Patatesten tuğla, mantardan ev

Edip Emil Öymen
Patatesten tuğla, mantardan ev

Malzeme biliminin yeni elemanları, aslında çok eski: Pirinç. Muz. Hindistan cevizi. Patates. Mantar. Ananas. Yer fıstığı... Bu manav listesi, bundan böyle, döngüsel ekonomi projelerinde daha sık yer alacak yeni malzemelerimiz. Temel amaç, üretim için kullanılan malzemenin dönüp dolaşıp yeniden kullanılmasını (geri dönüşümünü) sağlayacak yöntem geliştirmek. Bunu sağlamanın en garantili yolu ise, doğaya geri dönebilecek malzeme kullanmak. Elbette her türlü üretim için ille bu tür malzeme bulmak mümkün değil. Ama olabildiği kadarla bile, sınırlı doğal kaynaklarımızı daha idareli kullanmayı (nihayet) akıl etmeye lütfen başladığımız şu dönemde bilinçli davranmamız hayrımıza olacak. Döngüsel ekonomiye bir de “biyo” eklenince, tarım, gıda üretimi, çevre koruma vurgulanmış oluyor.

AB’den strateji ve eylem planı

AB Komisyonu, bu konuda 2012’de çizdiği yol haritasını güncelledi, 2019 ve sonrasına yönelik bir strateji önerdi: Sürdürülebilir bir Avrupa İçin Yeni Biyoekonomi Stratejisi (A new bioeconomy strategy for a sustainable Europe). Burada anafikir, ekonominin, toplum ve çevre ile bir bütün olarak değerlendirilmesi. Bu pakete doğanın bütün ekosistemi (insan, hayvan, bitki, canlı ne varsa) giriyor. Böyle bir amaca AB uymaya çalışabilir, ama dünyanın geri kalanı da uymaya çalışır mı? Her halde küresel bir biyoekonomi uygulaması mümkün olamasa bile, çeşitli ülkelerde girişimciler, bu konudaki projeleriyle dikkat çekiyor. Bunlardan birkaç tanesine örnekler sırada:


Patates: İzolasyon malzemesi

Yüzyılların sağlam, istikarlı, ekonomik gıdası patates, gastronominin yanı sıra bir de endüstriyel ürün sıfatı kazanıyor artık. Patatesin kabuğu atılıp giderken, yenilikçi projeler sayesinde atık değil, “yeni” malzeme tanımı yolunda. Dünya çapında haber olan İsveçli Pontus Norquist patatesten, çevrede atık olarak kalmayıp yok olacak yenilikçi bir tür plastik üretmeyi başardı. İngiliz girişimciler Rob Nicol ve Rowan Minkley, patatesten çips üretirken geride kalan kabukları, kimyasal işlemsiz, doğal katkılarla izolasyon malzemesi heline getiriyor. Kabukları çürümeye bırakarak, sonra buna kahve telvesi, talaş, şeker, lif, kuru çim, çavdar vb ekleyerek bir bulamaç yapıyorlar. Suyunu sıkıp, fırına verdiklerinde, suntamsı sertlikte bir malzeme kalıyor geriye. Ateşte alev almıyor. Kararıyor, tütüyor ama yanmıyor. Suya dayanıklı.

Mantar lifi: Doğal çimento

Mantarın yer altında kalan miselyum (mycelium) denilen kökleri, bunca yüzyıllardan sonra anlaşıldı ki (şöyle bir 10 yıl kadar önce) meğerse sanki çimento gibi her kalıba giren, üstelik organik bir inşaat malzemesi olabilirmiş. Bütün yapılacak şey, bu miselyumu organik atıklarla “besleyerek” hacminin artmasını (şişmanlamasını) sağlamakmış. Yonca, ceviz kabukları, küspe, posa, talaş, hatta plastik bile miselyuma gıda olup, ortaya sağlam bir kompozit malzeme çıkıyor. Ateşe maruz kalsa bile alev almıyor, suya dayanıklı. Mucize gibi. Arzu edilen şekli aldıktan sonra gıdası kesilip, malzeme fırınlanınca gerisi kolay. Boyama, perdahlama, cila... Londra’da Biohm isimli bir startup kuran Mısır asıllı 27 yaşındaki Ehab Sayed şu sıralarda bu teknolojinin medyatik yıldızlarından.

Ananas: Yapay deri gibi

Filipinli girişimci Carmen Hijosa, ananas yapraklarını oluşturan lifleri işleyerek, deri dokusunu andıran, ama çok daha kolay dikilebilen organik bir malzeme üretmesiyle ünlendi. Adını Pinatex koydu. Liflerin ayrıştırılması sırasında yan ürün olarak ortaya çıkan biyokütle, çiftçiler için gübre oluyor. Bu yapay derimsi malzemenin metre başına fiyatı İngiltere’de 18 Sterlin (20 Euro). Kaliteli deriye göre yarı yarıya daha ucuz. İşin ilginç yanı, bu teknik evvelki yüzyılda da biliniyormuş. Londra’da Victoria ve Albert Müzesi’nde halen süren “Doğadan Esinlenen Moda” (Fashioned from Nature) sergisinde, 1828’de ananas lifleriyle bezenmiş ipek bir gelinlik de sergileniyor. Liflerin nereden nasıl getirildiği, kim tarafından dikildiği belli değil. (Diğer biyoekonomik malzemeler başka bir yazıya kalıyor...)

Edip Emil Öymen

*Bu yazı 23.11.2018 tarihli Dünya gazetesinde yayınlandı.


Edip Emil Öymen