Kos’lu Hipokrates ve Hipokrat Yemini – 2

Öne Çıkanlar Sağlık

Yunanlılar, belirli bir hastalığı teşhiste genel patolojiden yararlanma yoluna gidiyorlardı. Fakat dinsel inançlarını da önemsemeye devam ederek, hastalarını rahiplere danışıyorlardı.

Onlara göre bir doktor olarak en önemli şey, hastalığın gelişimini ve öldürücü olup olmadığını söylemekti. Bu süreçte hem hastaları gözlemliyorlar hem de rahiplere danışarak hastalarının yaşayıp yaşamayacaklarını ve ne kadar sürede iyileşeceklerini soruyorlardı. Hastalıkların kritik günleri saptandığında bu kritik günlerde hekimler hastaların direncini arttırmaya çalışırlardı.

Tedavide, ilk önce bedendeki dengenin bozulmuş olduğunu gösteren belirtilere bakılırdı. Ateş en temel belirtilerden biriydi. Ateşi ölçmek için özel bir araç yoktu; ancak deriyi, dili, gözü, terlemeyi ve üreyi kontrol ediyorlar ve bunlar arasındaki farklılıktan yararlanarak hastalığı teşhis etmeye çalışıyorlardı. Hastaları bu kadar iyi gözlemleyebilen
hekimler nabza bakmayı bilmiyorlardı. Oysa Mısırlı hekimler nabzın işlevini biliyorlardı. Hipokrates’in külliyatının bir bölümünde nabızdan şöyle söz edilmekteydi; “Damarların atışı ve solunum ve yaşa bağlı olarak düzenli ve düzensiz oluşlar, sağlık ve hastalık işaretidir.”


Yunan hekimler genel olarak tedavilerinde müshil, kusturucu, tenkiye, kan alma, bedeni boşaltmak için perhiz, friksiyon, masaj, banyo, şarap, bal ve su karışımı, bal ve sirke karışımı, arpa suyu, yulaf lapası gibi uygulamalar yaparlardı.

Hipokrates’in en önemli ilkesi, doğanın iyileştirici gücünden yararlanmaktır. Buna göre, hasta bedensel ve ruhsal olarak sükûnet halinde bulunduğunda, doğanın iyi edici gücü dengenin hızla kazanılmasını sağlayabilir ve hekimin görevi doğaya yardımcı olmaktır. Az ilaç ve iyi bir gıda rejimi, sağlığın garantisidir. Hareketsiz kişiler için en uygun alıştırma, uzun yürüyüşlerdir.

Hipokrates’e göre hastalık nedenleri, mevsimsel-iklimsel sebepler ve kişisel yaşam tarzı olarak iki sınıfta toplanmıştır. Hipokrates, her şeyden evvel düzenli beslenmeye önem vermiştir, bu bakımdan sıkı, eksiksiz bir düzenin uygulanmasının şart olduğu inancındadır. Beslenme konusu üzerinde durmuş, etkili ve yararlı ilaçlar hazırlamayı başarmıştır.

Ateşli hastalıklarla ilgili Hipokrates şunları söyler: “Bazı ateşler süreklidir; bazılar gündüz yükselir, gece düşer ve bazıları ise gündüz düşer, gece yükselir. Akut hastalıklarda ateş çok şiddetli ve öldürücüdür. Gece ateşleri uzun sürer; ancak öldürücü değildir. Gündüz olanlar da uzun sürer ve vereme eğilimi ortaya çıkarır.”

Ruhsal durum da sakinleştirilmeliydi

Hipokrates, doğanın iyileştirici etkisinden söz ederken, bunun fiziksel olduğu kadar ruhsal olduğunu da kabul ediyordu. Yalnızca bedenin rahatlaması yeterli değildi; ruhun da sakinleştirilmesi gerekiyordu. Bu nedenle hasta neşelendirilmeli ve iyileşeceği konusunda ümitlendirilmeliydi. Hekimin hastasına çok yumuşak bir biçimde yaklaşması gerektiğini düşünürdü. Geç bir dönemde yazılmış olmakla birlikte Hipokrates şöyle der:

“Hastanıza karşı katı olmamanızı ve ayrıca onun durumunun dikkate almanızı öneririm. Önceki kazançlarını ve içinde bulunduğu tatminkâr durumu düşünerek, bazen karşılıksız hizmet götür. Parasal sıkıntı içinde bulunan bir kişiye hizmet verme fırsatı çıkmışsa, bu gibilere her türlü yardımı yap. İnsan sevgisinin bulunduğu yerde sanat aşkı da bulunur. Durumlarının öldürücü olduğunun bilincinde olan bazı hastalar, yalnızca hekimlerinin iyi tutumlarından dolayı iyileşmişlerdir. Hastayı iyileştirmek ve şifa bulmuş olanın kendisini iyi hissetmesini sağlamak için gözetim altında bulundurmak isabetlidir. Ayrıca bir hekimin neyin uygun olduğunu belirleyebilmesi için kendisine de dikkat etmesi gerekir.”

Hipokrates, psikolojik tedavi ile de ilgilenmiştir. Aslında Asklepionlardaki tedavi yöntemlerini benimseyen bir hekim için bu çok doğaldır. Din adamlarından, olağanüstü vakaların hikâyelerini dinlemiş olduğundan psikolojik tedavinin yararına inanmış olması olasıdır.

Ona göre, ruh ve beden çok sıkı bir ilişki içindedir; bir hekim bunlardan birini göz ardı ederek diğerini iyileştiremez. Biri çok kötü iken, diğerinin iyi olması düşünülemez.

“Kutsal hastalık”

Hipokrates’in yapıtları arasında en ünlü olanı “Kutsal Hastalık” adını taşır; kutsal hastalık olarak nitelendirilen dengesizlik durumu, sara veya epilepsiden başka bir şey değildir. Hipokrates’e göre, bu hastalık beyinden kaynaklanır ve beyinden gelen balgamın kandaki havayı durdurması sonucunda oluşur. Açıklama doğru olmaktan uzak olsa da bilimsel denebilecek bir kurama dayandırıldığı için değerlidir.

Hipokrates’i eleştirenler onu, genellikle hastayı tedavi etmekten öte genel bilgi üretmekle suçlamışlardır. Fakat Hipokrates ve onun fikirlerini takip eden hekimler bilimsel tıbbın Batı’daki ilk adımlarını atmışlardır. Ayrıca hastalarına karşı titiz ve saygılı yaklaşımlarıyla başucu hekimliğinin de ilk önderliğini yapan Hipokrates, “Hekimlik sanatının sevildiği her yerde insanlık sevgisi de vardır.” diyerek tıbbı günümüze kadar etkilemiştir.

Günümüzde, tıp fakültelerini bitiren doktorların meslek hayatına atılırken belirli kurallara uymaları gerektiğini ve onları mesleklerinin gereklerinden ayrılmamalarını hatırlatmak için ettikleri yemin “Hipokrat Yemini” olarak anılmaktadır.

Hayatını bilime ve hastalarına adamış Hipokrates’le ilgili çıktığımız bu yolculuğu onun mirası olan yemini ile bitirmek bu noktada anlamlıdır. Bu yolculuğa başlayan tüm hekimlerin mesleklerinin kutsallığını devam ettirmeleri dileğiyle…

Emel Akgün /Acıbadem Üniversitesi,Tıbbi Biyokimya Bölümü
Prof. Dr. Türker Kılıç / Bahçeşehir Üniversitesi, Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı

Kos’lu Hipokrates – 1

Hipokrat yemini

“Hekim Apollon, Aesculapios, Hygeia ve Panacea adına, bütün Tanrılar ve Tanrıçaların şahitliğinde yemin ederim ki, aşağıdaki andımı kabiliyetim ve gücüm yettiğince yerine getireceğim. Bu sanatı bana öğreteni ebeveynim yerine koyacağım, hayatımı onunla paylaşacağım ve ihtiyacı olursa mallarımı onunla bölüşeceğim, çocuklarına kardeşlerim gibi bakacağım, istedikleri takdirde bu sanatı onlara ücretsiz ya da yazılı bir söz almaksızın öğreteceğim, bilgilerimi oğullarıma, ustalarımın oğullarına ve bu mesleğin kurallarını kabul edenlerden başka kimseye öğretmeyeceğim. Tedavi reçetelerimi kabiliyetim ve gücüm yettiğince hiçbir zaman birisine zarar vermek için değil, hastalarımın iyiliği için kullanacağım. Hiç kimseyi memnun etmek için ölümcül bir ilaç reçete etmeyeceğim gibi, ölümüne neden olabilecek bir tavsiyede dahi bulunmayacağım. Bir kadına düşük yaptıracak âletler vermeyeceğim. Hayatımın ve sanatımın saflığını koruyacağım. Bıçağımı mesanesinde taş olduğu aşikâr olanlar için bile kullanmayacağım, bu işi ehillerine bırakacağım. Gittiğim her eve sadece hastanın iyiliği için gireceğim, kendimi hastalık yapıcı etkenlerden ve özellikle de ister hür ister köle olsun kadın ve erkeklerle aşkın hazlarından uzak tutacağım, sanatımın icrası esnasında ya da günlük hayatımda bana gelen ve yayılmaması gereken bilgileri sır olarak tutacağım ve hiçbir zaman açmayacağım. Bu andımı tuttuğum sürece, hayatım ve sanatımın icrası bana mutluluk versin, tüm insanlar tarafından her zaman saygı göreyim, eğer yeminimden dönersem bunun zıddı bana az gelsin.”

Günümüze uyarlanmış şekliyle:

“Hekimlik mesleği üyeleri arasına katıldığım şu anda, hayatımı insanlık yoluna adayacağımı açıkça bildiriyor ve söz veriyorum. Hocalarıma saygı ve gönül borcumu her zaman koruyacağıma, sanatımı vicdanımın buyrukları doğrultusunda dikkat ve özenle yerine getireceğime, hasta ve toplumun sağlığını baş görev sayacağıma, benden hizmet bekleyen kimselerin sırlarına saygılı olacağıma ve onları saklayacağıma, hekimlik mesleğinin onurunu ve temiz töresini sürdüreceğime, meslektaşlarımı kardeş bileceğime, din, milliyet, ırk, siyasi eğilim ya da toplumsal sınıf ayrımlarının görevimle hastam arasına girmesine izin vermeyeceğime, insan hayatına kesinlikle saygı göstereceğime, baskı altında kalsam bile tıp bilgilerimi insanlık değer ve yasalarına karşı kullanmayacağıma, açıkça, özgürce ve namusum üzerine ant içerim.”