Nedensellik ve özgür irade

P. Dilara Çolak Y
Nedensellik ve özgür irade

En ufak bir eylem zamanda genişleyen dalgalar halinde tepkimeler silsilesine neden oluyor. Dahası asıl soru yapmakta olduğum eylem üzerindeki kontrol yetkim aslında. Nedensizce, keyfi mi eyliyorum yoksa zaten bunu yapmaya beni sürükleyen neden - etki silsilesi sonucunda mı eyliyorum? Arthur Schopenhauer’ın dediği gibi, ”İstediğini seçebilirsin, ama neyi isteyeceğini seçemezsin.” Seçim yaptığımızı sanıyoruz ama aslında bu bir yanılsama mı?

Nedensizce eylemiyoruz. Yukarıdan tanrısal bir bakış açısıyla tüm resmi göremediğimiz için yapmakta olduğum şeyi yapmama yol açan nedenler serisinin izini kusursuzca izini süremiyorum. Ama sürmek de istemiyorum zaten, dahası bu gerçeği biliyor olmaktan rahatsız da olmuyorum. Ne zaman bir yerde nedensellik ve özgür irade konusundan söz etsem en az bir kişi «Hayat çok anlamsız hale gelmiyor mu, hiçbir şeyi seçme özgürlüğümüz yoksa birer kuklayız...” der, hiç şaşmaz. Bazen nedenselliği yanlış anladığımızı bazen de negatif anlamla bezenmesinde en büyük payın dinlere ait olduğunu düşünüyorum.

Nitekim fizik dünyada nedensellik takır takır işliyorsa beden de bu nedenselliğe tabii ise özgür eylemden söz edebilmenin tek bir yolu var gibi gözüküyor, fiziğin ötesinde yasaların geçerli olmadığı başka bir mevcudiyet alanı. Teistik dinlerde bu durum maddi bedenden ayrı, fizik dünyanın kurallarına tabii olmayan ruhun varlığıyla çözülür. Bu düalizm insanları eylemlerinden sorumlu tutarak onları yargılayabilmeye imkan verir. Fakat ruhani ikinci bir varlık düzeyine gitmeden Baruch Spinoza’yı anımsayarak bu konuyu başka bir açıdan ele alma şansımız var. Spinoza, nedensizce eylemek özgürlük değildir der baş yapıtı Ethica’da. Özgürlük tanımımızı yeniden düşünmemiz gerek. İçinizden “Nasıl yani özgürlüğün tanımını değiştirip kendimizi mi kandıracağız, özgür değilmişiz işte!” diyorsanız hayır onu demek istemiyorum. Seni özgür irade var olması gereken önemli bir şeymiş ve sen de yokmuş gibi düşündüren şey nedir? Bilinçli olman. O da artık her neyse. Ama Spinoza bilincin ahlaki bir özgürlük olmadığını, zihni oluşturan idenin zaten beden olduğunu, düşünüm ve duyunun farklı görünümdeki aynı şeyi nitelediğini söyler. Bedeninizin nedenselliğe tabii olup, zihnimizin olmaması mümkün değil ona göre.


Konuyla ilgili Oscar Wilde’ın anlattığı bir hikaye var: “Birtakım çiviler, raptiyeler ve iğneler bir mıknatısın yakınında yaşıyorlarmış. İçlerinden biri demiş ki, “Bence mıknatısı ziyaret etmeliyiz.” Bir başkası, “Bence mıknatısın ziyaretine gitmek bizim asli görevimiz,” diye eklemiş. Beriki, “Bunu hemen şimdi yapmalıyız, geç kalmamız hiç doğru olmaz,” demiş. Tüm bunları konuşurken bir taraftan hızla mıknatısa doğru çekildiklerinin farkında değillermiş. Mıknatıs için için gülüyormuş, çünkü onların geleceklerini biliyormuş. Özetle bizler hür irademizle hareket ettiğimize inanmak istiyoruz ve ne yazık bu doğru değil.”

Ama Spinoza burada noksanlığa işaret eden negatif bir okuma yapmaz. Spinoza’ya göre insan ancak kendi kendisini belirleyen zorunlulukların farkına varıp onları anladığında özgürleşebilir. Yanılsamalardan özgürleşmek aslında bu. Hangi nedenlerin bizde hangi eylemlere yol açtığının farkındalığı bir yanıyla. Bunu fark ettiğinizde üzerinizdeki zorunluluğun gücü azalır. Elbette bu tam anlamıyla nedenlerin etkisinden kurtulmak değildir, çoğu nedeni fark edemeyiz dahi. Burada kastedilen duyguların dayandığı belirlenimi anlamak.

Bir örnek, aşk denilen şeyin nörokimyasal tanımı var. Beynindeki şu sebeplerden dolayı aşık oluyorsun ve herhangi birine değil özellikle o kişiye ise bilinçaltındaki şu şu sebeplerden dolayı aşık oldun. Buyur sana dökümü desem. “Ha tamam nedenleri varmış, o zaman bu gerçek aşk değil zaten, aşık olmayayım der misin?” -Demezsin. Elbette hem biyolojik hem kültürel hem yaşam öyküsüne dayanan nedenlerden kaynaklı bir belirlenmişlik vardır. Belirlenmemiş olsa rastgele olurdu. İşte bu yüzden nedenselliği korkutucu, kaçılması gereken bir şey olarak görmeme imkanı Spinoza’daki. Çünkü belirlenmemiş olduğu halde doğada bir tek bende özgür irade var ve zorunluluğun dışına çıkabilirim demek sadece ve sadece insan merkezci bir ego. Hatta insanın kendisini kandırması. Belki de o eski arayış, tanrısallığa öykünmesi.

P. Dilara Çolak / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 295. sayısında yayınlanmıştır.

P. Dilara Çolak