Ajitasyon aromalı mesajlar

Tanol Türkoğlu
Ajitasyon aromalı mesajlar

Hilmi Yavuz, 1979 tarihli “Felsefe ve Slogan” isimli makalesinde şu tespiti yapar: “Bir toplum felsefi düşünmeden ne kertede yoksunsa, atasözü ve sloganla düşünme o kertede gelişmiş oluyor”. Aradan kırk küsür sene geçmiş, önce serbest pazar ekonomisine sonra dijitale-bilgi toplumuna evrilmişiz ne gam. Aynı yerde sayıyor-sayıklıyoruz. Sloganla konuşma marifetini ise bugün sosyal medyada sürdürüyoruz.

Üstelik sınır tanımadan! Kendisini en vatanperver sayan birisi, örneğin, Türk Bayrağı’nın resmini yüklüyor ve bunu kendi arkadaş çevresiyle paylaşmayan (share, retweet vb) kişileri vatan haini olmakla suçlayabiliyor. Demek vatan haini olmak bir takipçinin paylaşımını yeniden paylaşmamak kadar basit suçları da kapsar hale gelmiş de o arkadaştan başka kimsenin haberi yok!

Zaten bu paylaşımlarda bulunanlar, bir tür “dijital mahalle baskısı” oluşturduklarının farkında da değil. “Benim dediğimi- doğru bildiğimi yap” demek ne zamandan beri mahalle baskısı oluyor? (Cevap: Ezelden beri). Bir olasılık “Ben bu paylaşımda bulundum ve üstüme düşen görevi yerine getirdim. Eğer bu zor zamanlarda görevi yerine getirmek bu kadar kolay mı diye soruyorsan, önce sen de paylaş görelim, ondan sonra konuşalım” türünde bir akıl yürütmenin sonucu olarak da böyle yapıyor olabilirler. Yine farkında olmadan.


Ümitsiz olmaz tamam. Vicdanınız rahatsız ve “bir şey yapmalı” diyorsunuz tamam. Sizden önceki kuşaklar yaşamış oldukları toplumsal travmalar nedeniyle sizi apolitik yetiştirmiş tamam. Bu isyan duygularınızı dışarı vurmak için sosyal medya üzerinden, o da bir başka arkadaşınızdan gelmiş olan bir içeriği, sağa sola paylaşarak üstünüze düşeni yapmış olduğunuza kendinizi inandırmak istiyorsunuz. Ona da tamam. Ama lütfen bunun için tüm toplumu şahit göstermeyin! Şahit göstermekle de kalmayıp, bir de onları sizden (bile) daha tembel duruma düşürme tuzaklı mesajlarla-sloganlarla dolu paylaşımda bulunmayın! Onun yerine efendi gibi “benim adım hıdır/elimden gelen budur” düsturunu belleyin, paylaşımınızı yapın; olsun bitsin!

Ne yazık ki öyle yapmak yeterli olmayacak! Hepi topu arkadaşının paylaşımını retweet-share etti! Bir kaç tıklama, bir kaç saniye! Serviste-Otobüste giderken, tuvalette ıkınırken. Bu mu tepki? Bu mu isyan? Daha büyük bir şey yapmak gerekmez mi? Yap o zaman! Başkalarının onu bile yapamıyor olmasının arkasına saklanmadan!

Kaldı ki sizin share-retweet ettiğiniz mesajı gören herkes aynı şekilde sizin gibi davransa. Kendi çevreleriyle paylaşsa. Ne olacak? Birincisi hiçbir şey değişmeyecek! O mesaj ister TT olsun ister ana-akım medyada birinci haber! İkincisi siz zaten kimin paylaşıp, kimin paylaşmadığını bilemeyeceğinizden vicdanınız temizlenmiş olmayacak. Vicdanınızı temizlemek için şu varsayımda bulunmanız gerekecek: “Bir tek ben paylaştım bunu. Başka kimse paylaşma cesareti gösteremezdi, gösteremedi de.”

İşin özü şu: Bu tür ajitasyon aromalı mesaj paylaşanlar için ne yazık ki rahat yüzü yok. Ne vicdanları rahatlayacak, ne isyanları işe yarayacak, ne de birilerinin gözünü açmış olacaklar. Neden böyle davrandıklarını bile bilmeden. Felsefi düşünme temeline sahip olmamakla bu hususu irtibatlandıramadan. Bir “share”den bir başka retweet’e. Bu meret, insanı yoruyor bir de!

Tanol Türkoğlu / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 206. sayısında yayınlanmıştır.

Tanol Türkoglu