Dünya yüzeyinin %70’i okyanuslardan oluşuyor, ancak ilk suyun tam olarak nereden geldiğine dair pek bir şey bilmiyoruz. Columbia Üniversitesi’nden astrobiyolog Caleb A. Scharf, bu gizemi aydınlatabilecek yeni bir bulguyu Scientific American’a yazdı.
Dünya’da kurak bir yer bulabilmek için bir hayli yol tepmeniz gerekiyor. Kaldı ki Güney Amerika’daki Atacama Platosu gibi bu tip kuru çöller bile ortalama olarak en az birkaç milimetre yıllık yağış alıyor. Yine de ortalamanın ne olduğunu henüz bilmediğimiz yerler var, çünkü oralara yıllardır yağmur yağmıyor. Şunu da bilmek gerekiyor ki eğer kullanışlı bir kütle spektrometresini bu tip çöllerde bir gezintiye çıkarırsanız, en azından birkaç atmosferik su molekülünü tespit etme olasılığınız var. Nereye giderseniz gidin su var.
Başka yerlere giderseniz de Dünya’nın su dolu bir gezegen olmadığını hayal etmek oldukça zorlaşıyor. Şu bildiğiniz hikâye: Dünya yüzeyinin %70’inden fazlası okyanuslarla kaplı ve yüzey suyunun kabaca %97’si bu okyanuslarda ve geriye kalanı ise tatlı su.
Dahası gezegen üzerinde ortalama olarak yılda yaklaşık 100 santimetrelik yağış gerçekleşiyor, ancak bu, yaklaşık 5,1x1018 santimetrekarelik bir toplam yüzey alanına karşılık geliyor. Başka bir deyişle, Dünya’da her yıl yaklaşık 510 trilyon metrik ton suyun buharlaştığını ve ardından yeniden çöktüğünü hesaplayabiliyoruz.
Fakat asıl mesele şu, tüm bu suyun ilk başta nereden geldiğini gerçekten bilmiyoruz. Uzun bir süredir, Dünya gibi kayalık bir gezegenin oluşumuna ilişkin kanımız, yaklaşık 4,5 milyar yıl önce iç Güneş Sistemi'ndeki nispeten kuru maddeden şiddetli, sıcak bir geçişi içeriyordu. Su, kuyrukluyıldızların donmuş dış Güneş Sistemi veya kayalık ama yine de uçucu yönden zengin meteoritik “infall” yoluyla sonradan ortaya çıkmış da olabilirdi. Ancak bu seçeneklerin, çeşitli nedenlerle tamamen haklı çıkarılmasının zor olduğu kanıtlandı. Örneğin kuyruklu yıldızlar, çoğu zaman (ancak her zaman değil) Dünya’daki suyla gördüklerimizle eşleşmeyen ve olası katkılarını sınırlayan döteryum konsantrasyonuna sahiptir. Benzer şekilde, su zengini kayalık göktaşı malzemesi - sözde karbonlu kondritler - de buradaki suyla izotopik farklılıklara sahip.
Aynı zamanda, Dünya’nın tamamını inşa etmek için temsili malzeme türü, enstatit kondrit denilen şeye çok benziyor gibi görünüyor. Enstatit kondrit parçaları halen Güneş Sistemi'nin içinde ve zaman zaman göktaşları olarak da düşüyor ama Dünya’nın su kaynağına dahil olamayacak kadar kuru oldukları düşünülüyordu.
Ancak bu kanı değişecek gibi. Piani ve meslektaşları tarafından Science’da yayımlanan son çalışmada, 13 enstatit kondrit göktaşı örneğinin bileşim analizi, beklenenden çok daha yüksek bir hidrojen içeriğini ortaya koyuyor. Araştırmacılar, bu bulgulardan yola çıkarak Dünya’yı oluşturan ilk gezegensel malzeme türünün, okyanuslarımızdaki mevcut su kütlesinin en az üç katı toplam başlangıç su içeriğiyle sonuçlanabileceğini iddia ediyor. Aynı malzeme, genç gezegenimize atmosferik nitrojenin başlangıç karışımını da sağlayabilirdi.
Bu olasılık, görece basitliği açısından son derece çekici: Sulu gezegenimiz, en başından beri kuyruklu yıldızlardan ve diğer dış Güneş Sistemi materyallerinden gelen küçük bir çiseleme dışında karmaşık bir evrime ihtiyaç duymadan, basit bir etkileşimle bu şekilde yaratılmış olabilirdi.
Bu fikir daha fazla bilimsel incelemeye dayansın ya da dayanmasın, sabah içtiğimiz bir bardak su veya aldığımız duş gibi hayatımızın parçası haline gelen en basit şeylerin bile aslında bildiğimiz her şeyin en derin kökenlerine açılan pencereler olduğuna dair güzel bir hatırlatma.
Batuhan Sarıcan / batusarican@gmail.com
Kaynak: https://www.scientificamerican.com/article/the-enduring-mystery-of-earths-water/