İnançlar, geçmiş ve “neden parlak geleceği kuramıyoruz?”

Editör ne diyor?

İnançlar, geçmiş ve “neden parlak geleceği kuramıyoruz ?” üzerine bir çift söz

İnsanlar yeni din arayışı içindeler; en azından UFO konusunu yazan arkadaşlarım Can, Tevfik ve Cem’in konuyu inceleyen mükemmel ve esprili yazılarının içinde ve perde gerisinde, bunu görüyorsunuz… Yalan, veya doğru dürüst kanıtsal bir iddiası olmayan belirsizlikler üzerine kurulu Ufoculuk, bize ne anlatıyor dersiniz? Sadece bir “dini arayış” değil şüphesiz, bunun çok daha ötesinde bir “insanlık durumu” söz konusu:

  • İnsanların, görünen ve bilinen gerçeklerden ötesine olan merakı
  • Görünen ve bilinen gerçeklerin insanlığı tatmin etmemesi
  • Görünen ve bilinen gerçeklere olan vurdumduymazlık; araştırma ve gerçeği öğrenme konusuna olan ilgisizlik
  • İnanmak ve inanmak istemek, gerçeği öğrenmekten çok daha az bir çaba gerektirdiği için, insanoğlunun kolayı seçmesi
  • Dedikodu, söylenti ve benzeri toplumsal iletişim şeylerinin, okumaya ve araştırmaya olan üstünlüğü
  • Gerçek olup olmamanın ötesinde, cazip ve ilginç şeylere olan merak ve gerçek olmasa da ilginç şeylerin üstünlüğü
  • İnsanlığın bir kısmının beyin faaliyetleri ve düşünme biçimlerinin belki de sınırlandırılmış kalıplar içinde sıkışıp kalması
  • Var olan dünyevi, fiziksel görüntülerin, yaşam biçimlerinin, siyasal sistemlerin ve varoluşların, belirli kesimler için büyük bir mutsuzluk kaynağı olması
  • Bu dünyaya olan ilgi ve merakın azalması, insanların kendilerinden öte bir yaşamın olmasına duydukları şiddetli arzu, kendi yaşamlarının bir şekilde daha sonra da sürdürüleceğine ilişkin şiddetli dilek
  • İnanmanın büyük çoğunluk için sırtını yaslayabileceği büyük bir kolaylık olması... ve daha neler.

Bir soru atalım ortaya: Mesela Ufoculuk büyük bir dini inanca dönüşebilir mi? Görünür gelecekte hayır, ki bu da göksel bir inanç, ama çağdaş. Ayrıca büyük göksel dinlerin kadim varlıkları öyle kolay kolay yerlerini bu tür başka inançlara terk etmezler. Sadece bu olgu bile, insanlığın arkasında taşıdığı, sürüklediği mirasın büyüklüğünü gösteriyor. Muhafazakârlığın kökeni budur. Geleceği, geçmişin tam koruması üzerine inşa etmek. Oysa gelecek özgürdür ve geçmişin de esiridir aynı zamanda.


İnsanlığın temel sorunu bu olabilir mi? Şimdi insanlığın bu halinin üzerine, Doğan Kuban’ın dergimizdeki yazısını giydirin! “Kılıçla doğan, beslenen ve yayılan yağmacı devlet biçimi” ve “insanlığın genetik yapısının vahşiliği”. Siyasal sistem ve bu sistemlerin başındakiler, geleceğin mutlu, sevecen, kendisiyle ve dünyanın tüm varlıklarıyla barışık toplumun unsurları değil. Tamamen kılıç ve kandan beslenen yağmacı devlet ve gangster kapitalizminin bazen yumuşak, bazen sert, bazen tam vahşi temsilcileri… Genetik vahşiliğimizin dışavurumudur yaşadığımız siyasal olaylar.

Asla azalmayan, sakinleşmeyen, durmadan kurban isteyen… Tapınaklarda tanrılara kurban edilen geçmişin milyonlarca insanıyla, bugünün çıkarcı, vahşi kapitalizm sistemi ve temsilcilerinin insanlığa yaşattıkları arasında özde bir fark görebilene aşkolsun…

***

Ufo neler yazdırdı… Ama dergimizde çok zengin konular var. Geçen hafta başlattığımız “Aziz Sancar ve Zekâ” konusunun bir devamını, ilham perileri yazısıyla sürdürüyoruz... Bilim ve beslenme sayfamızı hiç ihmal etmeyin. Bu hafta kahvaltı konusu gündemde.

Hele hele tavsiye edeceğimiz çok önemli bir yazı, tartışma konusu var: İnsanların yaşam öykülerindeki başarısızlık. CV’ler başarılarla, edinilen deneyimlerle, sertifikalarla vb. doludur. Ama insanların hayatlarındaki başarısızlıkların CV’lerinde yer alması, onların itibarını düşürücü mü olur, yoksa yükseltici mi? Tartışın lütfen!

Mustafa Çetiner, mazlumların yumruğu Muhammed Ali’ye güle güle diyor. Daha bir dizi ilginç konularla dolup taşan bir dergiyi size sunuyoruz.

Sevgiyle ve hoşgörüyle kalın.