Anılarımıza güvenebilir miyiz?

Öne Çıkanlar Yaşam Bilimleri
Anılarımıza güvenebilir miyiz?

Irvin’deki Kaliforniya Üniversitesi’nden psikolog Elizabeth Loftus, kendi anılarımıza temkinli yaklaşmamız gerektiğine dikkat çekiyor. İnsan belleğinin yanılgıya düşebileceğini araştırmalarıyla kanıtlayan Loftus, insanların hiç yaşanmamış olaylarla ilgili sahte anılar oluşturmalarının çok kolay olduğunu, bunun için yapılması gereken tek şeyin insanlardan sürekli olarak o anıları kafalarında canlandırmalarını istemek olduğunu ortaya koydu. Otuz yılı aşkın bir süredir adli davalarda bilirkişi olarak görev yapan Loftus’un görgü tanıklıklarının yanıltıcı olabileceğiyle ilgili çalışmaları, yalan haberlerin ortalıkta dolandığı, MeToo hareketinin patlak verdiği ve fotoğraf gibi görsel kaynaklar üzerinde oynamaların yapıldığı günümüzde yeniden önem kazandı.

Loftus, insanların belli bir olayla ilgili anılarında ayrıntıları çarpıtıp çarpıtmayacaklarını anlamak için yıllardır görgü tanıklığının güvenilirliğini sorguluyor. Ancak 1990’larda gerçekten yaşanma olasılığı oldukça düşük çocuk cinsel taciz olaylarında bir patlama olduğunda, Loftus, insanların hiç yaşanmamış olaylardan yepyeni anılar oluşturabileceklerini gözlemledi.

Elde edilen kanıtlar insanların birtakım gerçekliklerin yanı sıra, kendi duygularını anımsama konusunda da yanılabileceklerini gösteriyor. Loftus ve arkadaşları tarafından yapılan bir başka çalışmada deneklere zorlu bir görev verilerek bunun kendilerinde uyandırdığı kaygıyı belli bir puanla değerlendirmeleri istendi. Araştırmacılar kaygı düzeyini gerçekte 60 puan olarak değerlendiren deneklere verdikleri puanın 40 olduğunu söylediklerinde kaygı düzeylerinin azalmaya başladığına tanık oldular.


Loftus, belleğin böylesine güvenilmez oluşunun evrimsel bir nedeni olduğunu, yanlışlar belleğe sızdığında insanların bunları düzeltip anıları güncelleştirebileceklerini belirtiyor. Ayrıca, kimi zaman yanlışların kişinin kendisini daha iyi hissetmesine olanak tanıdığına ve bunların prestij-artırıcı bellek çarpıtmaları adıyla bilindiğine dikkat çekiyor. Loftus bunun en yaygın örneklerinden birinin de, kendilerinin iyi bir yurttaş olduklarını düşünen kişilerin oy vermemiş olsalar bile oy vermiş gibi davranmaları olduğunu dile getiriyor. Loftus, bu tür prestij-artırıcı bellek çarpıtmalarının başkaları tarafından anlaşılmadıkları sürece, çoğu zaman insanların kendilerini daha iyi hissetmelerine olanak tanıyan zararsız yanılsamalar olduğunu belirtiyor. Depresyon hastalarında bu tür yanılsamalara başkalarına kıyasla çok daha az tanık olunduğuna da parmak basan Loftus, bu kişilerin daha mutsuz, ancak çok daha akıllı olduklarını belirtiyor. Bu yalnızca bir korelasyon olduğu için depresyonun prestij-yükseltici bellek çarpıtmalarının eksikliğinden kaynaklanıp kaynaklanmadığı bilinmiyor. Ancak tüm bunlar anılarımızın güvenilmezliğinin olumlu bir yönü olabilir. Eğer bir bedel ödeniyorsa karşılığında elde edilen kazançlar da vardır.

Rita Urgan

Kaynak