Bilgi eksikse en iyi malzemeyle bile çürük bir yapı yapılabilir. Özetle, Türkiye’de “bilgi”den çalınıyor: “şehircilik”, “mimarlık”, “mühendislik” bilgisinden...
Deprem Türkiye için sürpriz değil. Binalar yıkıldıktan, canlar gittikten sonra “hırsız müteahhit”, “malzemeden çalmışlar” gibi söylemlerin hiçbir yararı yok. Türkiye’de yalnızca malzemeden mi çalınıyor? İnşaat yalnızca malzemeyle yapılmaz; yapıların malzemeden çok daha önemli girdisi bilgidir. Bilgi eksikse en iyi malzemeyle bile çürük bir yapı yapılabilir. Özetle, Türkiye’de “bilgi”den çalınıyor: “şehircilik”, “mimarlık”, “mühendislik” bilgisinden.
Deprem teknolojisi son yıllarda çok gelişti. Bugün fay hatlarının yerleri biliniyor. Bunların üzerinde yapılaşmaya gitmemek, buraları yeşil alan ve tarım alanı olarak düzenlemek en akılcı yoldur. Özellikle, stratejik önemdeki tesislerin, endüstri tesislerinin ve konutların deprem riski yüksek yörelerde yoğunlaştırılmaması gerekiyor. Doğal ki bu, fiziksel planlama işidir, yani şehircilik işi.
Görüldüğü gibi, konunun birinci aşaması yerleşme planlamasından geçiyor. Sonraki aşamalar ise yapılaşma için “proje” ve “uygulama”dır.
Planlama
Vaktiyle Bölge Planlama ve Nâzım Plan Büroları vardı. Onlar bölge ve şehirler konusunda plan üretir; çeşitli işlevler ve yapılaşmalara uygun bölgeleri belirlerdi. Zamanla bu bürolar yok edildi; iş siyasi kararlara terk edildi.
Bugün planlamada ülke çapında tam bir yetki kargaşası var. Belediyelerin yanı sıra Başbakanlık, kimi bakanlıklar, TOKİ, ÖİB, Milli Emlak vd. bazı kurumlar yetki sahibi.
2009'da Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Kentleşme Şûrası düzenlemiş ve 300 kadar uzmanın katıldığı komisyonların çalışmaları sonucunda, KENTGES adlı yol haritası hazırlanmıştı. KENTGES de kentsel planlamada yetki kargaşasını önlemeyi hedefliyordu. Ne var ki kargaşa hâlâ sürmekte.
Çarpık kentler, aslında benbilirimci merkezî ve yerel yönetimlerin marifetidir. Popülist politikalar ve planlamadaki yetki karmaşası nüfus patlaması ile arsa yağmasına neden olur. Kargaşa, çarpık kentleşmeyi körükler.
Ülkede, “planlama” fikrinden uzaklaşılması pek çok bakımdan iyi sonuç vermedi. Bunun çarpıcı göstergesi deprem sonuçlarıdır.
Gecekondu ve imar aflarına gelince… Bunların söylentisi bile kaçak yapılaşmayı körüklemiştir. Her seçim öncesi siyasal partilerin seçmene yönelik “af” vaatleri çimento satışlarını zirveye taşımıştır. Yakın zamandaki, bu kez “İmar Barışı” diye anılan af yine kaçağı yüreklendirmiştir. Af furyasında “yağma” yasallık kazanmış oluyor. Böylece devlet çoğu kez bilgi ve denetimden uzak yapıları affetmiş oluyor; ama deprem çoğu kez affetmiyor.
“Dünyada üretilemeyen tek şey topraktır” denir. Bizde bunun da çözümü bulundu. Arsanın yapılaşma hakları artırılınca alanı da görece olarak artırılmış oluyor. 5 bin m2’lik inşaat alanı yerine 10 bin m2’lik hak verilince arsa alanı iki katına çıkmış gibi oluyor.
“Deprem öldürmez, yapılar öldürür” söylemine gelince… Doğal ki, doğru seçilmiş alanda inşaatın da doğru yapılması gerekir. Bunun için de:
Doğru proje
Sağlıklı bir yapı için önce bilimsel verilerle doğru hazırlanmış mimarlık ve mühendislik projelerine ihtiyaç vardır: Doğru bir mimarî proje ile, doğru bir strüktür projesine yani taşıyıcı sistem projesine... Deprem koşulları da dikkate alınarak yapılmış zemin etüdü, strüktür tasarımı için önemli bir veridir. Zeminle uyumlu strüktür sistemi kurularak fay hattı dışında olmak kaydıyla her zeminde inşaat yapılabilir.
Doğru uygulama
Depreme karşı güvenli bir yapının elde edilebilmesi için iyi bir proje zorunludur ama yeterli değildir. O projenin doğru uygulanması, inşaatın kurallara uygun olarak yapılması, teknoloji ve malzemenin doğru seçilip kullanılması şarttır. Bu evrede, müteahhitlik bilgi ve deneyimi devreye girer. Bizde, kısa bir süre öncesine kadar bir ticaret odasına başvurup kaydını yaptıran herkes bilgi-deneyim aranmaksızın müteahhitlik belgesi alabiliyordu. Bütün Avrupa’da yaklaşık 50 bin olan müteahhit sayısı Türkiye’de 450 bin’dir.
Uygulama denetimi
İyi yapılmış bir projenin kötü ve yanlış bir şekilde uygulanması yapının depreme karşı güvenliğini yok edebilir. Uygulama kesinlikle, Teknik Uygulama Sorumlusu uzman mühendislerce denetlenmelidir. Sonradan, yapının kullanım sürecinde yapılacak değişiklikler de aynı titizlikle ele alınmalıdır.
Bütün bunlar için, mimar ve mühendislerin eğitimi önem kazanıyor. Ne yazık ki bugün ülkemizde mimarlık ve mühendislik eğitimi nitelik ve süreler bakımından uluslararası standartların gerisindedir.
Bugün ülkede inşaat kesiminde ciddi sıkıntılar var. Yapsat düzeninde mimar ve mühendisin teknik katkısı en alt düzeyde kalıyor. Ayrıca, Batıda yürürlükte olan meslekî sorumluluk sigorta sisteminin bizde de devreye sokulması gerekiyor. Proje hizmetlerini, kullanılacak malzemeyi, teknolojileri, uygulamayı, yapı denetimini düzene sokan ve böylece inşaat etkinliklerinin tümünü zincirleme denetleyen bir sigorta sistemi.
Yakın zamanda karşılaştığımız depremler Türkiye’nin bugüne değin gördüğü en büyük depremler değil, ama kendi yarattığımız koşullar altında doğal felaket yine de bir faciaya dönüşebiliyor.
Toplum olarak yağmadan, rant hırsından, kaçaktan, kapkaçtan kurtulup bilimsel kurallara yönelmemiz gerekiyor artık... Aksi takdirde, bedelini çok ağır ödüyoruz.
Doğan Hasol / Dr. Y. Müh. (Mimar)