Salgın neler öğretti? COVID 19 sonrası nasıl bir dünya bizi bekliyor?

Koronavirus Öne Çıkanlar
Salgın neler öğretti? COVID 19 sonrası nasıl bir dünya bizi bekliyor?

Wuhan kentinde bir Çin’li viral pnömoni olduktan 4 ay sonra yeryüzünde 8 milyarı aşkın insan evlerinden çıkamaz oldu, hayat neredeyse durdu. Böylesine küresel bir tehditle insanoğlu daha önce muhtemelen karşılaşmadı. Evet daha fazla insanı etkileyen ve öldüren felaketler, savaşlar, depremler, salgınlar oldu kuşkusuz; ama bunlar kısmen lokalize kaldı ve çoğu coğrafyada insanlar felaketten etkilenmediler.

Oysa şimdi durum çok farklı. Önceden gelişmiş ülkelerin ve varlıklı, güçlü kişilerin bu tür felaketlerden bir şekilde kendilerini koruyacaklarına inanırdık. Bu kez öyle olmadı. En gelişmiş ekonomilere sahip ülkeleri; en güçlü, varlıklı, ünlü kişileri de etkiledi COVID-19 salgını. Sanırım şunu anladık: “Birimiz güvende değilsek, hiçbirimiz güvende değiliz, bugün yeryüzünde”.

Sürdürülebilir dünya


Bu kadar güvensiz, kırılgan bir dünyada yaşıyormuşuz. COVID-19 öncesi dünyamızda iyi gitmeyen şeyler vardı, bunları bazılarımız, bazen konuşuyorduk. Ama, bu kez soru çalışmadığımız yerden geldi ve çuvalladık. Geldiğimiz noktada, dünkü dünyanın sürdürülebilir olmadığı açığa çıktı.

Artık yeni bir dünya kurgulamamız gerekiyor. Bu kolay olmayacak, ama bunu beceremezsek; insanoğlunun gezegenimizdeki yaşamı bundan sonra hiç de kolay olmayacağa benziyor. Yani başarmak zorundayız.

Milyonlarca insanın bir arada yaşadığı metropollerin; toplu taşımacılığın; binlerce insanın katıldığı maçların, konserlerin, mitinglerin; insanların iç içe bulunduğu restoranların, kafelerin, alış veriş merkezlerinin, akıllı binaların, işyerlerinin; kalabalık caddelerin; vahşi hayvanların doğasına tecavüzün güvenli olmadığını hep birlikte gördük. Ama bunlardan geriye dönmemiz kolay olmayacak.

Ne olursa olsun eskisi gibi olmayacağı kesin. İnsanlar yaşadıklarını unutabilirler, ama hissettiklerini asla unutmazlar. Yeryüzünde 8 milyar insanın aylarca evlerinden çıkamayarak yaşadıkları kaygıyı, korkuyu, paniği hiç yaşamamış gibi davranacaklarını var saymak gerçekçi değil. Yaşadığımız sürecin, mutlaka bundan sonraki hayatımıza ciddi yansımaları olacaktır.

Neler değişecek?

Ya da daha ihtiyatlı olacak olursak, nelerin, nasıl değişmesi bekleniyor?

Bu tür salgınlara karşı uluslararası, küresel işbirliğine mi gidilecek, yoksa her ülkenin kendi kabuğuna çekilip, başının çaresine mi bakmaya çalışacağını göreceğiz. Bu salgında Avrupa Birliği gibi ideallerin nasıl bir anda külünün savrulduğunu gördük. Ülkelerin tıbbi cihaz ve malzeme söz konusu olduğunda nasıl bencilleşiverdiğini ve kuralları hiçe saydıklarını gözlemledik. Yaşananlar, her ülkenin bu tür felaketlerde başkalarına güvenemeyeceğini; kendi ayakları üzerinde durabilmesi gerektiğini gösterdi.

Sağlık sisteminin olası bir afet durumunu yönetebilecek esneklik ve kapasiteye sahip olması gerektiği anlaşıldı. Sağlık hizmetlerine erişilebilirliğin; sağlık hizmetlerinin kamu tarafından verilmesinin; herkesin ödediği pirimden bağımsız olarak eşit hizmet alabildiği nüfusun tümünü kapsayan kamu sağlık sigortacılığının önemi anlaşıldı. Ülkelerin sağlık sistemleri zor bir testten geçti. Bundan sonra sağlık sistemleri sorgulanacaktır ve ciddi değişimler beklenebilir.

Tarım, gıda, ilaç, tekstil (maske, önlük, tulum, vb), kimya sanayii (dezenfektan, hijyen ürünleri, vb), makine ve elektronik (mekanik ventilatör), tedarik zincirleri, kargo, taşımacılık ve lojistik, online pazarlama ve satış öne çıktı. Bu sektörlere yatırımlar artacaktır.

Eğitimli ve deneyimli sağlık çalışanlarına; acil, enfeksiyon, mikrobiyoloji, göğüs hastalıkları, yoğun bakım ve epidemiyoloji alanlarında yeterli nitelik ve sayıda ekiplere; hızlı ve çok sayıda test yapabilecek donanımlı ve deneyimli laboratuvarlara; yüksek teknolojik donanıma sahip yoğun bakım ünitelerine; nitelikli hastane yataklarına ihtiyacımızı gördük. Bundan sonra sağlıkta öncelikler ve planlamaların bu gözlemlere uygun şekilde olması beklenebilir.

Krizi yönetme becerisi

Kriz dönemlerinde tehdidi ciddiye alan, doğru öngörülerde bulunabilen, hızlı karar alabilen, elini çabuk tutabilen ve salgını kontrol altında tutabilen yönetimler başarılı olurken; ağırdan alan, tehdidi küçümseyen, ateş bacayı sarmadan adım atmayan, salgının kontrol ettiği yönetimler ise sınıfta kaldılar. Krizden sonra büyük olasılıkla bu politikalar ile sonuçları sorgulanacaktır.

Komplo teorilerine hiç prim vermeyen kişilerin bile duymazdan gelemediği söylentiler aldı başını gidiyor. Salgının dünyayı yeniden dizayn etmek ve insanı ehlileştirmek için oluşturulduğuna inananlar var.

Sosyal mesafe kavramını duymayan kalmadı. Bundan sonra insanlar günlük yaşamlarında sosyal mesafeyi koruyamadıkları ortamlarda kendilerini güvende ve rahat hissetmeyeceklerdir. Değişen tüketici talepleriyle işletmeler, mağazalar, iş yerleri, fabrikalar, restoran ve kafeler, eğlence yerleri gibi mekanların yapısal ve operasyonel olarak kendilerini yeniden düzenlemeleri gerekeceğini düşünebiliriz.

Hijyen, dezenfeksiyon konusu da buna benzer olarak vazgeçilmez olacak. Restoran, kafe ve barlarda önünüze konan tabağın, bardağın, servis edilen yiyecek ve içeceğin bir başkasının damlacığını içermediğinden nasıl emin olabileceğiz? Bu kuşku yeme içme davranışlarımızı radikal olarak değiştirebilir.

Bizi güvenli olan evlerimizden dünyaya bağlayan dijital ortamın önemi artacak. Bilgi, mesaj, görsel paylaşım platformları, online toplantılara olanak sağlayan ortamlar iyice yoğunlaşacak. Online satışlar, home-ofis çalışma öne çıkacak. Ancak sosyal medyadaki dezenformasyon, bilgi kirliliğinin bu tür kriz ortamlarındaki yıkıcı etkilerinin nasıl kontrol edileceği hususunda arayışlar hızlanabilir.

Aklın, bilimin, uzmanlığın önemi

Ekonomide ağır bir durgunluk, işsizlik ve bunun sosyal sonuçları bizi bekliyor. Nelerin vazgeçilmez olduğunu ve kimlerin dünyayı ayakta tuttuğunu görmüş olduk. Vazgeçilebilecek olanların işi zorlaşacak. Ekonominin yeniden yazılması gerekebilir. Kaynakların kullanımında öncelikler değişebilir ve bu durum ciddi krizler ve aynı zamanda fırsatlar yaratabilir.

Pandemide bile hayatın devamı için çalışmaya üretmeye devam eden sağlıkçılar, güvenlikçiler, gıda, tarım, nakliye ve kargo çalışanları, elektriğimizi, suyumuzu, doğal gazımızı sağlayanlar, çöpümüzü alan emekçilerimizin değerlerinin bilinmesi güzel olurdu.

Aklın, bilimin, uzmanlığın önemi anlaşıldı. İnsanlar iş ciddiye binince aktara, çorbacıya, yaşam koçuna değil; ancak hastaneye, laboratuvara, hekime, ilaca ve aşıya güvenebileceklerini anladılar. Bundan sonra kelle paçacıların işi zor. Her aklına geleni sorumsuzca konuşan, uzmanı olmadığı alanlarda herkese ahkam kesen kişilerin, kamuoyu karşısındaki beyanlarından dolayı sorumluluk duyacağı, verdikleri zararın tazmin edileceği süreçler tanımlanabilir.

Velhasıl, COVID-19 sonrasında daha güvenli, daha yaşanabilir ve sürdürülebilir bir dünyayı kurgulamamız gerekecek.

Prof. Dr. Tevfik Özlü / [email protected]
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı

Bu yazı HBT'nin 217. sayısında yayınlanmıştır.