Neden felsefe tarihi okumalıyız?

P. Dilara Çolak Y
Neden felsefe tarihi okumalıyız?

Türkiye’deki bir tarikat liderini eleştirdiğim tweetlerimin altına bir kişi "filozoflara tapanlar, onları eleştirmeyenler x hocaya y z diyor" şeklinde bir savunu yapmıştı. Hakikaten filozoflara adeta bir peygamber, şeyh gibi tapındığımızı sananlar var. Oysa gerekirse favori filozofum Spinoza’yı bile yerden yere vurarak eleştiririz. Filozoflar bütün yaşamlarını, öğretilerini doğrudan kabul edip ezberlediğimiz liderlerimiz değil. Hatta pek çoğunun takdire şayan hayatlar yaşamadığını da kabul etmek lazım. Fakat bu kişiler düşünmenin ustaları.

Felsefe tarihini ezberlemek veya ortamlarda bilgi satmak için öğrenmiyoruz, büyük sorularımızı yanıtlama girişiminde tarihin büyük dehalarından ilham alıyoruz. Dahası günlük pratikleriniz Antik Yunan’da yaşamış bir bireyden çok farklı gözükse de, aslında bugün konuştuğumuz problemlerin pek çoğu o zaman da tartışılıyordu, adalet, özgürlük, algılar, bedeninin sonluluğu, ölümden sonra ne olacağı, yaşamın anlamı...

2500 senedir aynı konuları konuşuyoruz, felsefe ilerlemiyor demiyorum. Bu fikre katılmıyorum. Bugün kimse evrenin arkhesi sudur demediğine göre demek ki gelişmelere paralel olarak düşünce tarihindeki bazı fikirler geçerliliğini yitiriyor.


Ama bu durumda dahi Thales’ten öğrenecek bir şey var, doğayı doğanın kendisinde kalarak açıklama girişimi. Sonucu her ne olursa olsun, felsefe tarihindeki filozofların sorgulama biçimleri bizim farkına dahi varmadığımız detayları görünür hale getiriyor. Bu yüzden felsefe tarihi okumak eleştirel, sorgulayıcı düşünme modelini geliştiren, daha iyi ve tutarlı argümanlar üretmenizi sağlayan bir süreç. Aristoteles’in dediği gibi, ev yapa yapa mimar, kitara çala çala kitaracı olursak şayet, düşüncede ustalaşmanın yolu, elbette felsefi düşünme pratikleri olacak. Bu pratiklerde kim bize filozoflardan daha iyi rehberlik edebilir?

O yüzden konu Kant’ın günlük yaşamı değil aslında, Kant’ın düşünme modelinin bizde yeni kapılar açması vesilesiyle bildik problemlere, örneğin neyin iyi ve ahlaki bir eylem olduğu gibi, bilmedik ufuklar yaratmak. Gün içerisinde yaşadığınız kaygıdan ve acıdan, ilişkilerinizde takındığınız tavırlara, politik yaşantınızdan bilimsel meraklarınıza insanı insan yapan tüm entelektüel faaliyetlerde felsefe tarihinin söyleyeceği en az bir (genellikle 100 civarında oluyor) şey vardır.

Sen aslında nesin? Bu hayatı nasıl yaşamak istiyorsun? Tüm bunların anlamı ne? Bu soruları felsefe tarihi okumadan da düşünebilir ve yanıtlamaya çalışabilirsiniz fakat hâlihazırda 2500 senelik gelişen bir düşünce varken, sıfırdan başlamanın, tekerleği yeniden icat etmeye çalışmanın anlamı yok.

Öncelikle bence konuşulması gereken şey felsefe ile ilişki kurma biçimimiz, yani felsefeye olan ilginizin motivasyonudur.

2500 senelik felsefe tarihindeki tüm metinleri okumaya imkân yok. Bu yüzden felsefeyle kurduğumuz ilişki de, kendi aradığımız soruya yanıt verenler kümesini tespit ederek başlamak olmalı. Felsefeyle yakından ilişki kurmak istemenizin altında yatan temel sebep ne? Hangi soru uykularınızı kaçırıyor? Ya da neyin önemli olduğunu düşünüyorsunuz? gibi sorular, başlamak için iyi bir yer. Çünkü felsefe, kapalı kutuda gizli tek bir hakikat ve biz onun üstündeki örtüyü kaldırıyoruz herkes birden bire aydınlanıyor türevi bir etkinlik değil. Bir düşünme pratiği, kendisini eyleminde tanımlıyor. Haliyle bu pratiğin nereden nereye doğru kullanılacağını düşünmek gerek.

Her metin, bir karşılaşmadır. Nasıl ki sokakta kara düzen karşılaştığınız birini dinleyerek saatlerinizi harcamak istemezseniz aynı şeyi metinler içinde söyleyebiliriz. Bir kitaba yaklaşırken ben hangi soruya yanıt aramak için bu kitabı açıyorum sorusunu kendinize sormazsanız felsefi bir metnin içerisinde kaybolmanız işten bile değil. Bu yüzden böylesi çok katmanlı metinlerde sizi tekrar o anlamlı yere getirecek bir sorunuz olmalı. Çünkü zihnimiz içerisine her şeyi atarak bodrum kata bıraktığımız ıvır zıvır kutusu değil. Nasıl ki önüme çıkan herkesin anlattığı şeyi dinleyip saatlerimi harcamıyorsam aynı şekilde her metne de bu zamanı harcamak istemem.

Aristoteles’in bir sözü vardır: “Bilginin amacı bilgi bile değildir, eylemdir.” Bilgi edinmekteki amacımız nedir? Bu soru tüm merak ve okuma pratiklerimize yol gösterebilir.

P. Dilara Çolak / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 337. sayısında yayınlanmıştır.

P. Dilara Çolak