Descartes’in fısıltısı: Bir yolculuk projesi

P. Dilara Çolak
Descartes’in fısıltısı: Bir yolculuk projesi

Felsefe, bilim, sanat gibi entelektüel etkinliklerin iki temel dürtüye dayanması gerektiğini söyleriz; şüphe ve merak. Bu yüzden “İnsan, hayatında en azından bir kez, bildiği her şeyden şüphe etmeli...” diye yazar Rene Descartes başyapıtı Meditasyonlar’da. Geçtiğimiz sene Descartes’in bu fısıltısı göz ardı edemeyeceğim bir raddeye ulaştı. Bugüne dek sürekli tuğlalar eklemek suretiyle geliştirmekte olduğum varlık ve dünya görüşüne birkaç düzine daha tuğla koymadan önce şunu sordum kendime, “Ya inşa etmekte olduğum yapının altındaki zemin eksik ve hatta kusurlu ise?”

Nitekim farkında olun ya da olmayın, her düşünce sistemi bazı metafizik ön kabuller ile başlar. Bilimden etiğe, politikadan yaşamın anlamına değin kurduğumuz dünya temsilinde esasen varlığın doğasına ilişkin bir varsayım yatar. Varlık vardır belli ki ama nasıl bir varlıktır, neden vardır, insanın doğası nasıldır?

Tam da bu sebeple Descartes’in deyimi ile felsefe ağacının dalları etik, bilimdir ama kökleri metafiziktir. Elbette benim de bazı temel metafizik ön kabullerim var, her ne kadar henüz düşünsel kariyerinin başlangıcında olan bir felsefeci olsam da günün sonunda varlığa dair genel bir resim oluşturmaya çalışıyorum. İnsanlar bazen felsefecilerin tarafsız olması gerektiğini söyler. Bence aksine, bir felsefeye sahip olmak, bir varlık görüşüne sahip olmak yani kaçınılmaz olarak bir taraf olmaktır.


Derinleşmeden önce genişleme

Batı merkezli bir felsefe ve sanat eğitimi almış olmanın kazandırdıkları elbette büyük, fakat (eğer varsa) görmemi engelledikleri neler? Çünkü dünya dediğimiz şey, sadece uzay zamanda asılı duran soluk bir mavi nokta değil; aynı zamanda farklı kültürlerin kendi değer yargılarıyla anbean kurdukları temsili bir ağ aslında.

Bu yüzden benim dünya sandığım tek perspektifli kurgunun ötesinde kalan dünyanın öteki hallerine duyduğum merak içimi kemirmeye başladı; Asya’da, Uzak Doğu’da, Anadolu’da, Kuzey Afrika’da veya Orta ve Güney Amerika’da var olmak ne anlama geliyor? Varlığı, ölümü ve yaşamı nasıl deneyimliyorlar?

O yüzden Descartes’in fısıltısına kulak asıp doktora araştırması beni başka hiçbir yöne bakamayacak kadar durduğum yerde derinleşmeye çekmeden önce genişlemeye karar verdim. Derinleşmek ve genişlemek ilerlemenin yalnızca farklı yolları aslında. Bununla şunu kastediyorum, ilkinde durduğunuz yerde derinleşmek suretiyle toprağı eşelersiniz ve aşağı doğru bir ilerleme katedersiniz. İkincisinde ise başlangıçta durduğunuz nokta etrafında genişler, birbirini değillemek suretiyle daha öteye açılan halkalar halinde düşünürsünüz. Biri kısıtlı, biri ise görece sığ bir bakış. Ama ikisi de kendince elverişli.

Bir felsefi gezi!?

Bu yüzden bir projeye başlıyorum. Bu projeyi tanımlamak güç, felsefi gezi belgeseli olarak adlandırdık biz kendi tarafımızda. Hem fiziksel hem zihinsel olarak yola koyulacak Asya’dan başlayarak 5 ayrı serüvende farklı kültürlerin varlık ve yaşam felsefelerini anlamaya çalışacağım. İlk durak olan Asya’da olacak Hinduizm, Budizm ve Zen’i olabildiğince deneyimledikten sonra Ortadoğu ve sonrasında Kuzey Afrika’ya geçeceğim. Bu süreçte dış görü olarak Youtube kanalımda her ay 2 belgesel videosu, iç görü olarak ise elimdeki ses kayıt cihazıyla sürekli kaydettiğim podcast bölümleri ve sonrasında bir kitap olmasını hayal ettiğim seyahatname tadında felsefi denemeler olacak. Tam olarak ne kadar süreceğinden emin değilim ama 1 seneyi aşacağı kesin. Fakat zamanın hesap kitabını yapmıyorum, nitekim hayatının bir ya da birkaç senesini geçirmenin daha felsefi bir yolunu bilmiyorum.

Ama bu projenin başlangıcı, bu köşeye bir süreliğine veda anlamına geliyor. Farklı kültürleri anlama yolculuğunda kimi zaman akla, bilime hatta sağduyuya aykırı görüşler üzerine düşünmem gerekecek. Bu sebeple Herkese Bilim Teknoloji gibi vizyonunu derinden paylaştığım saygın bir bilim dergisindeki yazılarımı en azından Asya seyahatim sonlanana kadar askıya alma kararı aldık. Herkese Bilim Teknoloji’deki akıl hocalarıma 2 senelik yazarlık sürecimdeki destekleri ve değerli katkılarından dolayı teşekkürü borç bilirim. O yüzden gelecek yazımın ne zaman olacağını henüz bilmesem de, genişlemiş bir noktadan yeniden görüşene dek hoşçakalın.

P. Dilara Çolak / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 352. sayısında yayınlanmıştır.

P. Dilara Çolak