Aziz Sancar: Kanser ilacı da vücut saatine göre

Orhan Bursalı
Aziz Sancar: Kanser ilacı da vücut saatine göre

Aziz Hoca ile Anıtkabir dönüşü Büyük Ankara Oteli’nin lobisinde sakin bir köşede konuşuyoruz. Sancar’a Türkiye’den yapılan yoğun davetler meselesini açıyorum öncelikle. "Bak, böyle bir davet var" diyerek gönderdiklerim dahil, çağrılara yanıt veremiyor. Beni araya koyanlara diyorum ki; "Kendiniz başvurun, Aziz Bey beni araya koyduğunuza sinirleniyor olabilir. Ama çok davet alıyor, büyük olasılıkla ya yanıt vermeyecek ya nazikçe gelmeyeceğini söyleyecek..."

Türkiye’den o kadar çağrı yapılıyor sana, ama gelmiyorsun, peki başka yerlere gidiyor musun? Bildiğim kadar Nobel ödüllü bilimcilere konuşmaları karşılığında üstelik iyi bir telif ücreti de ödüyor veya öneriyorlar... Senin durumun nedir?

Sancar: Türkiye’den de her gün gel konuş daveti geliyor. Şimdi düşün, hayatım Türkiye’de davetten davete koşmakla geçecek. Ben ne yapayım, laboratuvarımı kapatayım ve araştırma hayatımı sonlandırayım mı? Mümkün değil, çok önemli çalışmalarım var. Üniversitelerden ve öğrencilerden gelen davetleri reddetmek zor oluyor. Hayır diyemeyeceğim için yanıt da veremiyorum pek çoğuna. Her gün davet edenlerle yazışmanın da ne kadar zaman alacağını tahmin edersin. ABD’ye gelen Türkler'den bazısı çat kapı geliyor, randevu falan yok, onlara da durmadan zaman ayırmam bazen tüm günümü öldürüyor. Fakat bir şey de diyemiyorum, çünkü Nobel’i Ata’ya, ülkeye armağan etmem büyük ilgi yarattı ve benimle iletişim içinde olmak istiyorlar; onlar da haklı. Amacım Türkiye ve Türk dünyasının bilimde öne geçmesine katkıda bulunmak.


Söze karışıyorum: Türkiye başarıya aç. Millet, içinden çıkan, büyük bir başarıya imza atmış, üstelik kendini ülkesiyle özdeşleştiren Sancar’ı bağrına basmış, tepe tepe kullanmak istiyor. Nobel kazanmış 3-5 bilimcimiz olsa durum farklı olabilirdi.

Sancar sözüne devam ediyor: Amerika’dan, Avrupa’dan ve dünyanın çeşitli ülkelerinden de davetler geliyor. Günde ortalama iki davet. Bunlara da gitmiyorum. Bu davetli konuşmalara 10 ila 20 bin dolar telif öneriyorlar. Ama hiçbirine gitmedim.

Neden? Kurduğun vakfın Türk Kültür Evi projesi için paraya ihtiyacı var, oraya destek olmaz mı?

Sancar: Vakfın başında bu işlerle ilgilenen eşim Gwen ve diğer arkadaşlar var, bu onların işi. Benim de esas işim bilimsel çalışmalarımı sürdürmek. Bu davetlere icabet etsem, laboratuvardaki çalışmalarım aksar. Bölünürüm...

Bak sana ne diyeceğim, Çin’e davet ettiler, konuşma başı 45 bin dolardan çeşitli üniversitelerde 10 konuşma önerdiler. Henüz evet demedim, belki bu daveti, paranın kız öğrenciler ve böyle amaçlarda kullanılması için bir kereliğine kabul ederim. Ama esas olarak Türk devletlerinden ve KKTC’den başka bir yere gitmeme kararım var. Konferans hakkımı Türk cumhuriyetlerine ayırdım. Onlarla aramızda para meselesi yok.

En son nereye gittin?

2017 Haziranı'nda Azerbaycan'a gittim. 2018 Nisanı'nda Kazakistan, Kırgızistan ve KKTC’ye gittim. Kırgızistan Başkanı davet etti, "Aziz Bey Türk Cumhuriyetleri diyor, Türk Birliği diyor, gelsin bir konuşalım ne demek istiyor" diye. Sohbet ettik. Kırgızistan bu ülkelerin en yoksulu. Konferans verdim... Laboratuvarımda Türkiye’den, Doğu Türkistan eyaletinden, Azerbaycan’dan asistanlarım var. Başarılı araştırmacılar benim yanımda yetişiyorlar, ülkelerine dönüp bilim yapsınlar istiyorum. Türkiye ve Türk kökenli cumhuriyetlerde bilim hızla gelişmeli...

Orta Asya'da Türkler ve bilim

Aziz Hoca ile bilim tarihi üzerine sohbete dalıyoruz. İslamın bilimde Altın Çağı sohbetin merkezinde. Yeni bir kitaptan bahsediyor; Prof. Frederick Starr’ın Lost Enlightenment: Central Asia’s Golden Age from the Arab Conquest to Tamerlane (Kayıp Aydınlanma: Arap Fethinden Timurlenk’e Orta Asya’nın Altın Çağı). Genel anlamda İslam'ın Altın Çağı olarak nitelendirdiğimiz 800-1200 yıllarında doğuda bilim patlamasını inceliyor kitap: "İslam denince sanılıyor ki Araplar bunu gerçekleştirdi, oysa bu patlamayı Orta Asya’da, Özbekistan’da, İran’da bilimciler gerçekleştirdi ve Arapça o tarihte entelektüellerin yazma, konuşma dili olduğu için, bu patlama Araplara mal edilir, oysa bu bilimcilerin birçoğu Orta Asya Türk kökenlidir". Mesela İbn'i Sina, Harezmi, Buhari Özbekistan’da, Farabi Kazakistan’da, Gazali İran’da yaşıyor ve kökenleri Arap değil... Kitapta 400 kadar bilim insanı ve katkıları var.

Yeni bir ufuk açıyor

Sancar: Araplar'ın bilime çok katkısı olmuştur ve bu çağda bile en saydığım bilim insanlarından biri Mısırlı Ahmed Zewail’dir. Onun geliştirdiği femtochemistry yöntemini kullanarak en güzel çalışmalarımdan birini yaptım. Zewail 1999’da Nobel Kimya Ödülü’nü tek başına kazandı ve iki yıl önce vefat etti.

Sancar’ın yüzü gülüyor anlatırken. Türk cumhuriyetlerinde bilimin vaktiyle parlak durumu yeni bir ufuk açıyor bakışında. İşin içinde Türkler var diyor, bugüne kadar bu tür iddialara çok da inanarak yaklaşmazdım, fakat bu kitap çok ciddi ve Orta Asya’yı iyi bilen bir bilim insanı inceliyor durumu. Starr, Princeton Üniversitesi’nin de Rektörü...

Diyorum ki: Bilim bir zamanlar Batı’nın malı değildi, büyük uygarlıklar bir yerde çakılı kalmıyor, uzun döngülerle yeryüzünü dolaşıyor. Ama bugünkü bilim Batı uygarlığı damgalı. Şüphesiz ki Orta Asya, Hindistan, İran’da yeşeren bilimi devralıyorlar, Ege ve Anadolu uygarlığından öğreniyorlar, bunların üzerine inşa ediyorlar bugünü.

Aziz Hoca sözü alıyor: Çin’de bilim yeniden yükseliyor, üstelik büyük bir hızla. İlk kez bilimsel yayınlarda ABD’yi yakaladılar. Benim laboratuvarımda çok Çinli araştırmacı var. Çok çalışkanlar ve başarılılar. Öğrenci olimpiyatlarında Amerikalıların kurduğu en iyi öğrenci kimya takımının beşi de Çinli! Aralarında aslen Amerikalı yok! Bu öğrencilerin çoğu ülkesine dönecek ve Çin bilimini yükseltecekler.

Orta Asya’daki bilimin altın çağında Çin de altın çağını yaşıyordu. Ama hem Çin geriledi hem de Türkler. Bak aklıma geldi: Çin ilk Nobel bilim ödülünü benimle birlikte 2015’te kazandı. Çinli bilimciler gelecek 20 yılda 10 tane Nobel alırlar. Tabii Nobel’in yanı sıra büyük başarılara imza atacaklar.

Çin Batı ile, Amerika ile yarışıyor, ama biz yarışmıyoruz diyorum. Konu geliyor Türkiye’de bilime ve Türkiye’nin bilim politikasına. Fakat bu konuyu yarın yazacağım. Sancar önemli şeyler söylüyor.

Kanserde neler oluyor?

Sancar, kanser üzerinde çalışıyor. Kanser ilaçlarının etkisi ile insanın biyolojik saat ritmi arasındaki ilişkiyi araştırmada yeni bilgiler üretiyorlar. Bu konuda yeni çalışmaları var. Özellikle ünlü kanser ilacı Cisplatin’i kullanıyorlar. Bu ilaç kanser hücrelerini öldürüyor ama hem DNA’ya zarar veriyor hem de başka ciddi yan etkileri var. Hangi zaman diliminde alınmalı ki bu ilacın iyileştirici etkisi artsın veya zehirleyici etkisi azalsın?

Son yayınlarında, bu amaçla, fare böbrek ve karaciğerinde, Cisplatin kanser ilacının yarattığı DNA hasarının onarımında, biyolojik saat zamanının etkisini test ettiler. Genom onarımının iki biyolojik saat tarafından kontrol edildiğini gördüler. Genel onarımın en çok etkin olduğu zamanları, çoğu kanserin hatalı sirkadiyen ritmlerini saptadılar ve ilacın zamanlanmış dozu ile yapılacak yeni araştırmanın, ilacın sağlıklı dokudaki hasarı azaltabileceğini ve tedavi indeksini geliştirebileceğini gördüler.

Sancar’a soruyorum: Peki bu çalışma nasıl ilerliyor?

Henüz bilimsel dergilere göndermedikleri için yazılmasını istemediği, ulaştıkları çok önemli bulgulara işaret ediyor. Model farelerde gerçekleştirdikleri insan kalınbağırsak kanserinde keşfettikleri, eğer pek çok kanser türünde de doğrulanırsa, kanser ve biyolojik ritim ilişkisinde yepyeni bir aşamaya ulaşacaklar ve bu bulgu büyük ses getirecek. Bu araştırma sonucunun resmen açıklanmasını bekliyoruz.

Çok yavaş ilerliyor

Bilimin mesela kanser konusunda her yıl 6 milyar doların üzerinde para harcamasına rağmen, onlarca yıldır kesin bir çözüm üretemediğinden hareketle, fikrini soruyorum. Diyor ki, bilim adım adım ilerliyor, taş üzerine taş konarak... Öyle büyük paradigma değişiklikleriyle büyük devrimsel çözümlerle sorunun halledileceğini düşünmüyorum. Çünkü moleküler ve genetik düzeyde anlaşılması gereken daha çok konu var. Bak, yeni yöntemler keşfediliyor ve bu yöntemler çalışmalara büyük hız kazandırıyor...

Sancar’ın yeni yöntemleri hemen kullanma yeteneğini bildiğimden, genetik müdahalelerde çok hızlı sonuçlar veren mesela CRISPR-Cas9 yöntemini laboratuvarında kullanmaya başladığını öğreniyorum.

Orhan Bursalı

*Bu yazı, 27 Ağustos 2018 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanmıştır.


Orhan Bursalı