Bilinç bozukluğu üzerine

Özlem Kayım Yıldız
Bilinç bozukluğu üzerine

Bilinç bozukluğu, ‘öznel deneyimi bildirememe hali’ olarak tanımlanabilir. Bilincin iki komponenti uyanıklık ve farkındalıktır. Farkındalığın olabilmesi için uyanıklık vazgeçilmezdir; bununla birlikte, uyanıklığın korunduğu ancak farkındalığın bozulduğu bir grup kronik bilinç bozukluğu vardır.

Çeşitli nedenlerle gelişen beyin hasarları, ‘koma’ denilen, uyandırılmanın mümkün olmadığı bir bilinç bozukluğu tablosuna yol açabilir. Geçici bir evre olan komanın akıbeti değişkendir; stabil olmayan bir evreden sonra beyin ölümü, iyileşme (bilincin tekrar kazanılması), vejetatif durum (bitkisel yaşam) veya minimal bilinçlilik durumu gelişebilir.

İyileşme basamaklı olabilir ve farkındalık geri dönünceye dek kişi, bitkisel yaşam ve minimal bilinçlilik durumu evrelerinden geçebilir. Son yıllarda yoğun bakım koşullarının iyileşmesi ve önceden ölümcül olan birtakım beyin hastalıklarının tedavi edilebilir hale gelmesi sonucunda bitkisel yaşam ve minimal bilinçlilik durumu olan kişilerin sayısında önemli bir artış olduğu söylenebilir.


Basitçe, bitkisel yaşam ve minimal bilinçlilik durumundaki kişilerde bilincin uyanıklık komponentinin sağlam olmasına karşın, farkındalığın bozulmuş olduğu söylenebilir.

Bitkisel yaşamdaki kişiler farkındalığa ilişkin hiçbir emare göstermezler, dış uyarana amaca dönük yanıt veremezler; minimal bilinçli hastalarda ise değişken, sebat etmeyen, az sayıda farkındalık göstergesi vardır.

Kronik bilinç bozuklukları olarak adlandırılan bu iki tablo üzerine yapılan araştırmalar, insanda bilincin doğasının anlaşılmasına ilişkin ipuçları sağlar; uyanıklık ve farkındalığın birbirlerinden ayrışabilmeleri, beyinde farklı döngülerle sürdürüldüklerine işaret eder. Gerçekten de uyanıklık için beyin sapının, farkındalık içinde talamokortikal ağların (derin beyin yapıları ile korteks arasındaki yaygın bağlantılar) sağlam olması gerekir.

En tartışmalı durum

Bitkisel yaşam ve minimal bilinçlilik durumu, modern tıpta en az anlaşılan ve tıbbi etik açısından en tartışmalı durumlar arasındadır. Son yıllarda, beyin fonksiyonlarının ayrıntılı bir biçimde değerlendirilebilmesine olanak tanıyan ve beyin-bilgisayar ara yüzü olarak işlev görebilen sofi stike görüntüleme ve nörofizyoloji yöntemlerinin gelişmesi, bu bozukluklardaki farkındalık kaybının anlaşılmasına katkı sağlıyor. Bu yöntemler arasında fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (MRG) ve elektroensefalografi var.

Bazı araştırmalarda, bitkisel yaşam ve minimal bilinçlilik durumu olan kişilerin en azından bir kısmında, muayene ile saptanamayan korunmuş beyin fonksiyonları ‘adacıklarının’ olduğu saptandı. Örneğin, tenis oynadığını hayal etmesi söylenen bitkisel yaşamdaki bir kişinin beyninde bilinçli kişilere benzer bir aktivite olduğu bildirildi (1). Hatta, bitkisel yaşamdaki kişilerin beyin aktivitelerini istemli olarak düzenleyerek soruları ‘evet’ ve ‘hayır’ olarak yanıtlayabildikleri belirlendi (2).

Bu bulgular, farkındalık bulgusu gösteremeyen kişilerin en azından bir kısmının gerçekte çevrelerinin farkında olduklarını ancak yanıtsız olduklarını düşündürüyor.

Korunmuş bilişsel yetilere sahip olan kişilerin belirlenmesinin etik ve yasal sonuçları olacağı aşikar. Beyin bilgisayar ara yüzü uygulamaları, farkındalığı korunmuş ancak yanıtsız kişilerin iletişim kurmalarını sağlayabilir.

Distopik bilim kurgu dizisi Black Mirror, bu konuyu da es geçmiyor; Black Museum bölümünde yıllarca bilinçsiz bir biçimde bir hastane odasında yatan Carrie’nin kocası Jack ile bir beyin bilgisayar ara yüzü aracılığıyla iletişim kurduğunu görürüz. Dizinin yazarı Charlie Brooker, bunu distopik bir anlatının içerisine yerleştirmiş olsa da çevre ile iletişimin sürdürülemediği birçok nörolojik hastalık için beyin bilgisayar ara yüzü uygulamaları çok şey vadediyor.

Özlem Kayım Yıldız

1. Owen AM, et al. Detecting Awareness in the Vegetative State. Science 2006;313(5792):1402. DOI: 10.1126/science.1130197
2. Monti MM, et al. Willful modulation of brain activity in disorders of consciousness. N Engl J Med 2010; 362:579-589. DOI: 10.1056/NEJMoa0905370

Bu yazı HBT'nin 245. sayısında yayınlanmıştır.

Özlem Kayım Yıldız