece konuşanlar” ve “sadece dinleyenler” gitti. Artık her birey sosyal medyada dijital anlamda hem konuşmacı, hem dinleyici. Nasıl? Bir kullanıcı (dijital dünya vatandaşı anlamında “netizen”) bir içerik paylaştığında (bir yazı, bir yorum, bir resim, bir video vb) diğerleri sadece onu (okuyarak, izleyerek vb) “tüketmek”le kalmıyor. O içerik hakkında kişisel görüşünü de bildirebiliyor. Bu görüşe içeriğin sahibinden veya diğer izleyicilerden karşı (veya taraf) görüş gelebiliyor.

Üstelik bu model başka alanlarda da tatbik edilebilir. Örneğin sanat! Bugün sanat alanında durum nasıl? Bir sergiye, bienale, konsere giden birey içerik sahibi ile benzer bir etkileşim içine girebiliyor mu? Hayır. Eski usül devam ediyor: Eserleri izle, zihninde çağrıştırdıkları ile yetin! Oysa (örneğin) o eserleri daha önce izleyenler de vardı. Acaba onların zihninde ne çağrıştı? Kaç kişi izledi? Kaç kişinin hoşuna gitti? Kim ne yorum yaptı? Bilinmiyor!

Velhasıl bu tür bir etkileşim sadece bienallerde değil, herhangi bir sergi veya konserde de tatbik edilebilir. Sergi salonunun fi ziksel yapısının dijital izdüşümü internete taşınabilir. Sergiyi oluşturan eserlerin (en azından avatarları) bu dijital mekana raptiyelenebilir. Bir izleyici, bir eserin önüne geldiğinde, kenarındaki ilkel künye bilgileri ile yetinmek yerine, elindeki akıllı telefon veya tabletten o konuda eser sahibinin, izleyicilerin değerlendirmelerine erişebilir. Kendi yorumunu ekleyebilir; diğer yorumlarla ilgili görüş bildirebilir.

Eğer yaratıcı ruhu ölmediyse sanatın bununla da kalmaması ve fi ziksel mekâºnda icra ediliyor olmasının avantajını kullanarak “sosyal”leşmeyi bir sonraki aşamaya taşıması da beklenir: Sanat eserine, izleyicilerin onun huzurundaki deneyimini de dahil ederek. Bu deneyim örneğin bir video klip haline getirilip; eserin değişmez bir parçası olabilir. Dijital mekânda eserin avatarı tıklandığında, bu etkileşim videolarına da erişilebilir. Bu deneyim kaydının gizli saklı yapılması gerekmez. Eserin değişmez bir parçası olacaksa, onu görmeye giden herkes eserin (kaydının) bir parçası olacağını bilir.

Nicedir dikkat çekmek sanatın kendisi olmaya, sanat eserinin içeriğini etkilemeye başladı. Bu tıpkı Çin’den daha ucuz üretim yapma mücadelesi gibi; nafi le bir çaba. Sanat (sanatçı, sanat eseri, eserin sunumu vb) “yeni sosyal”leşmeli. Eser-izleyici etkileşimi esere dahil edilebilmeli. Eser tamamlandıktan(?) sonra bile!

Tanol Türkoğlu / [email protected]


Bu yazı HBT'nin 80. sayısında yayınlanmıştır.

Tanol Türkoglu