Güncel bilgisizlik ve nedenleri üzerine

Doğan Kuban
Güncel bilgisizlik ve nedenleri üzerine

Yurtdışında okuyanların sayısı da çok fazla! Oysa bu konudaki sorunlar ülkenin geleceğini had safhada tehdit ediyor; bu çok tehlikeli bir durum!

Okullarda yeni eğitim programlarının geliştirilmesi gerekiyor. Teknoloji ve ona bağlı, daha birinci sınıfta başlayacak öğretim programları geliştirilmeli. Teknoloji eğitimi için sınavla yetenek tespiti yapılmalı. Çocukların yeteneklerinde, sadece ailenin ekonomik durumu değil, yaşamsal çevrede küçükken edindiği bilgi ve davranışlar da etkili. Bugünkü sosyal yapı fırsat eşitliğine olanak vermiyor, ki bu uzun vadede gerçek bir dinamit etkisi yapacaktır.

Başımızdaki tehlikeler


Bugün başımızda çok büyük tehlikeler dolaşıyor. Büyüklü küçüklü politik yamyamların, bilmedikleri ya/ya da söylemedikleri şey, bu çağda savaşın tasavvur edilemeyecek kadar ağır sonuçlarının olması. Savaş, bizim boyuttaki devletlerde, hiç bilmediğimiz, tanımadığımız koşullar yaratabilir, deprem de öyle. Korkmanın bir anlamı yok. Ancak çağdaş eğitim ve öğretimle bize gerekli olanın doğasını öğrenebiliriz ve olacaklara hazırlanabiliriz, yapabileceğimiz oranda!

Maalesef modern dünyanın belalarını ancak Cumhuriyet dönemiyle sistematik olarak anlamaya, anlamaya çalışmaya başladık. Osmanlı’nın Rönesans’ı tümüyle ıskalamasının, bunun önemli sonuçlarından biri olduğunu teslim edelim.

Tarihimizde, Fatih dışında dünyadan haberli sultan sayısı çok az. Fatih döneminde kiliseler tümüyle açılsa da Hıristıyanlardan oluşan nüfus da Rönesans’a kapısını açmamıştı. Bizans İmparatorluğu’nun dışladığı Rönesans taraftarları ya yurtdışına kaçmışlar ya da öldürülmüşlerdi. Şam sarayında danışmanlık eden bir ikonoklast papazın etkisi mesela resim yasağı, Peygamber’in Hadis-i Sahihi arasında olmadığı halde Osmanlı pratiğine girmiştir. Resmin Avrupa kültürüne sağladığı büyük kültürel açılım Osmanlı devletinin kapılarından girememiştir.

Rönesans’ı ıskalamak

Rönesans, kendinden önceki bir kaç yüzyıl süren Gotik üslubun bütün program ve tekniklerinin mirasçısıdır; Roma çağının Grek kökenli toplum düşünce ve insan özgürlüğü kavramlarını Sokrat, Platon, Aristo gibi filozoflardan öğrenmiş ve onlar üzerine daha ileri uygulamalar geliştirmiş, dünya tarihinin en etkili kültür çağıdır.

Etkisi günümüze kadar sürmüştür. Avrupa’nın bugün ulaştığı uygarlığın felsefe ve sanatın temeli olarak tarihin en güçlü değişim aşamalarından en iyi bilinenidir.

Türkler ise Rönesans ile ilgili bir kitap okumuş olsa bile, Rönesans’ın kentsel çevresini tanımamış, insan kavramına hümanistler gibi yaklaşmamış, Rönesans sanatını resim ya da heykel olarak görmemiş, Tanrıyı bir insan olarak algılamayı aklından hiç geçirmemiştir. Bu nedenle Michelangelo’nun San Pietro kilisesindeki ‘Pieta’ heykelinin içeriğinin arkasındaki hümanist Rönesans sanatının, Hıristiyan inancı ile İslam inancı arasında, Tanrı kavramının büyük farkından ileri gelen sonuçları kolayca kavrayamaz.

Uygarlık birikimini Avrupalılar gibi algılamayan İstanbullu ile bir Floransalı, o zaman da birbirlerinden farklı çevrelerde yaşıyorlardı ve hâlâ yaşıyorlar.

Rönesans 15. yüzyılda var edilirken, bir sanat üslubu olarak 20. yılın ortalarına kadar etkili olmuştur. İtalyanlar kendilerini Romanın mirasçısı olarak görürler. Sokrat, Eflatun ve Aristo gibi filozofları felsefi düşüncenin temeli kabul ederler. Bu nedenle kendi çağlarını (Rinashimento) ‘Yeniden Doğuş’ olarak adlandırmışlardır. Hümanizma buna paralel bir kavramdır.

İtalyanlara kalmış toprakların en büyük parçasını ele geçirmek için kanlı iç savaşlar verilmiştir. Bu bir yanda cinayetler, savaşlar. condottieri’ler, öte yanda aristokratların sanatçılara ısmarladıkları heykeller, tablolar, dönemin, trajik ve romantik yaşamını yansıtırlar.

Bu koşullarda Rönesans sanatının toplum içinde, bugün söz konusu olmayan bir yeri vardı. Bunu Leonardo da Vinci, Michelangelo gibi sanatçıların yaşamlarından biliyoruz. Bu çocukluktan başlayan bir sanat ordusudur.

Bu kadar önemli sanatçı arasında, tek bir bilim adamı vardır: Galileo Galilei.

Entelektüel süreklilik

Bu makalede amaç İtalyan Rönesansı’nın antik bilgi ile kurduğu entelektüel sürekliliğin ve hümanizma kavramının Avrupa entelektüel sınıfı tarafından aynı içerikle değerlendirilmesidir.

İletişim ve eğitim kanalı ile Avrupa günümüzde de Batı Kültürünü bilimsel, felsefi ve sanat alanlarında Michelangelo, Machiavelli, Galileo Galile gibi özgün yaratıcılarla temsil ederler.

Avrupa uygarlığının her aşamasında Örneğin Rodin ile Michelangelo yan yana, bugün bile aynı kültür ortamını aynı nitelikte temsil ederler. Herhangi bir sanat tarihçisi başka başka Rönesanslardan söz etse de, bugünkü Avrupa kültürü kökü Antikiteye dayanmış ve Rönesans’la yıkanmış bin bir dallı bir uygarlık ağacıdır.

Bu dallar bütün Avrupa’yı temsil ederler. Rönesans sonraki yıllarda Avrupa’nın tüm ülkelerinde etkindir. Kuşkusuz zamanla yerel üsluplar oluşmuştur.

Fakat 16. yüzyılda Bellini’nin yapıtlarıyla başlayan Barok ve onu izleyen Rokoko üslupları, Rönesans’ın dünyaya açılması ile, uzun süre anıtsal mimari tarihinin egemen üslubu oldular. Bu üsluplar 20. yüzyılda hala kullanılıyordu. Bu nedenle İtalyan Rönesansı, bir bakıma sanatı ile alanında Avrupa’yı birleştirdi. Bu bağlamda özgün ve yaratıcı bir İlk rönesanstan söz edilebilir. Ondan sonra gelen döneme Avrupa Rönesansı denebilir. Bu bağlamda Hıristiyan kilisesi, aristokratların destekleri, Grek felsefesi, Hümanizma ve özgür insan gibi kavramlar Avrupa uygarlığının temelleri oldu.

Osmanlı’yı kısıtlayan unsurlar

Bu gelişmeler 12. yüzyıldan başlayarak Avrupa kültüründe, özellikle sanat ve insan özgürlüğü ve toplum-insan ilişkileri kavramları bağlamında, bugünkü Avrupa uygarlığını hazırlamıştır.

Osmanlı toplum kültürünün resim yasağından sonra her sanatı yasaklaması sonucu, çoğunluğu zaten dış etkilere kapalı Osmanlı kültürünün resim, eskiz, harita ve heykelden yoksun kalması dünyayı tanımasını çok kısıtlamıştır.

Bugün Türk toplumunun dünya hakkındaki bilgisinin sınırlı oluşu resim, heykel ve haritanın, yani genelde çizgi ile ifadenin yokluğundandır.

Osmanlı, toplum yaşam çevresini fiziksel bir bütün olarak algılar. Onu yaratan bağımsız kimliği bir doğal kimlik olmaktan çok, bir bütünün bir parçası olarak algılar. Algılamak, yaşamla ilişkiyi düşünme aşamasına getirmek değildir. Bu konumun aradan yüzyıllar geçtikten sonra, dünya elektronik ve tümel endüstrileşme aşamasına hızla girdiği bu çağda, ilgisiz ve bilgisiz bir toplumun önüne aşılması olanaksız sorunlar çıkaracaktır ki çıkarmıştır.

Kapitalist Batı Uygarlığının üstünlüğünü kötüye kullandığı ve para ve çıkarın egemenliğinde bir dünya yarattığı da söylenebilir! Ancak gelecek paranın değil bilginin egemenliğinde bir yaşam olmak zorunda.

Küresel ısınmanın insanlığın önüne çıkardığı sorunları da eklerseniz, dünya bir uçurum kenarında.

Doğan Kuban

Doğan Kuban'ın anısına saygıyla. Bu yazı HBT'nin 205. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban