Yeni bir araştırmaya göre, derin uykuda geçirdikleri süre daha kısa olanlar ile uyku apnesi olanların beyinlerinde felç, Alzheimer ve bilişsel güçsüzlük gibi durumların ortaya çıkma olasılığını artıran biyobelirteçlere daha sıklıkla tanık olunabiliyor.
ABD Sinirbilim Akademisi’nin yayın organı Neurology adlı tıp dergisinde yayımlanan yeni bir araştırmaya göre, uyku apnesi olanlar ve derin uykuda geçirdikleri süre daha kısa olanların beyinlerinde felç, Alzheimer ve bilişsel güçsüzlük gibi durumların ortaya çıkma olasılığını arttıran biyobelirteçlere daha sıklıkla tanık olunabiliyor.
Rochester’deki Mayo Clinic sinirbilimcilerinden Diego Z. Carvalho önderliğinde yürütülen çalışmada, beynin ak maddesi ile ilgili biyobelirteçlere bakıldı. Ak maddenin, beynin farklı bölümleri arasında bağlantı kurulması açısından önemli bir işlevi var. Bu biyobelirteçlerden biri de ak madde hiperintensitileri denilen, beyin taramalarında gözle görülebilen minik doku bozulmalarıdır. Bu tür doku bozulmalarına yaş ilerledikçe ya da denetlenemeyen yüksek kan basıncı nedeniyle daha yaygın bir biçimde tanık olunabilir. Öteki biyobelirteç de, sinir hücreleri arasında bağlantıyı kuran sinir liflerinden oluşan aksonlardaki değişimi ölçer. “Bu biyobelirteçler beyin damar hastalıklarının erken evrelerinde ortaya çıkan belirtilere duyarlıdırlar.
Şiddetli uyku apnesinin ve yavaş dalga uykusu olarak da bilinen derin uyku süresindeki azalmanın bu biyobelirteçlerle bağlantılı olduğunun bulunması son derece önemli. Çünkü beyindeki bu tür değişiklikler için herhangi bir tedavi yöntemi yok. Bu yüzden bu gibi durumların ortaya çıkmasını, ya da daha kötüye gitmesini önlemenin yollarını bulmak gerekiyor.
Araştırmaya yaş ortalaması 73 olan ve obstrüktif/tıkayıcı uyku apnesinden yakınan 140 kişi katıldı. Beyin taramasından geçirilen ve bir geceyi uyku laboratuvarında geçiren katılımcıların çalışmanın başlangıcında bilişsel sorunları olmadığı gibi, çalışma bitiminde de herhangi bir bunama belirtisine tanık olunmadı. Katılımcıların %34’ünde hafif, %32’sinde orta ve %34’ünde şiddetli düzeyde uyku apnesi olduğu görüldü.
Uyku araştırmasında katılımcıların REM dışı uyku ya da derin uyku olarak da bilinen ve nitelikli uykunun en iyi göstergelerinden biri sayılan, yavaş dalga uyku süreleri incelendi. Araştırmacılar katılımcıların yavaş dalga uyku yüzdesindeki her 10 puanlık düşüşe karşılık ak madde hiperintensitelerinin miktarında 2.3 yıl yaşlanmanın etkisine denk düşen bir artış olduğunu gördüler. Aynı düşüş aksonların etkinliğinde de 3 yıl yaşlanmanın etkisine denk bir azalmaya neden oluyordu.
Uyku alışkanlığı çok önemli
Şiddetli uyku apnesi olanlarda ak madde hiperintensiteleri yoğunluğunun da hafif ya da orta derecede uyku apnesi olanlara kıyasla daha yüksek olduğu görüldü. Bu kişilerin beyinlerindeki aksonların etkinliği de daha azdı.
Araştırmacılar çalışma kapsamında yaş, cinsiyet ve beyinde değişim olasılığını etkileyebilecek yüksek kan basıncı ve yüksek kolesterol düzeyi gibi unsurları da hesaba kattılar. Carvalho, “Beynin bu biyobelirteçlerini etkileyenin uyku sorunları mı olduğunu, yoksa tam tersinin mi geçerli olduğunu belirlemek için daha kapsamlı çalışmaların yapılması gerekir. Ayrıca, uyku niteliğini arttırıcı yöntemlerin ya da uyku apnesine çözüm getirmek amacıyla uygulanan sağaltım yöntemlerinin bu biyobelirteçlerin gidişatını etkileyip etkilemeyeceğine de bakmak gerekir,” diyor.
Öte yandan, Melbourne Monash Üniversitesi’nden Matthew Pase ve arkadaşları, Britanya Biyobanka veritabanında kayıtlı bilgilerden yararlanarak, yaşları 40 ile 69 arasında değişen 88,975 kişinin uyku alışkanlıklarını araştırdılar. Söz konusu bilgilerden yola çıkarak katılımcıların her gün belli bir saatte uykuda ya da uyanık olma olasılıklarını yansıtan bir uyku düzeni indeksi (SRI/ sleep regularity index) oluşturdular. Buna göre, her gün aynı saatte yatıp aynı saatte kalkan bir kişinin SRI değeri 100 iken, çok farklı saatlerde yatıp kalkanların SRI değeri 0 idi.
Araştırmacılar bir hafta boyunca her bir katılımcının SRI değerlerini hesapladıktan sonra onları yedi yıl boyunca izlemeye aldılar. Sonuçta, ortalama SRI değerleri 61 olanlara kıyasla, 41 ya da altında olanların izlemeye alındıkları bu yedi yıl içinde herhangi bir nedenden ötürü yaşamlarını yitirme olasılıklarının yüzde 53 daha yüksek olduğu görüldü. Bu kişilerin kalp hastalığından ölme olasılıkları yüzde 88, kanserden ölme olasılıkları yüzde 36 oranında daha yüksekti.
Bu sonuçların sirkadyen döngünün-bireyin fizyolojisini ve davranışlarını etkileyen 24 saatlik döngünün-düzensizliğinden kaynaklanabileceğini belirten Pase, beden saatinin hücre bölünmesi açısından son derece önemli bir rol oynaması yüzünden farklılıkların anormal hücre çoğalmasını tetikleyebileceğine dikkat çekiyor.
Oxford Üniversitesi’nden Colin Espie, kalp hastalığına yakalanma olasılığındaki bu artışın hiç de şaşırtıcı olmadığına, uykunun da tıpkı su, yiyecek, ya da oksijen gibi eksikliği kalp sağlığını olumsuz yönde etkileyen unsurlar arasında yer alması gerektiğine inanıyor.
Ancak Pase araştırmanın başında katılımcıların yüzde 41’inin kalp hastası, yüzde 13’ünün de kanser hastası olduğunu belirterek, bu hastalıkların bedende yarattığı fizyolojik değişiklikler ya da kaygıdan ötürü uyku düzeninde bir bozulmaya yol açabileceğinin altını çiziyor.
Rita Urgan
Kaynaklar:
https://scitechdaily.com/warning-sleep-apnea-lack-of-deep-sleep-may-be-wrecking-your-brain/