Terörizm Bilimi: Avrupa’da cihat eylemlerinin içyüzü, 5 nokta

Öne Çıkanlar Toplum
Terörizm Bilimi: Avrupa’da cihat eylemlerinin içyüzü, 5 nokta

Dünyanın ünlü bilim dergisi Nature, 2 Aralık tarihli sayısında “terörizm bilimi” başlığı altında ilginç yazı yayımladı: “Terörizm incelenmesi güç bir konu, ancak araştırmacılar günümüzün aşırı İslamcı oluşumundan bu konuda birtakım ipuçlarına ulaştılar..” yazıda özetle şu düşünceler dile geldi.

Sonuçlar:

* Din tetikleyici bir unsur değil
* Ortak zemin: kin
* Terörizm tutukevlerinde türüyor
* Terörü ‘girişimciler’ körüklüyor
* Molenbeek Avrupa’nın terörist merkezi değil


13 Kasım tarihinde 130 kişinin ölümüne 350’den çok kişinin yaralanmasına yol açan Paris’teki terör saldırılarının ardından Fransa Bilimsel Araştırmalar Ulusal Merkezi’nin (CNRS) başkanı Alain Fuchs terörizm konusunun bilimsel araştırmalara açılması yönünde bir çağrıda bulundu. Fuchs, bilimin terör konusunun çözümlenmesine olanak tanıyacak yeni ufuklar açabileceğine de dikkat çekti.

Kısaca IŞİD olarak bilinen Irak-Şam İslam Devleti adlı terör örgütü bu yıl Tunus, Lübnan, Bangladeş ve daha başka ülkelerde, (Bu arada daha sonra Türkiye’ de tabii!) ölümcül saldırılar gerçekleştirdi ve Sina Yarımadası’nda bir Rus uçağını düşürdü. Ancak binlerce Avrupalının ülkelerini terk ederek çatışma bölgelerindeki İslamcı gruplara katılmaları ve bunların eğitimden geçerek başka saldırıları gerçekleştirmek üzere geri dönebilecekleri çekincesi, Avrupa’da ciddi bir gerginlik yaratıyor.

Terörizmin içyüzünü araştıran bilim insanları son dönemlerde terör saldırılarına katılan ya da bu tür eylemleri tasarlayan, evini terk edip IŞİD’e katılan, ya da cihatçı olmak istediklerinden kuşkulanılan kişilerin yaşam öykülerinden yola çıkarak, Avrupa’da insanların hangi yaşta köktenci bir anlayışı benimsediklerini anlamaya çalışıyorlar.

Toplumbilim, siyasal bilimler, insanbilim ve ruhbilim uzmanlarından oluşan bu araştırmacılar polis, yargı organları ve kitle iletişim araçlarından, kimi zaman da karşılıklı görüşmelerden elde edilen bilgilerden yararlanıyor. Bu süreçte tutukevlerinde ve insanların toplumsal yaşamdan uzak kaldıkları yoksunluk bölgelerinde etkili unsurları da dikkate alıyorlar. Aşağıda bu çalışmalardan elde edilen birtakım ipuçları yer alıyor.

Din tetikleyici bir unsur değil

Avrupa’da cihat eylemlerinin giderek tırmanışa geçmesi anakarada genelde Müslümanların köktenleştikleri yönünde bir tasarlama yapılmasına neden oldu. Ne var ki, araştırmalar aşırı uçta görüşlere sahip olan bu kişilerin büyük bir çoğunluğunun ya durup dururken İslam dinini benimseyen, ya da din değiştirip İslami herhangi bir altyapıdan yoksun kişiler olduklarına işaret ediyor.

Floransa yakınlarındaki İtalya Avrupa Üniversitesi Enstitüsü siyasal İslam ve Orta Doğu uzmanlarından Olivier Roy her dört Fransız cihatçıdan birinin dinini değiştirdiğine dikkat çekiyor. Konuyla ilgili bu son araştırmanın özeti 18-19 Kasım tarihlerinde Alman Federal Kriminal Polis Bürosu tarafından Mainz kentinde düzenlenen konferans kapsamında kamuya sunuldu.

Cihat eylemcilerini ve dış politikaları araştıran Belçika Ghent Üniversitesi siyasal bilimler bölümü başkanı Rik Coolsaet geçtiğimiz yıl Suriye’de çatışmalara katıldıktan sonra terörizm suçlamasıyla cezaevine atılan Britanyalı iki genç adamın daha önce internetten Islam for Dummies (Budalalar için İslam) ve The Koran for Dummies kitaplarını sipariş verdiklerine dikkat çekiyor.

Ortak zemin kin

Avrupa’da insanların nasıl köktenleştikleri konusunda bir genelleme yapmak güç. Mainz konferansı kapsamında Roy, aşırı uçta görüşlere sahip kişilerin parçalanmış ailelerden ya da yoksunluk içindeki bölgelerden geldiklerini, eğitimsiz ve işsiz olduklarını belirtiyor.

Bunların çok azı iyi bir eğitimden geçmiş, meslek sahibi ve orta sınıf bir yaşam biçimini sürdüren kişilerden oluşuyor. Kimileri de ilişkilerini dengeli bir biçimde sürdüren ve küçük çocukları olan kişiler. Roy’a göre, aşırı uçlarda görüşlere sahip olan kişilerin ortak noktasını görünürde topluma yönelik bir kin ya da onları şiddet içerikli bir mutluluğa iten narsistik düzeyde bir tanınma gereksinimi oluşturuyor.

Paris’teki Toplumsal Bilimler Gelişkin Araştırmalar Okulu’nda görevli olan CNRS araştırmacılarından Farhad Khosrokhavar toplumsal unsurların bu türde bir gerilim ve bastırılmışlık duygusuna katkıda bulunabileceğine inanıyor.

Khosrokhavar genelde “damgalanmış, dışlanmış ve ikinci sınıf vatandaş yerine konan” Avrupalı aşırılıkçı ve teröristlerin hemen hemen tümünün ikinci ya da üçüncü kuşak göçmenlerden oluştuğunu belirtiyor, ancak yaklaşık 2013 yılından bu yana Suriye’de savaşa katılmak üzere ülkelerini terk edenler arasında orta sınıf gençliğin eskisine kıyasla giderek daha büyük bir yere sahip olduklarına da dikkat çekiyor.

Terörizm tutukevlerinde türüyor

Terörizm ile tutukevleri arasındaki bağlantı bu yıl vurgulandı. Ocak ayında Paris’te Charlie Hebdo adlı hiciv dergisine ve bir koşer süpermarketine yönelik saldırıları gerçekleştiren üç teröristin yanı sıra, 13 Kasım saldırılarını gerçekleştirenlerin bir bölümü de daha önce çeşitli suçlardan ötürü cezaevinde yatmış kişilerdi.

Fransa’nın 4 büyük tutukevindeki görevliler ve, aralarında terör suçundan yargılanan 15 kişinin de olduğu, tutuklulardan oluşan 160 kişiyle yıllardır görüşmeler yapan Khosrokhavar, demir parmaklıklar ardında geçirilen sürenin çoğu zaman köktenleşme sürecinde son derece önemli bir rol oynadığını belirtiyor. Tutukluların bu süre içinde genellikle radikal İslamcı gruplar ve terör çetelerinin etkisi altında kaldıklarını-ve bunlarla kalıcı bağlar oluşturduklarını da dile getiriyor.

Terörü ‘girişimciler’ körüklüyor

Norveç Savunma Araştırmaları Kurumu terörizm uzmanlarından Petter Nesser, Avrupa’da cihat eylemlerine bulaşanların büyük bir bölümünün –yaşamlarının buhranlı dönemlerinde çete üyesi arkadaşları ya da akrabalarının aracılığıyla militan şebekelere katılan “uyumsuz ve başıboş” kişilerden oluştuğunu belirtiyor.

Gelgelelim, Nesser terör eylemlerinde asıl etkili unsurun çok daha küçük sayıdaki “girişimciler” olduğuna dikkat çekiyor. Bu deneyimli ve ideolojik dürtülerle devinime geçen eylemciler hem Avrupa çapındaki aşırı görüşlü gruplar, hem de çatışma bölgelerindeki silahlı gruplarla bağlantılı olan ulusaşırı terörist ağların bir bölümünü oluşturuyorlar. İşe alma ve eğitme yoluyla sisteme karşı çıkan azınlığa yapı ve düzen sağlayan onlar oluyor.

Molenbeek Avrupa’nın terörist merkezi değil

Son Paris saldırılarına katılan eylemcilerin ve Avrupa’da daha önce gerçekleştirilen saldırılara karışan kişilerin birçoğu, Müslüman nüfusun ve özellikle de Fas kökenlilerin yoğunlukta olduğu, Brüksel’in Molenbeek bölgesinde yaşamış kişilerdi.

Bu durum kimi politikacıların ve basın kuruluşlarının Molenbeek’e Avrupa’nın terör merkezi yaftasını yapıştırmalarına- ve toplumsal yoksunluk ya da Müslümanların uyum sağlama konusundaki gözle görülür yoksunlukları gibi unsurların sorumlu tutulmasına neden oldu.

Nesser bu tavrın “son derece yanıltıcı” olduğunu belirtiyor ve Avrupa’da cihatçı sıcak bölgelerin yoksul varoşlardan, üniversitelere, okullara ve cezaevlerine uzanan çok geniş bir kesimde ortaya çıktığına dikkat çekiyor. Nesser herhangi bir yerde cihat akımının tırmanmasında etkili olan en temel unsurun cihatçı girişimcilerin yeterli sayıya ulaşması olduğuna inanıyor.

Nesser’e göre, Molenbeek’e odaklanılması Avrupa’da cihatçılığın ulusaşırı olduğu ve bu akımın asıl sorumlularının silahlı çatışmalar ve bu çatışmalara katılan militan gruplar olduğu gerçeğini karartıyor. Nesser aynı zamanda bunun “Belçika’nın söz konusu varoş bölgesinde yaşayan insanlara yönelik son derece haksız ve küçük düşürücü bir yaklaşım” olduğuna da dikkat çekiyor.