Gerçek ötesi dijital obezlik

Tanol Türkoğlu Y
Gerçek ötesi dijital obezlik

Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü tarafından bu yıl sekizincisi düzenlenen Değişen Dünyada Bilgi Yönetimi Sempozyumu’nda ben de bir konuşma yaptım. “Gerçek Ötesi ve Bilgi Yönetimi” temalı bu yılki sempozyumdaki konuşmamın başlığı biraz afili kavramlardan oluşuyordu: “Gerçek Ötesi Dünyada Dijital Obezite ve Dijital Detoks”.

Basitçe tanımlamak gerekirse dijital obezite internette geçirilen aşırı zamanın dijital sonuçları olarak değerlendirilebilir. Dünyadaki dört milyar internet kullanıcısı günde ortalama altı saatini internette geçiriyor. Türkiye’de ise yedi saat dokuz dakika. Geçirilen bu yedi saat üretici, yapıcı amaçlar için kullanılıyorsa az, sosyal medya gibi ortamlarda tüketim amacıyla geçiriliyorsa çok! Yani nicelik değil nitelik önemli. Türkiye dahil dünyanın pek çok ülkesinin dijital inovasyon performansına bakıldığında “tüketim” ağırlıklı olduğu kolayca tespit edilebilir.

İşte o nedenle dijital obezite! Peki dijital detoks yapmak bir çözüm mü? Yani belli dönemlerde internetle, dijital aletlerle, uygulamalarla zaman geçirmeyi sınırlamak. Olabilir ama pansuman çözüm düzeyinin üstüne çıkmaz. Belli bir dönem diet yapıp ardından yeniden eski yeme alışkanlığına dönmek gibi. Asıl önemlisi kalıcı, dengeli bir dijital etkileşim modeli geliştirebilmek. Bireysel ya da toplumsal yaşam kalitesini artırmaya yönelik, üretim-tüketim dengesini koruyacak bir model.


Konuşmayı pek motive edici bulduğunu belirten genç bir izleyici bir süredir terk ettiği sosyal medyaya bu kez yapıcı amaçlarla geri döneceğini söyledi. Uğraşmakta olduğu fotoğraf sanatı ile ilgili üretimlerini paylaşmak üzere. İşte tam da bu. Üretim derken büyük büyük hedefleri belirleyip sonra da onları gerçekleştirememenin altında ezilmek değil işaret ettiğim şey. Hatta bu “üretim odaklı” yaklaşımın ne olduğunu bilmeden bile dijital yola çıkılabilir. Onu aramak için. Televizyondan farklı olarak internet etkileşimi bireye sınırsız bir otonomi sunuyor. TV ileti(şi)minden kanalın yayın anlayışı ve program seçimi üzerinde bireyin doğrudan bir etkisi bulunmuyor. Internet etkileşimindeyse ipler bireyin elinde. Dilediği yönde ilerleyebilir, ilham verici içerikle etkileşim kurabilir.

Öte yandan altını çizdiğim diğer bir önemli husus da dünyanın neden “gerçek-ötesi” ya da “doğru-ötesi” (post-truth) boyuta kayma eğilimi göstermesiydi. Hem de giderek artan bir ivmeyle. Shannon’un enformasyon teorisinde belirtilen veri ile enformasyon arasındaki fark (yeni gelen bir sinyal ile ardarda gelen aynı sinyal) ilerleme ile gelenek arasındaki çatışmayı açıklamakta kullanılabilir mi? Dış dünyadan giderek daha fazla sinyal alan ve bunları işlemek zorunda kalan insan beyni daha çabuk yoruluyor (tükenmişlik sendromu), bunları işlemek yerine kolaya kaçma yolunu seçiyor: Duygularına, içgüdülerine dönmek! Bu da gerçeği, doğruyu eğip bükerek kendi çıkarına kullananların popülaritesinin yükselmesine neden oluyor.

Şimdiyi anlamakta, geleceğini tasarlamakta zorlanan birey gerçek- ötesi “kolay” dünyanın tuzağına düşüyor. Diğer oturumlarda da belirtildiği üzere çözüm eğitimden geçiyor. Bireyin dijital medya okuryazarlığı becerilerinin geliştirilmesi şart. İki üç yaşından itibaren dijital cihazları kullanmaya başlayanlardan oluşan bir dünya için bu eğitimin ilkokul öncesinden itibaren verilmeye başlaması için artık bir lüks değil, zorunluluk!

Tanol Türkoğlu / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 137. sayısında yayınlanmıştır.

Tanol Türkoglu