Kader ve mucize arasında felaketlerle yaşamak

P. Dilara Çolak Y
Kader ve mucize arasında felaketlerle yaşamak

Birbiri ardına gelen pandemi, yangın, sel gibi felaketlerin ardından “takdir-i ilahi” ya da “doğa olaylarını kontrol edemeyiz sonuçta” minvalinde söylemlerle çok sık karşılaşır oldum sosyal medyada. Marmaris yangını sonrasında yaşadığım üzüntü ve kızgınlığa şaşıran (Türkiye siyasetine) yabancı bir arkadaşım dahi, “Sonuçta pek çok ülke yandı, bu doğal bir olay, politikacılar çıkarmadı ya!” demişti.

Stoacı felsefenin önemli temsilcilerinden Epiktetos da benzer gözüken bir şey söylemişti, “Bazı şeyler bize bağlıdır, başka şeyler ise bağlı değildir.” Bize bağlı olmayan pek çok şey var; doğum, ölüm, doğa olayları, muazzam bir gün geçirdiğinizi düşünürken aniden başına yıldırım düşmesi gibi. Elbette yaşamakta olduğumuz hayata dair pek az şey gerçekten salt bizim elimizdedir. Fakat yaşanan doğal felaketlerin karşısında yapabileceğimiz hiçbir şey yok mudur gerçekten?

Bazı ayrımları iyice belirlemek gerekiyor. Stoacı felsefenin genelde teslimiyet ve kanaatkarlık öğütlediği düşünülür, “Eh elden bir şey gelmez!”. Oysa Stoacılara göre insan edilgin bir şey olarak kalmamalı, gücümüz dahilinde olana odaklanmalı ve üzerimize düşen görevde elimizden gelenin en iyisini yapmalıyız.


İşte mesele tam da burada başlıyor. Nehir yatağına konut yaparsan, sel bastığında kader diyemezsin. Çünkü burada değiştiremeyeceğin şey konutların yerleşimi değil, yağış ve nehrin yatağıdır. Haliyle takdiri ilahi ve mucize kavramları arasında gidip gelen söylemler doğal olayların birer felakete dönüşmesi konusundaki asıl sorumluları karartmaktan başka bir şeye hizmet etmiyor. Bize düşen bilimsel metotlarla nedenleri bilmek, bu bilgi ile neyi değiştirebileceğimiz üzerine odaklanarak eyleme geçmektir.

17. yüzyılda yaşanan bilim devriminin önemli kahramanlarından Francis Bacon “Nedenin bilinmemesi, sonucu olumsuz yönde etkiler. Bilgi ile insan gücü eşanlamlıdır.” demişti. Bunun bize uyarlaması şu gibi gözüküyor, nedene kader dersen, kötü bir şey olduğunda takdir-i ilahi; iyi bir şey olduğunda ise mucize olur. Görünen o ki biz de oturmuş mucize olmasını bekliyoruz.

Bilim, bilinebirliğe dayanır

Arapça ˁcz kökünden gelen muˁcizat kelimesi, insani aciz bırakan şey anlamına gelir. Fakat burada epistemolojik bir sorun vardır: Bu acizlik bir mevcudiyeti mi ifade ediyor yoksa mutlak bir engeli mi? Eğer doğanın insan aklını aştığını, hakkında hiçbir koşulda bilgi edinilemeyeceğini iddia ediyorsan bilim yapamazsın. Çünkü bilim esasında evrenin/maddenin gerçek olduğu, kendine özgü bir sistemi olduğu ve bilinebileceği ön kabullerine dayanır. Bilimsel araştırma adı verilen çabaların tümünün dayandığı esas budur, “bilinebilirlik”. Tanrının varlığı gibi metafi zik konularda (ki metafi zik olduğu da şüphelidir, tanrının varlığı konusunun evrenin başlangıcı sorunu ile sıkı sıkıya ilişkili olmasından dolayı bilimsel olarak incelenmesi gerektiğini savunan bilim insanları vardır) agnostik tutum benimsemiş bilim insanlarına işaret edilebilir, fakat mucize aklın kavramakta aciz kaldığı doğaüstü bir etkiye dayanması açısından öngörülebilir değilken, bilim doğada olup biteni öngörmeyi amaçlar. Bilimde ilahi takdir ve mucize olmaz. Bunu söylemek için bilim insanı olmaya gerek yoktur, kavramların kendi tanımına bakmak yeterlidir.

Binlerce yıl önce yağmurun yağması, güneşin bir kaybolup bir görünmesi, hasta birinin iyileşmesi, suların çekilmesi de ilahi takdir ve mucizeydi. Ama şimdi değil. Hala bilinemeyen çok şey var, fakat bilinemeyenin sınırları gün be gün daralıyor, takdir-i ilahi, mucize kategorisinde olan şeyler öngörülebilir hesaplanabilir şeyler listesine ekleniyor. Bu yüzden şu an insanı aciz bırakan durumların var olması bilmeye dair ilkesel bir engel olduğunu değil, sadece mevcut bilginin bunu anlamak için yeterli olmadığını gösteriyor. İnsanı aciz bırakan şeyler vardır önermesini kuran biri, hemen ardından şu soruyu yanıtlamak durumundadır, insanı aciz bırakan şeyler her daim mi olacaktır? Bence asıl soru aciz olmadığımızda bu bildiklerimizle ne yapacağımızdır. Nedenleri bildiğimizde gücümüz dahilinde olana odaklanıp sistematik bir eylem planı için harekete geçecek miyiz?

Bence şu an dahi pek çok felaketin gerçek nedenini biliyoruz.

P. Dilara Çolak

Bu yazı HBT'nin 283. sayısında yayınlanmıştır.

P. Dilara Çolak