Bilimin nesnelliği şüpheli mi?

P. Dilara Çolak
Bilimin nesnelliği şüpheli mi?

Bilimsel bilgi en temelde madde/evrenin varolduğu, düzenli olduğu ve düzeni oluşturan ilkelerin açıklanabileceği ön kabullerine dayanan insan aklının ürünleridir. Haliyle bilgi açıklamaya çalıştığı doğal durumdan farklı olarak insan tarafından kurulan ve yeniden doğaya projekte edilen bir şeydir. Buna karşın bilim söz konusu olduğunda bizler genellikle insanı denklemden çıkartarak bilim, nesnellik ve objektiflik kavramlarını birbirlerinin zorunlu sonucu gibi görürüz. 20. yüzyılda bilim felsefesi alanında çalışan pek çok düşünür bilginin üretilmesinde etkin olan insani faktörleri gün yüzüne çıkartarak bilimsel bilginin nesnellik ve objektiflik iddiasının gerçekçi olmadığını göstermiştir.

Bu çalışmalardan en önemlisi kuşkusuz feminist epistemolojinin özellikle biyoloji ve tıbba yönelttiği eleştirilerdir. Bilim denilen etkinlik kimin bilme edimidir? İnsan kavramıyla kastedilen hangi insandır?

Bilginin üretiminde ırk, sınıf, cinsiyet, kişilik, değerler gibi faktörler sıfıra indirilebilir mi? Bilim insanlarının adeta bir tanrı hilesi uygulayarak bedensizleşmesi ve böylece seçme yapmaksızın her şeyi aynı anda görmeleri, duymaları, düşünmeleri mümkün müdür?


Bu sorular odağında gelişen feminist epistemolojinin getirdiği eleştirileri kaleme almadan önce bu yazıda Thomas Kuhn’dan söz ederek bilimdeki değer yargısı meselesine giriş yapmak istiyorum.

“Bilimsel Devrimlerin Yapısı”

1962 yılında yayınlanan “Bilimsel Devrimlerin Yapısı” adlı kitabında ortaya attığı paradigma kavramıyla ünlenen fizikçi ve bilim felsefecisi Thomas Kuhn, hakim öğreti sorulara yanıt veremeyecek duruma geldiğinde, bilim insanlarının iki seçeceği olduğunu söyler: Ya varolan paradigmayı güçlendirmek suretiyle devam ettirmeye çalışacaklar ya da yeni bir bakış açısı ortaya atacaklardır. Bu “tamam mı devam mı” durumunda bilim insanlarının seçimlerini belirleyen motivasyon nedir?

Kuhn, diğer bir önemli çalışması “Nesnellik, Değer Yargısı ve Kuram Seçimi” adlı makalesinde bilim insanlarının kuram seçiminde yalnızca nesnel yargıların etkili olmadığını söyler. Kuhn’a göre, Kepler’in yüzlerce yıl boyunca kabul edilmiş Batlamyus’un dünya merkezli güneş sistemi modeline karşı Kopernik’in modelini geliştirmeyi tercih etmesinin altında hem nesnel hem de öznel sebepler bulunmaktadır. Şüphesiz ki Batlamyus’un modeli pek soruyu açıklamak konusunda yetersizdi, bu Kepler’i Batlamyus’un modelini reddetmeye itmişti. Fakat Kuhn’un da vurguladığı gibi, Galileo ve Kepler’in düzeltmeleri olmadan önce Kopernik’in modeli de pek çok eksiklik ve hata barındırıyordu. Buna karşın Galileo ve Kepler, Kopernik teorisinin doğru olduğuna erkenden inanarak onun boşluklarını doldurmak adına hevesle çalıştı. Eğer onların katkı ve düzeltmeleri olmasaydı belki de Kopernik modeli (bir yenisi ve daha iyisi ortaya atılana dek) unutulacaktı.

Bu ve benzeri pek çok tarihsel örnekten hareketle Kuhn, bilim insanlarının neden o değil de, bu kuramı seçtiği sorusunu açıklarken öznelliğin —yani yaşam öyküsü, kişilik, dünya görüşü gibi faktörlerin dikkate alınmasının zorunlu olduğunu söyler. Bilimi yapan bilim insanları olduğuna göre, mevcut kuramlar da bazı insani eğilimlerin sonucunda var olmuştur. Onlarca veri arasından hangisinin dikkate ve çalışmaya değer olduğunu seçmek dahi bilimsel kuramların oluşumu ve değişimindeki öznelliğin göstergesidir.

Bilgi değerlerden bağımsız olabilir mi?

Kepler’in Yeni Platoncu ve Hermetik eğilimleri, Batlamyus’a karşı Kopernik modelini seçmesinde rol oynamıştır. Bu açıdan Kepler ve Galileo’da görülen bu iyileştirme eğilimi, onların ortak değerlere sahip olması ile açıklanır. Bu durum Platon’un yaptığı bilgi tanımını hatırlatır: “Gerekçelendirilmiş doğru inanç”. Her bilgi gerekçelendirilip doğrulanmadan önce yalnızca bir inançtır. Tıpkı Galileo ve Kepler örneğinde olduğu gibi, birbiriyle yarışan iki kuram söz konusu olduğunda bilim insanlarının gerekçelendirmeye çalışmadan önce o şeyin değerli ve doğru olduğuna kişisel olarak inanması gerekir. Bu açıdan alışılmadık bir biçimde Kuhn, bilimsel kuramların değişiminde değer temelli bir eğilimin belirleyici olduğunu söyler. Değerlerden bağımsız olgusal bilgi imkansızdır; bilgi her zaman kurulan bir şeydir. Bu yüzden günümüzde bilimi yeniden öznellik kavramıyla birlikte düşünmek gereklidir.

P. Dilara Çolak

Bu yazı HBT'nin 247. sayısında yayınlanmıştır.

P. Dilara Çolak