Orwell’ın komünizm alegorisinde hayvanların gerçek yeri

Öne Çıkanlar Toplum

 

Hayvan Çiftliği 80 yaşında...

George Orwell’in klasik eseri Animal Farm (Hayvan Çiftliği), 17 Ağustos 2025’te 80. yaşına girdi.
1945’te yayımlanan bu kısa roman, çoğu okur ve tarih öğrencisi için Sovyetler Birliği ve Joseph Stalin döneminde komünizmin yozlaşması üzerine keskin bir politik hicivdir. Eserdeki domuzlar, atlar ve diğer çiftlik hayvanları, genellikle insan karakterlerin yerine geçen semboller olarak görülür.


Orwell da eserinin böyle okunmasını istemişti. Roland Barthes’ın “yazarın ölümü” teorisinin henüz popülerleşmediği bir dönemde yazdığı için, kendi niyetini açıkça ifade etmişti: Bu hikâye, Stalin’in liderliğinde idealist devrim fikirlerinin nasıl yozlaştığını anlatıyordu.

Ama peki ya bu kez hayvanlara daha yakından bakarsak? Ya onları yalnızca alegorik figürler olarak değil, gerçekten de düşünceleri, duyguları ve hikâyeleri olan varlıklar olarak ciddiye alırsak?

Orwell’ın Çağında Hayvanlara Dair Görüşler

Animal Farm’ın yazıldığı 1940’lar, hayvanların duygu ya da düşünce sahibi olabileceği fikrinin bilim dünyasında neredeyse imkânsız kabul edildiği bir dönemdi. Charles Darwin’in 1859’daki Türlerin Kökeni ile ortaya koyduğu “insanların tüm diğer hayvanlarla akraba” olduğu gerçeği, hayvanların zihinsel kapasitesini düşünmek için bir fırsat olabilirdi. Ancak dönemin hayvan psikologları, insan ile hayvan arasında keskin bir bilişsel boşluk olduğunu savunuyordu.

Sosyal bilimlerde de benzer bir yaklaşım hakimdi. Claude Lévi-Strauss, 1962’de hayvanların “düşünmek için iyi” olduğunu söylemişti – yani, hayvanlar hakkındaki insan inançlarını incelersek, kendi değerlerimizi ve sosyal yapılarımızı anlayabilirdik. Ancak bu, hayvanların kendilerini değil, insanlar için taşıdıkları anlamı ön plana çıkarıyordu.

Bugünün çok-türlülük (multispecies) çalışmalarında bu yaklaşım eleştiriliyor. Artık hayvanların yalnızca insanlar için var olan bir kaynak ya da felsefi araç değil, kendi ajandası, dünyası ve anlamı olan varlıklar olduğu savunuluyor.

Orwell ve Hayvan Acısı

Orwell, büyük ölçekli kimyasal tarımın yaygınlaşmadığı bir dönemde yaşıyordu. Bu nedenle, tarım hayvanlarıyla ilgili gözlemleri endüstri öncesi bir yakınlık taşıyordu.
1936’da yazdığı Birmanya’da Bir Filin Vurulması adlı makalesinde, gerçek bir hayvanın acısını derin bir üzüntüyle anlatır. Animal Farm da benzer şekilde hayvanların çektiği acıyla başlar.

Romanın açılışında bilge ve yaşlı domuz Old Major, genç domuzlara acı bir gerçeği hatırlatır:

“Her biriniz, bir yıl içinde kasap bıçağı altında can vereceksiniz.”

Bu sözler, yalnızca politik bir metafor değil, gerçek bir hayvan yaşamının kırılganlığını ve zulmünü yansıtır.

Hayvanların Rüyası ve Devrim

Çiftlikteki devrim, Old Major’un gördüğü bir rüyadan doğar. Bu rüyada insanın olmadığı, hayvanların özgür olduğu bir dünya vardır. 20. yüzyıl ortasının hayvan bilimcileri için bu fikir gülünç olurdu: “Hayvanların rüya görmesi mi?”

Oysa bugün biliyoruz ki birçok hayvan – köpekler, kediler, hatta kuşlar – rüya görür. Antropolog Eduardo Kohn, How Forests Think (2013) kitabında tüm hayvanların düşünme, hayal kurma ve geleceğe dair öngörü geliştirme yeteneğine sahip olduğunu savunur. Bir maymunun ormandaki sesleri yorumlayarak (tehlike mi, yoksa zararsız bir hareket mi?) hayatta kalma kararları vermesi bunun güçlü bir örneğidir.

Kelimelerin Gücü ve Rüyaların Silinişi

Ancak çiftlik devrimi ilerledikçe, rüyalar yerini yazılı kurallara bırakır. Hayvanların “yedi emir”i, ahırın duvarına yazılır. Zamanla domuz lider Napoleon, bu kuralları gizlice değiştirerek kendi çıkarına uydurur.

Yazı, bir yandan anlamı kalıcılaştırırken, diğer yandan manipülasyon aracına dönüşür.
Geçmiş yeniden yazılır, hayvanlar kendi hafızalarından şüphe etmeye başlar, rüyalar unutulur.

Hayvan Çiftliği’ni Bugünden Okumak

Bugünün çevre krizleri ve altıncı kitlesel yok oluş bağlamında, Animal Farm’ı yalnızca bir Stalin eleştirisi olarak değil, insan-merkezci düşünceye karşı bir uyarı olarak okumak mümkün.

Romanın sonunda hayvan devrimi başarısız olur, ama insan zulmüne karşı verdikleri mücadele hâlâ ahlaki olarak haklıdır. Bu açıdan, Orwell’ın hikâyesi hayvanların da politik bir özne olabileceğini ima eder.

Kaynak: https://theconversation.com/animal-farm-at-80-why-the-animals-really-matter-in-orwells-parable-about-communism-246713