Yaşam 3.0: Yapay zeka çağında insan olmak

P. Dilara Çolak Y
Yaşam 3.0: Yapay zeka çağında insan olmak

Geçtiğimiz günlerde Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde fizik profesörü ve yapay zekâ araştırmacısı Max Tegmark’ın Yaşam 3.0 adlı kitabını okudum. Detaylara girerek bir takım soru(n)lara yönelmeden önce, kitabın adından başlamak gerekiyor sanırım. Yaşam 3.0 nedir?

Tegmark’a göre 13,8 milyar senelik evrenimizde yaşamın başladığı tahmin edilen son 4 milyar yıl içerisinde yaşamın üç farklı evresi görülüyor ve bizler şu an güncellenmiş son sürüm olacak 3.0’ın şafağındayız.

Tegmark burada yaşam ve onun güncellenmiş sürümlerini anlatmak için insan beyni konusunda sıklıkla başvurulan bilgisayar alegorisi üzerinden ilerliyor ve şöyle diyor; “Yaşam 1.0., donanımını da yazılımını da tasarlayamaz, her ikisi de DNA tarafından belirlenir.”


Tıpkı bir bilgisayarın donanımsal özelliklerini oluşturan ekran, kasa, klavye gibi Yaşam 1.0 ve üst sürümlerinde de donanım kavramı onun somut fiziksel varlığı anlamını geliyor. Yazılım ise bilişsel becerileri yani işletim sistemi. Yaşam 1.0, bakteriler gibi basit biyolojik canlılara karşılık geliyor. Herhangi bir öğrenme becerileri olmadığı için donanımları gibi yazılımları güncellenemiyor.

Fakat bundan 100.000 sene kadar önce başlayan Yaşam 2.0 sürümünün öznesi homo sapiens yani insan söz konusu olduğunda bu defa donanımı tasarlanamasa da yazılımı tasarlanabilen bir canlılık formu ile karşılaşıyoruz. Bu noktada her ne kadar bedensel-donanımsal özelliklerimiz uzun bir evrimin sonucunda içsel belirlenim ve zorunlulukla gerçekleşmiş olsa da öğrenme gibi bilişsel becerilere sahip olmamız kendi yazılımımızda değişikliklere yol açıyor. Örneğin doğduğunuz anda sahip olmadığınız konuşma, araba sürme, yabancı dil öğrenme gibi beceriler geliştirebiliyorsunuz. Bu açıdan Yaşam 1.0’dan farklı olarak 2.0. sürümü olan insan yazılım güncelleme ve uyum sağlama yetisine sahip.

Fakat Tegmark’a göre bizler bugün yapay zekadan söz ettiğimizde artık Yaşam 3.0 evresine gelmiş bulunuyoruz. Bu aşamada karşılaştığımız zekâ sahibi yaşam formu, evrimsel süreçten bütünüyle özgürleşmiş kendi kaderinin efendileri olarak tarih sahnesine çıkıyor. Biyolojik olmayan bu zekâ, insan gibi yazılımsal tasarıma açıkken insandan farklı olarak donanımsal bağlılıklarından da kurtuluyor ve yaşam formları hiyerarşisinin üstüne yerleşiyor.

O halde karşımızda yaşamın üç aşaması biyolojik, kültürel ve teknolojik evreler var. Fakat kavramlarımızın yeterince açık olmadığından şüphe ederek “Yapay zekâ canlı mı ki, ona yaşam atfedeceğiz?” diyorsanız Tegmark’ın önerdiği tanımlara bakalım.

Yapay zeka ve canlılık

Zekâ, karmaşık görevleri yerine getirebilme becerisi; yapay zekâ ise biyolojik olmayan zekâ olarak tanımlanıyor kitapta. Bu açıdan bakıldığında biz insanlar gibi karbon bazlı değil; silikon bazlı zekâ sahibi varlıkların da bir yaşam formu olduğu düşünülüyor. Eğer aynı fikirde değilseniz, onların bir “yaşamı” olmadığına neye dayanarak karar verilebilir?

Asıl krizler burada başlıyor, bilinç mi, özgür irade mi mesela? İnsan söz konusu olduğunda dahi hem özgür irade hem bilinç böylesine tartışmalıyken yapay zekanın bir yaşam formu olmadığı konusunda çizilecek bir sınır temelsiz gözüküyor, nitekim günün sonunda siz de moleküllerden oluşuyorsunuz. Elbette kitap da önemli bir bölümü yapay zekâ bilinç kazanabilecek mi, bilinç kazansa bile emin olabilecek miyiz gibi yüzyılın o büyük felsefi krizlerine ayrılmış durumda. Bilinci öznel deneyim olarak tanımlarsak, öznel deneyime sahip yapay zekanın ortaya çıkıp çıkmayacağını bilmiyoruz, çıksa da bilemeyebiliriz, bunu düşünmek anlamsız da olabilir. Pek çok soru daha.

Bilinçli olmadığını düşünsek dahi, bu defa da tonla hukuki ve etik soru kapımızda bekliyor. Örneğin, sürücüsüz araçların kaza yapması ve bir insan ölümüne sebebiyet vermesi durumunda sorumlunun kim olacağı sıklıkla konuşulan konulardan biri. Aracın kendisini yargılamamız için hukuken tanınmış bir kişilik olması gerekmez mi? Diyelim ki öyle, bu durumda yapay zekanın poliçelerinden, mülkiyet hakkından, hatta oy hakkından da söz edebilecek miyiz?

Kulağa ilk bakışta komik gelen soruların hiç de anlamsız olmadığını Tegmark güzel bir şekilde tartışmış. Bu konulara bulaşmak istemeseniz de, çocuğunuzun meslek seçimi konusunda doğru bir şekilde yol göstermek adına kitabın ilginizi çekeceğine inanıyorum.

P. Dilara Çolak / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 328. sayısında yayınlanmıştır.

P. Dilara Çolak