Santiago Ramón y Cajal: Bilim ve sanatın kesişiminde sinirbilimin ilk adımları

Öne Çıkanlar Sağlık
Santiago Ramón y Cajal: Bilim ve sanatın kesişiminde sinirbilimin ilk adımları

18 Temmuz 1860, dünya tarihi için birbiriyle ilişkili iki önemli olayı içermektedir. Bu günü sıra dışı hale getiren birinci olay, o ana kadar en ayrıntılı şekilde gözlemlenen ve kayda alınan ilk güneş tutulmasının bugünde gerçekleşmiş olmasıdır. Diğeri ise o gün bu olayı babasıyla birlikte  İspanya’da küçük bir köyden izeleyen 8 yaşındaki bir çocuğun zihninde beliren, hayatı boyunca benzerleri gelecek sorular ve burada netleşen sınırsız merakın gelecekte insan beyninin mikro yapısını aydınlatacak ve yeni bir bilim kolu açacak olmasıdır.

Santiago Ramón y Cajal, bu olayı 63 yıl sonra basılacak olan otobiyografisinde anlatacak ve bunu bilimsel merakının su yüzüne çıkmasını tetikleyen olaylardan biri olarak nitelendirecektir. Erken yaşlarda şekillenen estetik merakı, artistik yeteneği, araştırma eğilimi, etrafında gerçekleşen doğal fenomenleri anlama tutkusu ve kendi deyimiyle sosyal etkileşimlere duyduğu anlaşılamaz antipati, ilk aşamada onun kişiliğinin temel özelliklerini oluşturuyor gibi görünse de, her zaman bundan daha fazlasının olduğu, sürecin tümüne bakıldığında rahatlıkla anlaşılabilmektedir.

S.R. Cajal, getirdiği yenilikler ve perspektiflerle yeni bir bilim dalının doğmasına öncülük etmiş ve bunun ilk adımlarını da kendisi atmıştır. Çalışmalarının ve olayları görme biçiminin bilimde açtığı kapılar, ona Nobel Ödülü’nü getirmiştir; fakat daha da önemlisi, incelediği doğal fenomenleri anlamasını ve anlamamızı sağlamıştır.


Santiago Ramón y Cajal, 1 Mayıs 1852’de İspanya’nın kuzeydoğusundaki Aragon Bölgesi’nde bulunan Petilla Köyü’nde doğmuştur. Babası köyde cerrahlık yapmaktayken daha sonra Zaragoza Üniversitesi’nin Diseksiyon Profesörlüğü’ne getirilmiştir.

Bir asır öncesinin mükemmel çizimleri

Cajal’ın tanımına göre oldukça çok çalışan, tutkulu ve enerjik bir insan olan babası, Cajal’ın ilk meraklarını doyuran ve cevaplarıyla onu eğiten kişi olmuştur. S. R. Cajal’ın antisosyal ve asi çocukluğuyla baş edebilmek için babası onu önce bir ayakkabı yapımcısının daha sonra bir berberin yanına çırak olarak vermiştir; fakat S.R. Cajal hep sanatçı olmayı düşlemiştir. Görsel estetiğe olan hassasiyeti ve gördüğü şeyleri çizime dökmedeki başarısı, daha sonra gerçekleşecek bilimsel aktivitesinin ana elemanlarını oluşturacaktır.

Hatırlayabildiği yıllarından erişkinlik ve yaşlılık dönemine kadar çizime olan düşkünlüğü sürekli artmış ve bu tutkusunu bilimsel çalışmalarıyla birleştirmiştir. Bugün hala onun neredeyse bir asır önce yaptığı çizimler nöroanatomi ve nörobilim kitaplarında kullanılmaktadır. Çocukluğunda da baskın olarak hissettiği ve daha çok karşı konulmaz bir eğilim olarak tanımlayacağı bu tutkusu, babasının onu tıp okumaya ikna etmesiyle bir süre baskılanmıştır.

Babanın etkisi

Cajal’a göre, sanata olan tutkusu derinleştikçe bu onu daha da utangaç ve izole bir kişilik haline büründürmüş ve bu durum ailesini strese sürüklemiştir. Babasının onu tıp okumaya yönlendirmesinin sebeplerinden biri de belki budur. Yine de bu durumla ilgili asıl cevap babasının hayatı algılayış biçiminde yatmaktadır.

Anılarında belirttiğine göre, babası kendi tanımıyla, “bir çeşit zihinsel boşluk” ile büyümüştür, her zaman çok çalışmak zorunda kalmış ve kendine oldukça katı bir ideal yaşam profili oluşturmuştur; artistik duygusu yoktur ve yaratıcı zihnin görsel yada edebi yönlerine tepkisizdir, saf ve pozitivist bir entelektüeldir.

Bu pozitivist yatkınlık babasının çocukluğu dönemindeki hüzünlü ruhsal atmosferden kaynaklanmaktadır ve Cajal’a göre bu babasının doğuştan gelen bir özelliği olmaktan çok, geçmişteki koşullara gösterdiği aşırı adaptasyonun bir ürünüdür. Babasını tanımlamak için yazdığı bölümde anlattığına göre, aç kalma korkusuyla büyümek, sefalet, adaletsizlik ve ikilemler arasında kalmak kalbinde bir tortu bırakmış ve bu tortu babasının onun sanatsal eğilimini algılayamamasına yada gerçek bulmamasına sebep olmuştur.

Annenin özverisi

Cajal’ın annesi de geçen yıllar boyunca olağanüstü fedakarlıklarda bulunmuş ve ekonomik anlamda dengede kalmak için ailenin bu yükünü üstlenmiştir. Bütün bunlar toplandığında  Cajal’ın “daha gerçek” bir şeylerle uğraşması ve ekonomik anlamda stabil kalabilmesi ana amaçtır.

Cajal, tıp eğitimi boyunca görsel sanatlara olan tutkusunu uzun süre dizginlemiş ve en az onun kadar güçlü olan bilimsel merakını ön plana çıkarmıştır. Kendisi bu süreci, “çocuksu fantezilerinin son bulması ve bir rüyaya veda etmek” olarak görmüş ve buna oldukça sert bir içsel tepki vermiştir.

Babasının buna karşı sessiz kalması onu bu tepkiyi sınırlı olarak sanatla dışavurmaya ve tıp kariyerine odaklanmaya yönelten bir karar almasına sebep olmuştur. Kendi deyimiyle tutkulu ve görkemli rüyalara ve parıltılı bir geleceğin illüzyonuna veda etmiş; boyalar ve fırçalarla dolu resim çantasını bırakıp, cerrahi aletlerle dolu hiç de şiirsel görünmeyen tıp çantasını almıştır.

Raslantısal bir fizik deneği

Bu noktada tam da içinden çıkılmaz bir zihinsel hapishanenin bir sakini durumuna düştüğünü düşünürken, yaptığı ufak bir tesadüfi fizik deneyi, zihninde yepyeni reaksiyonlar başlatmıştır. Bir gün odasında otururken içeriye sızan bir ışık huzmesinden tavana sokaktan geçen insanların gölgelerinin yansıdığını görmüş, ışığın sızdığı deliği genişlettiğinde içeriye giren figürlerin daha belirsiz olduğunu ve deliği bir kağıtla daralttığında figürlerin belirginleştiğini fark etmiştir.

Yaptığı bu optik deneyinin oldukça uzun zamandır bilinen bir fenomeni yansıttığı ve gözlemin sonuçlarının kesinlikten uzak olduğunun bilincinde olmasına rağmen, bu ufak olay onun oldukça büyük yeni fikirlere ulaşmasını sağlayıp bilimsel tutkusunu yeniden alevlendirmiştir.

Temel motivasyonunu oluşturan fikri özetlemek için: “Acaba kaç ilginç gerçek, ilk gözlemcileri onları doğal, sıradan yada üzerine düşünülmeye değmez şeyler olarak yorumladığı için yaratıcı keşiflere dönüşmeyi başaramadı? Zavallı şanssız tembel zihin ve umursamazlığın merak eksikliği. Evrenle tanışmamız ne kadar da gecikti!.” cümlelerini kaleme almıştır.

Zaragoza Üniversitesi’ndeki tıp öğrenciliği dönemi boyunca Cajal, çizime düşkün, durmak bilmeyen, enerjik, utangaç ve yalnızdır. Bu dönem boyunca felsefe ve jimnastiğe yoğun ilgi göstermiştir. Yeniden alevlenen bilimsel merakına rağmen Cajal derslere katılmayı ve bu yönde çalışmayı hiç sevmemiş, hayalgücü ve sanatsal eğilimleri bu süre boyunca hep ağır basmıştır. Bu anlamda rahatlaması, sanat kültürünü ve doğa algısını birleştirmesiyle olmuştur. Hatta daha sonra babasının onu bu alana yönlendirmesinden dolayı mutsuz olmadığını ve bu yolla insanların ruhlarına temas edebilme fırsatı bulması ve kendi gururuyla baş edebilme yollarını geliştirmesinde önemli bir fırsat olduğunu belirtmiştir. 1868 yılında ilk anatomi çalışmalarına babasının da yol göstermesiyle başlamıştır. O yıllarda mikrobiyoloji henüz doğmamış ve ne Koch ne de Pasteur olağanüstü keşiflerini henüz gerçekleştirmemiş olduğundan, birincil uğraşı alanı cerrahidir. Babası Cajal’ın eğitimine önce kemik ve iskelet yapısını anlatarak başlamış ve oğlunun biraz erken de olsa bu yapıların temellerini öğrenmesini istemiştir.

Cajal, 1873 yılında tıp fakültesinden mezun olmasından hemen sonra askeri görevlendirmeyle Küba’ya sevk edilmiştir. Küba’da malaria ve tüberküloz tedavisiyle uğraşmış ve kendisi de hastalanmıştır. 1975 yılında İspanya’ya geri dönmüş ve Zaragoza Üniversitesi Anatomi Bölümü’nde yardımcı profesör olarak göreve başlamıştır. 1877 yılında Küba’daki askeri hizmeti esnasında biriktirdiği her pezetayı kullanarak kendine küçük  ve oldukça eski moda bir mikroskop almış ve bilimsel araştırmalarına başlamıştır.

Cajal, 16 yaşındayken Ayerbe’deki evlerinde gerçekleşen şömine başı toplantılarına katılan ve engel olunamaz bir konuşma isteği duyduğu daha sonra bu isteğin platonik ve cinsellikten arınmış bir çocuksu aşka dönüştüğü fakat o yıllarda asla açılamadığı, ve kendi geçmişinin dehlizlerinde solmasına izin vermek üzere olduğu Silvería Fañanás García ile gelecekte yapacağı Ayerbe ziyaretlerinin onları yakınlaştırması sonucunda 1879 yılında evlenmiş ve evlilikleri Silvería 1930 yılında yaşamını yitirene kadar sürmüştür. Bu süre zarfında ikisi çocukluk döneminde yaşamını yitiren toplam yedi çocukları olmuştur.

1883 yılında Valensiya’da Anatomi profesörlüğüne atanmış ve Zaragoza yönetimi, hizmeti esnasında önlenmesine katkıda bulunduğu kolera salgını için onu modern bir Zeiss mikroskopla ödüllendirmiştir. 1887 yılında Cajal Barselona’ya Normal ve Patolojik Histoloji profesörlüğüne, 1892’de Madrid Üniversitesi’nde Histoloji ve Patolojik Anatomi profesörlüğüne getirilmiş ve 1934’de yaşamını yitirene kadar burada görev yapmıştır. Bu süre zarfında olağanüstü verimlilikle çalışmış ve bilim dışında da bir çok alanda kendini üretme fırsatı bulmuştur. 1906 yılında Fizyoloji ve Tıp dalında Nobel Ödülü’nü Camillo Golgi ile paylaşmıştır.

Kutay Deniz Atabay / Massachussetts Institute of Technology (M.I.T.), Beyin ve Bilişsel Bilimler Bölümü
Prof. Dr. Türker Kılıç / Bahçeşehir Üniversitesi, Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı

*Bu yazı Ocak 2017'de HBT Dergi'de yayınlanmıştır.