Bilim-Teknolojide “Yeni Normal”

Ali Akurgal Y
Bilim-Teknolojide “Yeni Normal”

COVİD-19 yaşamımıza girdiğinde önce bir içe kapanma sonra da “yeni normal” diye adlandırılan yaşam tarzına geçtik. Elbette, aramızda henüz ağız ve burunu kapatacak maske ile boyna asılan muska arasındaki farkı kavramamış olanlar var. Kavramayınca, yeni normal oluyor eski normal.

Bilim ve teknolojide
İhtiyaç duyup da bulamadığımız tıbbi koruyucu malzeme için ilk tepkimiz, “bunları yerli üretelim” oldu. Ürettik de. Bunlardan yurt dışına sattığımız hattâ bağışladığımız da oldu. Ama iş aşı veya ilaç araştırmasına geldiğinde durumun farklı olduğunu gördük. ABD’de Almanya’da İngiltere’de yapılan aşı araştırmalarından bilgi ve deneyim olarak yararlanmadan sırf Türkiye’de elde edilen bilgi ile aşı yapmaya koyulsak, belki gene başarılı olacağız ama çok daha uzun zamanda.

İşte bu noktada derin bir soru çıkıyor karşımıza: “Yeni normalde bilimi kendimize saklayabilir miyiz?”. Düşüncem bunu yapmanın hem mantığının hem de olanağının pek bulunmadığı yönünde. Öyleyse, eski normale devam: Bilim evrensel. Geliştirildikçe paylaşılacak, dünyanın her yerinden bu kartopuna ufak eklemeler ile yuvarlandıkça büyüyecek. Sonunda birileri bu “yeterli büyüklüğe gelmiş olan kartopu”ndan bir teknoloji çıkartıp onu ticâri boyuta taşıyacak.


O birileri biz olabilir miyiz?
Bu iş için deneyimli insanlar tarafından iyi yapılanmış kuvvetli ve zengin bir mühendis kadrosuna ihtiyaç duyulur. Türkiye’de deneyimliler ile kuvvetlileri, zengin bir kadroda bir araya getirebilmek çoğu zaman mümkün olmuyor. Bunun istisnası, geçen yazımda değinmiştim, savunma sanayii.

Peki başka alanlarda olması için ne yapmak gerek? İlk cümleye geri dönüyoruz: Kuvvetli mühendislerden yeterincesini, deneyimli insanlar tarafından yapılandırılmış bir örgütte bir araya getirmek. Aslında tek başına bu da yeterli değil. Bunu tam zamanında yapmalıyız. Erken yapınca, teknoloji küvözde kalır, gecikirseniz de siz yapana kadar başkası yapar, siz baka kalırsınız.

Zengin kadro ve iyi yapılanma ise, bilimden sonuç alıp işe başladığınızda, başkalarından önce teknolojiye ve ticari sonuca ulaşmak için gereklidir. Sorunun yanıtı, “evet, o birileri biz olabiliriz”, yeter ki deneyim, yapılanma, kuvvetli ve zengin kadro vaktinde işe koyulsun.

Yoksa?
Gene ilklere imza atabiliriz. Atıyoruz da, ama büyük ölçekli işlerde değil küçük ölçekli işlerde. Söz gelişi, Bursa’daki Vemus şirketinde Mustafa Dayanıklı elektronik şifreli kilitler üretir. Bu çok özel bir tasarım, normal kullanımda bir düğme pil ile seneler boyu çalışabilmektedir. Bu nedenle de en çok soyunma dolaplarında kullanılmaktadır. Benzer Çin mallarına göre daha yüksek bedelli olmasına karşılık sık sık pil değiştirme zorunluğu olmadığından tercih edilmektedir.

Tümüyle yerli akıl gücü ürünü olan bu çalışma, küçük ama yüksek teknolojili bir üründür. Çok arzu ederdim ki, tüm bavul üreticilerimiz, bu kilitten kullansınlar. Hattâ kadın-erkek, el çantalarında da kullanılsın.

Peki, ticarileşme?
Mustafa bey, Çin’de olsaydı, hemen bir çip tasarımcısına gider bu iş için özgün bir çip yaptırır, maliyetini aşağı çekerdi. Türkiye’de de bu olanağı gene var ama hem pahalı hem de miktarlı satış için pazarı yok. Bu nedenle hepsi ithal malzeme ile yapıyor ürünlerini. Konuya bakan ekonomistler mutlaka biliyorlardır, böyle bir ürün Çin’de olsaydı, özgün çipi ve iç pazarda miktarlı satışı için kim bilir ne devlet desteği alırdı?

Demek ki, ticarileşmede de ülke olarak yeterince birikiminiz yoksa, yerli olamıyorsunuz, o alanda da eski normale devam sonucu çıkıyor.

Birçok alanda yeni normal oluyor eski normal. Karşımıza hep deneyim, birikim, yapılanma, nicelikli ve nitelikli insan yapısı çıkıyor. İşimiz zor.

Ali Akurgal / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 222. sayısında yayımlanmıştır.


Batuhan Sarıcan