Baskın liderlerden çok saygın liderlere ihtiyacımız var

Öne Çıkanlar Toplum

Yeni Zelanda eski başbakanı Jacinda Ardern

Saygın liderler insanları etkilemek için üstün kişilik özelliklerini kullanırlar. Baskın liderler bunun tam tersi, potansiyel muhaliflerine korku salarak, kendileriyle aynı fikirde olmayanları çeşitli yaptırımlarla tehdit ederek destek sağlamaya çalışırlar.

Eski (başkan) Donald Trump ve (başbakan) Jacinda Ardern birbiri ile taban tabana zıt iki lider. Liderlik tarzları tümüyle farklı olan bu iki siyasetçinin hangi koşullar altında bu mevkiye geldikleri, halkların tercihlerinin nasıl bu kadar farklı olabildiği artık rastlantılarla değil evrimsel biyoloji ile açıklanıyor.

Donald Trump ABD’de ve Jacinda Ardern Yeni Zelanda’da. Vladimir Putin Rusya’da ve Sanna Marin Finlandiya’da. Politika sahnesinde bu kadar zıt kişileri aynı zaman diliminde görmek şaşırtıcı gelebilir. Ama hepsi de bir şekilde ülkelerinde en üst mevkilere gelme başarısını göstermişler. Kişilikleri, davranışları, yönetim şekilleri, retorikleri bu kadar farklı olmasına karşın hepsi de kendi çaplarında güçlü birer lider olarak değerlendiriliyor. Peki Trump, Ardern, Putin ve Marin ülkelerinde liderlik basamaklarını nasıl tırmanmışlar?


Evrimsel biyoloji farklılığı açıklıyor

İş yaşamında liderlik kuramlarına yabancı değilseniz, burada bir örüntü olduğunu fark etmişsinizdir. Liderler gruplar üzerinde etki oluştururken iki yol tutarlar. Bu iki yöntem çeşitli isimler altında ifade edilir: demokratik/otokratik, katılımcı/tepeden inmeci... Bu tür analizler liderlik tarzlarını tanımlamakta işe yarayabilir, ama bu liderlerin nasıl olup da başa geçtiğini açıklayamaz.

Son yıllarda bu soruya evrimsel biyoloji yanıt veriyor; farklı koşullarda farklı liderlerin nasıl olup da güç kazandığına ışık tutuyor.

Bu yaklaşım insan ruhunun derinliklerinde yatan dürtü ve motivasyonları dikkate alıyor. Evrimsel biyologlar, bu bakış açısı yardımıyla dünyanın bugünkü durumuyla ilgili kafa karıştıran pek çok soruya yanıt getirebileceklerini ileri sürüyor. Örneğin ABD-Çin ticaret savaşları, ülkelerin COVID-19 mücadelesindeki farklı tutumları, yönetim kurullarında kadın temsilci sayısının niçin az olduğu gibi sorulara netlik kazandırabileceklerini düşünüyorlar.

İki tip liderlik: Baskın/saygın

Evrimsel biyologlar bu iki tip liderliği “baskın-dominant” ve “saygın-prestij sahibi” olarak nitelendiriyor. Saygın bir lider, halkları bilgisi, aklı ve vizyonerliği gibi kişisel özellikleriye etkiler. Bu liderler çoğunlukla karizmatiktirler, hitabet yeteneklerini kullanarak takipçi kazanırlar. Örnek Konfüçyüs, Martin Luther King ve Mahatma Ghandi. Veya daha çağdaş bir örnek vermek gerekirse Almanya Şansölyesi Angela Merkel. Kadınlar yalnızca saygın liderlik tarzı ile sınırlandırılamaz ama kadın liderlerin bu özelliklere sahip olmasının nedeni, kadınların tarih boyunca çocuk bakımı ve aileyi besleme gibi sorumluluklar yüklenmeleridir. Dolayısıyla da erkeklerden daha paylaşımcı bir psikolojiye evrilmişlerdir.

En azından Amsterdam’daki Vrije Üniversitesi’nden Mark van Vugt ve Kaliforniya’daki Mills College’dan Jennifer Smith geçen yıl yayımladıkları makalelerinde saygın liderleri böyle tanımlıyorlar. Bu iki bilim insanı liderleri evrimsel biyoloji ile değerlendiren modelin kurucularından.

Oysa Vugt ve Smith’e göre baskın liderler bunun tam tersi, potansiyel muhaliflerine korku salarak, kendileriyle aynı fikirde olmayanları çeşitli yaptırımlarla tehdit ederek destek sağlamaya çalışırlar. Örnek Stalin, Attila, Cengiz Han. Bugün daha ılımlı örneklerin arasında Trump, Putin, Bolsonaro ve Jinpink sayılabilir. Bunların ortak özellikleri buyurganlıktır. Baskın/saygın modeline göre bu liderlerin hemen hemen hepsi erkektir.

Biyolojiye dayanan özellikler

Van Vugt ve Smith bu iki liderlik tarzının köklerinin biyolojiye dayandığını çok sayıda kanıtla ispatlamaya çalışıyor. Grup liderlerinin arasında kişilik testlerine göre dominant tarzı benimseyenler saldırganlık, uyuşmazlık ve psikopatlık (bu üç özellik empati yoksunluğuna ve pişmanlık duymamaya işaret eder) gibi özelliklerden hep yüksek puan alırlar. Oysa saygın liderler merhametli ve uyumludurlar.

Baskın liderler, özellikle erkek olanlar, görece yüksek testosteron düzeyine sahip olmaya yatkındırlar; buna bağlı olarak yüz hatları daha maskülen, vücutları iridir. Bazı araştırmalara göre de saygın liderlerde sosyal olma özelliğini belirleyen oksitosin daha yüksektir. Sözel olmayan belirtiler de bu ikisi arasındaki farkı ortaya çıkartır. Örneğin saygın liderler daha çok gülümser, baskın liderler vücut dillerini (ellerini, kollarını daha fazla kullanmak gibi) daha abartılı kullanırlar.

Memelilerde de var olan özellikler

Daha da ilginci bu iki liderlik özelliklerinin türümüzün evrilmesinden önce de var olması. Diğer memelilerde de farklı liderlik tarzı belirgindir, özellikle de en yakın akrabalarımız olan şempanze ve bonobolarda. Bonobo topluluklarında dişiler uyuşmazlıkları çözmede başı çekerler.

Davranışsal ekolog olan Smith, bonobo topluluklarında barışçıl bir sosyal yaşam yaygınken, alfa erkeklerin liderlik yaptığı şempanze gruplarında başat liderliğin hüküm sürdüğünü, grup içi ve gruplar arası çatışmaların bonobolardan daha fazla olduğuna dikkat çekiyor.

Tarih öncesi ve sonrasında liderlik

Bir takım göstergelere göre insan türü doğal olarak şempanzelerden çok bonobolara benziyor. Antropologlar modern avcı-toplayıcı topluluklarda baskın liderlik tarzının nadiren görüldüğünü işaret ediyor. Kaldı ki insan türümüz de tarih sahnesine çıktığı ilk dönemlerde büyük bir olasılıkla bugünkü avcı-toplayıcı topluluklar gibi yaşıyordu.

Van Vugt ve Smith yakın tarihimize kadar olan dönemde evrimsel açıdan insanların saygın liderlere öncelik tanıdığını ve bunları farkında olmadan baskın liderlere tercih ettiğini belirtiyor.

Öyleyse, çok sayıda modern lider baskın tarzı niçin benimsiyor?

Van Vugt ve Smith’e göre bunun açıklaması biyolojik evrimde değil, kültürel evrimde aranmalı. Geleneksel, küçük ölçekli topluluklarda herkes birbirini tanırdı ve çoğunlukla da aralarında kan bağı bulunurdu.

Bu durum 6000 yıl önce kentleşme başladığı zaman değişti. Daha karmaşık, hiyerarşik, geniş ölçekli topumlarda akrabalık ilişkileri söz konusu değildir, herkes birbirine yabancıdır. Bu toplumlarda bazı bireyler kaçınılmaz olarak kuralları çiğnemeye yatkındır. Baskın liderler sistemin açığından yarar sağlamaya çalışanları cezalandırma yolunu seçerler; ayrıca kendi toplumlarını dışarıdan gelenlere karşı korumaya çalışırlar. Böylece yeni toplumsal yapı baskın liderleri tercih eder hale gelir.

Modern küresel dünyamızda durum

Liderlik konusundaki bu etkiler modern ve küreselleşmiş dünyamızda daha belirgin. Örneğin milliyetçi ideolojiler göçmenlere genellikle “otlakçı” olarak bakar. Küresel rekabet, diğer ülkeleri tehdit unsuru olarak görme eğilimini doğurur. Örneğin Trump ve destekçileri Çin’i ekonomik açıdan, Kuzey Kore ve İran’ı askeri açıdan, Rusya'yı ise varoluşsal açıdan bir tehdit olarak görüyor.

Koronavirüs bunların üzerine bir de tuz-biber ekiyor. Van Vugt, bu enfeksiyon hastalıklarının yabancılara karşı önyargıları artırdığını ve dış tehdit algısını büyüttüğünü söylüyor. Özetle görünen o ki baskın liderlik tarzı son yıllarda yükselişte.

Siyah ve beyaz değil

Kuşkusuz liderlik tarzları siyah ve beyaz olarak kesin sınırlarla birbirinden ayrılmaz. Siyasetçiler güç kazanmak için hem saygın hem de başat taktiklere başvurabilir. Harvard Üniversitesi’nden Jane Mansbridge’nin gözlemlerine göre Çinli lider Jinping katı bir siyasi anlayış ve liyayakate dayalı mükemmeliyetçiğin bileşiminden oluşan bir strateji ile iktidarını sürdürüyor. Modern insan liderinden hem saygınlık hem de zor zamanlarda sığınılacak bir liman gibi olmalarını bekliyor.

Koşullar da bu arada önemli. Van Vugt ve Smith’in oluşturduğu model, seçmenlerin tehdit algısını normalden fazla hissettiği dönemlerde baskın liderleri seçmeye meyilli olduğunu öngörüyor. Bu model Boris Johson’ın Jeremy Corbyn’i nasıl yendiğini açıklıyor. Zira Brexit arifesinde ikiye bölünmüş olan seçmenler ekonomik kaygıların artması üzerine Johnson’a sığınmayı tercih etmişti. Yeni Zelanda’da Ardern’in, Finlandiya’da Marin’in iktidara gelmesinin nedenleri de bu iki ülkenin görece olarak küçük ve izole olmaları; halklarda ciddi bir tehdit algısının olmaması olabilir.

İktidara gelmekle iş bitmiyor

Dahası bir kere iktidara gelince liderlerin gerçek bir tehdit karşısında sıkı durması da gerekiyor. Örneğin Ardern Christchurch’deki cami saldırısını takip eden günlerde yakınlarını yitirenlerle empati kurarak örnek bir dayanışma sergilemiş ve toplumları birleştirici bir rol oynamıştı. Ayrıca COVID-19 ile mücadelede de büyük bir şeffaflık, kararlılık ve dayanışma göstermişti. Benzer liderlik vasıflarını Almanya’da Merkel’de, Tayvan’da Tsai Ing-Wen’de de izlemiştik.

Baskıcı lidere talep azalacak mı?

Göçlerin arttığı, ekonomik darboğazların büyük tehdit oluşturduğu, COVID-19 tehlikesinin ülke yönetimlerinde istikrarsızlık yarattığı günümüzde baskın liderlik tırmanışta gibi görünse de van Vugt’a göre bu tip liderlik uzun ömürlü olmayacak. Bu da prestije dayanan liderlere duyulan talebi artırıyor.

Bu arada insanlığın giderek bireysel ve kurumsal olarak şiddete karşı daha kararlı bir tavır aldığına dikkat çeken Mansbridge, “Bir süre sonra baskıcı liderler tahtlarını bırakmak zorunda kalacak, çünkü bireylerin şahsi hedeflerine ulaşmasının önünde engel oluşturuyor. Bireysel özgürlüklerin kutsandığı batı dünyasında bu da hoşnutsuzluğu artırıyor. Bu hoşnutsuzluk devam ederse Jacinda Ardern ve Sanna Marin geleceğin liderleri olarak tüm uluslara örnek oluşturacak” diyor.

Alternatif bir yönetim şekli: Halokrasi

Baskın liderliğin sonuçlarından hoşnut olmayan şirketler şimdi klasik bir organizasyonda mevcut olan hiyerarşik ve bürokratik  yönetim sistemi ve yöneticiler yerine, daha esnek bir organizasyon yapısı oluşturmaya çabalıyor. ABD’de Gore-Tex ve Brezilya’da Semco bu akımın öncülerinden; halokrasi adı verilen merkezi olmayan daha esnek yönetim sitemini uygulamaya çabalıyorlar.

Bu sistemde karar verme yetkisi, geçici sorumluluk alan ekiplere tanınıyor ve ekipler spesifik bir görev için en yetenekli kişiyi görevlendiriyor.Bu tür örgütsel yapılarda kadınlara daha fazla sorumluluk yüklenebiliyor. Bu da saygın liderlik tarzından yana bir eğilimi güçlendiriyor. Holakrasi işleyişinde şeffaflık, ölçülebilirlik ve organizasyonal çeviklik öne çıkıyor. Kişiye ait sabit iş tanımları, kişiye ait çok sayıda değişken rollere; yönetici yetkileri ise ekip yetkilerine dönüştürülüyor.

Ne varki ülke bazında bu tür bir örgütsel yapıyı uygulamaya sokmak şimdilik zor görünüyor.

Bir lider takipçi sayısını nasıl artırır?

Takipçisi olmayan lider yoktur. St. Andrews Üniversitesi’nden Stephen Richter, liderliğin ne olduğunu anlamak için grup dinamiklerini doğru okumak ve sosyal kimliğin nasıl yönetildiğine dikkat etmek gerektiğini söylüyor. Bu bağlamda Richter ve ekibine göre etkili bir liderliğin dört boyutu şöyle:

-Bir lider grubun üyesiymiş gibi hareket etmeli; bu izlenimi yaratmalı

-Bir lider grubunun iyiliğini her şeyin üzerinde tutmalı

-Bir liderin gayretleri gruba somut yararlar sağlamalı; bu yararlar herkese eşit dağıtılmalı

-Bir lider grubunun kişiliğini şekillendirmesi için yetenekli bir “girişimci” kimliğine sahip olmalı

Richter, hiçbir liderin grubunun kimliğini istediği yönde şekillendirme özgürlüğüne sahip olmadığını söylüyor. Lider ve grubu birbirini karşılıklı etkiler. Dolayısıyla liderin ve takipçilerinin pozisyonları esnek olmalı; koşullara göre şekillenmelidir.

Nasıl iyi bir lider olunur?

Dünya liderleri ne kadar başarılı? World Economic Forum’ın 2014 yılında yaptırdığı bir kamuoyu araştırmasına göre liderlerin karnesi pek başarılı görünmüyor. Araştırmaya katılanlar iyi bir liderden ne beklediklerini şöyle sıraladılar:

-Liderler takipçileri ile daha fazla fazla empati kurmalı

-Cesur ve erdemli olmalı. Erdemli bir lider alçakgönüllü, açık sözlü, cömert ve minnet duygusuna sahip olmalı

-İşbirliğine dayalı bir yönetim stratejisi geliştirmeli

-Sosyal adalete öncelik tanımalı

-Hedefleri ekonomik büyüme değil insanların mutluluğu olmalı

Erdemli olma konusunda lisans üstü bir eğitimin verilmesini öneren Oxford Küresel Liderlik Girişimi isimli bir proje başlatan Edward Brooks, “Erdemli olma eğitimi ile liderlik dersleri birleştirilmeli. Artık bilge liderlerden ve iyi düşünürlerden oluşan yeni bir kuşağa ihtiyacımız var” diyor.

Reyhan Oksay

Kaynaklar:

https://www.jenniferelainesmith.com

https://www.newscientist.com/article/mg24632891-000-evolution-tells-us-why-there-are-two-types-of-leader-in-todays-world

http://structureprocess.com/holacracy/

https://oxfordcharacter.org/blog/new-research-project-on-character-leadership-and-responsible-business