Kültürümüze kültür kattığımız gezi, Ayastefanos’tan Yeşilköy’e

Öne Çıkanlar Toplum
Kültürümüze kültür kattığımız gezi, Ayastefanos’tan Yeşilköy’e

Sular içindeki Venedik çocukluğumdan beri çok görmek istediğim, ilgimi fazlasıyla çeken bir şehir oldu. William Shakespeare’in Venedik Taciri'nde ince ince dokuduğu karakterleri, hayranı olduğum Al Pacino’nun başrolünde izledikten sonra şehre merakım katlanarak arttı. Bu nedenle Venedik’e ulaşır ulaşmaz San Marco Meydanı’nın arkasından kiralanabilen gondolla ara sokaklarında bir tur yaptım.

Son derece neşeli, sempatik, gezmeyi seven, çenesi düşük, yüksek sesli kayıkçı İstanbul’dan geldiğimi öğrenince samimiyetle "Buraya yarım gün yeter, bir gün de Murano ve Burano adalarında biter, gece yapacak bir şey yok zaten, bunalır kaçacak yer ararsınız" diyerek espirili bir dille başladı konuşmaya...

"Venedik lagününün görüntüsü mimarisi turiste güzel gözükür. Ama yaşamayan, rutubet kokan kasvetli bir şehirdir, rutin işin yoksa burda yapacak bir şey bulamazsın. Gelip giden turistin canlandırdığı, nadir yapılan etkinliklerin hayat kattığı bir yer burası. Ama ya İstanbul? 24 saati dolu dolu, gez gez bitmeyen, gece gündüz eğlencesi, doğası, sporu, kültürü, tarihiyle hareketli bir şehir. Kim ne isterse buluyor İstanbul’da!" sözleriyle Venedik’i değil de İstanbul’u ballandıra ballandıra anlatmaya başladı.


Sanatı, mimarisi ve Rönesans sonrası medeni kültürüyle merak ettiğim Venedik ilgili bu veryansın işin doğrusu hayallerimi yıktı.

Ardından her şehrin hikayesinin, enerjisinin farklı olduğunu, ruhun şehirle örtüşmesinin yaşam enerjisini artırdığını düşündüm. Tekdüzelikten sıkılmış içi fıkır fıkır kaynayan gondolcuya hitap eden şehir İstanbul, New York gibi metropoller olsa gerek. Gerçekten doğusu, batısıyla içinde barındırdığı kültürel renklilikte tarihi geçmişiyle önemli bir megakent İstanbul… 70’li yıllar sonrasında göçlerle çarpık kentleşmenin dejenerasyonu yaşansa bile...

Bu gondolcu gibi, şehir enerjisiyle insan yapısının örtüşmesine dair bir örnek daha vermek isterim. Eşim bundan önce yaşadığımız semt Etiler’den haz almaz, bunalırdı. Trafikten sıkıldıkça, doğup büyüdüğü Yeşilköy’ü özler, her aile ziyaretimiz sonrası, mavi ile yeşilin buluştuğu, martıların takalardan taze balık çaldığı, farklı kültürlerin huzurla birleştiği Yeşilköy’den boynu bükük bir şekilde Etiler’e dönerdi.

Büyüdüğü semtin ağaç taklı yollarını, halkın medeni, huzur dolu, sevecen, nezih yüzünü seçip vurgularken, Etiler’in betonlaşmış ve daralmış yollarını, sıkıntılı trafikte arabalarında sürekli korna sesiyle dikkat çeken, hırslı, yaşamın zorlu rutinini yüzünde taşıyan mutsuz çoğunluğu gösterirdi.

Doğup büyüdüğü yeşil semtte faytoncu Stephan amcanın yanında oturup kuş seslerinin nal tıkırtılarına karışan melodisini, balıkçı Hasan’ın getirdiği canlı ıstakozları, kısa şortlu hanımların bisiklet ile güven içinde gezmeleriyle kıyarlardı. Daha eskilere gidip, Ayten Alpman’ın yalılardan duyulan derin ve tok sesini, Rönepark dans gecelerini, Uğur Dündar’ın işlettiği Çınar Otel diskosunda geçen ergenliğini, Fatih Erkoç’un Yeşilyurt Spor Klübü jazz dinletilerini, hatta yazlık Reks Sineması ve Anjelo’nun yerinde geçen saatlerinden bahsederken kendinden geçip o günlere dönerdi. Semtin mimari güzelliği, Türk, Rum, Ermeni, Levanten arkadaşlarıyla geçirdiği keyifli zamanlar gözlerinde ışıklar yakardı.

Sevinmeli mi yoksa üzülmeli mi bilmiyorum ama ‘eskiyi koruma’ lüksü kalmayınca, doğduğu köşkün aile apartmanına çevrilmesiyle Yeşilköy’de de yaşam alanı doğdu. Sahilindeki nefis yürüyüş yoluyla, yeşile, börtü böceğe, kuş türlerine ev sahipliği yapan daha çok da bıldırcın avlak yeri olarak tarihte bilinen, eski adıyla Ayastefanos semtine yerleştik.

Geçtiğimiz Şubat ayında Kültür Üniversitesi Mütevvelli Heyeti Başkanı ve değerli öğretim üyelerimizin katılımında “Kültürümüze kültür katan geziler” programında “Deniz Fenerinin Işığında Yeşilköy” kitabını yazan rehberimiz Turgay Tuna’nın anlatımıyla yaşadığımız semti çok daha kapsamlı gezip öğrendik.

Aradığı huzuru burada bulan birçok sanatçı gibi büyük yazarımız Halit Ziya Uşaklıgil’in önerisiyle 1928'de “Yeşilköy” ismi alan bölgenin tarihine, yaşanmışlıklarına, alt kültürüne uzandığımızda Prof. Dr. Durmuş Tezcan hocamızın neşeli fıkralarından faydalı pratik bilgiler edindik.

Hristiyanların ilk din kurbanlarından ve papazın yardımcısı diyakoslardan biri olduğu düşünülen Ayios Stefanos, semtin eski isim babası ve İsa’nın ölümünden 9 ay sonra şehit edilen Aziz İsa’nın ilk müritlerindenmiş.

Rehberimizin anlatımıyla, “İkonografide genellikle elinde bir buhurdanlıkla gösterilen Ayios Stefanos bir Musevi olup İsa’nın yolunu seçtiği için M.S. 33'te recm ile öldürülüyor. Bazı ikonografilerde elinde bir taşla gösteriliyor.

Şehit edildikten sonra azizlik mertebesine yükseltilip Filistin’de gömülüyor. 4-5. yüzyıllar arasında, mezarları bilinen azizlerin kemiklerinin başkent Konstantinopolis’e getirilmesi söz konusu olunca Ayios Stefanos’unki de mezarından çıkartılıp İstanbul’a getirilmiş. Bu sırada Latinler azizin kemiklerinin kendilerine verilmesini istemişler.

Bizans imparatorunun onayıyla kemikler İtalya’ya gönderilmek üzere İstanbul’dan bir gemiye yüklenip yola çıkartılır. Ne var ki, gemi yola çıktıktan kısa bir süre sonra büyük bir fırtına patlak verir ve gemi Yeşilköy açıklarında demirler. Fırtına artınca, geminin batmasından korkularak kemikler sahile taşınır. O zamanlar Yeşilköy, adını bilemediğimiz küçük bir balıkçı köyüdür. Bugünkü Rum kilisesinin olduğu yerde bir çadır kurulur ve altında azizin kemiklerinin bulunduğu sanduka korunma altına alınır. 10-12 gün süren fırtına bitip hava güzelleştiğinde gemi İtalya'nın yolunu tutar, fakat bu arada birkaç kemik parçası balıkçılar tarafından bulunur. Kime ait olduğu çok net bilinmese de inşa edilecek kilisenin zeminine gömülür. Rum köylülerinin denizcileri doyurmak için kestiği koyunların temsili töreni her sene Aralık ayının 26. günü, Yeşilköy Rum kilisesinde Thisias adı ile yapılır. Neticede küçük balıkçı köyü çok geçmeden Ayios Stefanos adını alır. Kemiklerin saklanmış olduğu, çadırın kurulduğu yere ilk kilise inşa edilerek azizin adı verilir.

Köşkleriyle, yerleşimcileriyle birçok hikayesi olan bölgenin tarihi geçmişinde önemli kısa başlıklar var: Mesela, 1204 yılında vuku bulan IV. Haçlı Seferi’nde Haçlı ordularının Konstantinopolis’ten önce ilk ayak bastıkları yerleşim yeriymiş. Sadece Ortodoks kilisesi olmasına rağmen Lâtin kumandanlar bu kiliseyi doldurup, büyük bir Te Deum ayini gerçekleştirmiş.

Sonra ise, Kırım Savaşı sırasında buraya yerleşen Fransızlar, 1856'da İstanbul'un üç fenerinden birisini Yeşilköy’e yapar. Ardından 1878 savaşı sonunda Ruslar Ayastefanos’ta karargâh kurar ve 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'nın sonuçlarını kayda geçiren Ayastefanos Antlaşması burada imzalanır.

Ölen Rus askerleri anısına 1895'te bir anıt dikilir. Anıtın iç duvarlarının süslemesi için Çar, saray ressamlarını 6 ay boyunca İstanbul’a göndermiştir. Dini tabloların yer aldığı görkemli anıt, 1. Dünya Savaşı’nda Rusya’ya savaş açılmasıyla 1914'te havaya uçurulur.

Doğu ile batıyı birleştiren topraklarımız büyük zenginliklerin üzerinde çok özel bir coğrafyada yer alıyor. Venedikli gondolcunun dediği gibi günün her saatini dolu dolu geçirebiliyor, nereye baksanız farklı kültürlerin izlerini görebiliyorsunuz.

Güzin Kutlu Tarhan / [email protected]

Kaynaklar:

https://www.adimadimistanbul.com
Yeşilköy Ayastefanos: Deniz Fenerinin Işığında, Turgay Tuna, 2006
Yeşilköy Muhtarlığı